Kirpinin Zarafeti / Muriel Barbery..

İçine girmekte bu kadar zorlandığım, (herkes o kadar methiyeler düzmüş, bu kadar beğendiğini söylemiş iken) ‘acaba ben anlamıyor muyum?’, hatta ‘acaba kapasitemin üzerinde mi?’ diye düşündüğüm bir kitabı bu kadar seveceğimi, bitirirken ağlayarak okuyacağımı hiç tahmin etmemiştim.

İlk sayfalarından itibaren hem anlatım tarzının bütünselliğini kavrama noktasında, hem de yazarın yazım dilini anlama açısından neredeyse kitabın ortalarına kadar inanılmaz zorlandım. Ancak ne zaman ki hani bir olay var, (sürprizi bozmamak adına fazlasıyla gayret ediyorum ancak) işte olay anına değin ite kaka ilerledim resmen. Gelin görün ki o düğüm atıldıktan sonrası resmen yokuş aşağı gibi inanılmaz bir kolaylıkla ilerlemekle kalmadı, çok mu çok keyifli de bir hâl aldı. Tabii ki bu yokuş aşağı yürüyüş, çözüm anına gelinceye kadar sürdü! İşte burada kesinlikle susmam gerekiyor çünkü olay düşündüğünüz gibi değil...

Hoş kitabın bazı anlarında nedense o hissi, az çok duydum ve tabii ki görmezden geldim. (Burada da başka bir yorum yapmak istemiyorum çünkü direk anlaşılır). Ancak her ne olursa olsun kendi adıma, çok beğendiğim bir kitap olarak yerini aldı. 

Bir kere en başta, yazarın bu kurguyu oluşturması onun ne kadar yaratıcı olduğunu ve entelektüel olarak ne kadar zengin olduğunu mükemmel bir şekilde ortaya koyuyor kanımca. Büyük konuşmayım diyorum ama (büyük konuşup başıma gelecekse konuşabilirim de :-)) sanırım asla böyle bir kurgu düşünemezdim. Çok mu çok beğendim. Hayran kaldım resmen. O kadar çok yerin altını çizdiğim ve çizerken de bi durup şöyle sarsılarak düşündüm ki anlatamam size. O yüzden, zaten artık sanırım söylememe bile gerek yok, şiddetle tavsiye ediyorum. 

Zaten ilk çıktığı dönemden beri benim gibi birçok yerde methini duymuşsunuzdur ancak bir de benden duymuş olun :-) ve kesinlikle okuma listenize en kısa sürede ekleyin. Ancak elinize aldığınızda mutlaka aklınızda olsun ki, dediğim gibi, içine girene kadar az biraz bir yol almanız gerekebilir, şimdiden haberiniz olmuş olsun ;)

Meraklısına: Filmine dair yazımı da buradan okuyabilirsiniz :)

  • Lâl rengi ipek kâğıtların kıvrımlarının taştığı bu mücevher kutusunun içine bademli kurabiyeler yerleştirmiş. Ben kahve hazırlıyorum. İçmeyeceğiz, ama kokusuna her ikimiz de bayılıyoruz. Kurabiyelerimizi küçük küçük ısırırken sessizce birer fincan yeşil çay yudumluyoruz. [s. 22]
  • Göğsümde bir şey kırılıyor. Tuhaf, küçük bir klak sesi Kısacık bir sürede açılıp kapanan bir supap. Sonra, gövdemi sarsan hafif titremeye güçsüzce tanık oluyorum ve sanki kasıtlıymış gibi, bana öyle geliyor ki aynı ürperti embriyonu karşımdakinin de omuzların harekete geçiriyor. [s. 200]
  • Sonra, gözyaşları gibi, kimi zaman, yuvarlak, güçlü ve dayanıklı olduklarında, artlarında uyuşmazlıkla yıkanmış uzun bir sahil bırakırlar, yağmur, yaz, kımıltısız tozu süpürerek, varlıkların ruhuna bir tür sonsuz soluk aldırır. Böylece, bazı yaz yağmurları, bizim içimize, kalbimizle birlikte çarpan yeni bir kalp gibi demir atarlar. [s. 211]
  • "Aniden, terli omuzları üzerinde hoş bir serinlik hissetti, önce açıklayamadı yeterince; ama, mola verdiğinde fark etti ki kocaman kara bir bulut gökte alçakta uçan yükünü boşaltmıştı." [s. 272]
  • Ben açım. Gerçek anlamda açım (tereyağın altında çökme tehlikesi geçiren dev bir dilim ekmek ve sarı erik marmeladı benim Dantevari iştahımı bilemeyi başarıyor yalnızca) ve mecaz anlamda açım: Devamını öğrenme konusunda çılgınca sabırsızım. Kafesteki vahşi hayvan gibi dönüp duruyorum mutfağımda. Bana hiç dikkat etmeyen bir kediyi paylıyorum. Ekmek-tereyağı-marmeladın ikinci turunu mideme indiriyorum. Gereksiz birtakım şeyleri yerleştirerek volta atıyorum. Ekmeğin üçüncü baskısına hazırlanıyorum. [s. 288]

Comments