Tavan Arasındaki Buda / Julie Otsuka..
BeWater Kafe bibliyoterapi kulübünün Ekim seçkisi olarak belirlenen Tavan Arasındaki Buda, geçtiğimiz ayki kitaba dair yazımı okuduysanız, (o kitaba yani Tütüncü Çırağı’nın kapağına ve ismine ilişkin söylediğimin) tam tersi bir vaziyette ismi ve kapağı nezdinde ilk gördüğümden beri okumayı çok istediğim bir kitap idi. Öyle estetik ve öyle gizemli bir yanı olan bir görsel ve kitap adı ki, bence şahane ve kitabın içeriğine de çok iyi oturuyor. Böyle güzel eşleşmelere bayılıyorum ve her kitapta, hadi hepsi olmadı çoğunda sıkça görebilmeyi diliyorum :) Zaten baktığımda İngilizce orijinalinin kapağında da aynı şemsiyeli görselin kullanıldığını fakat farklı bir yazı karakterinin, başlığa eşlik ettiğini gördüm. İyi ki de Domingo Yayınları Türkçe versiyonunda aynı görseli kullanmış, çok sevindim, teşekkürler.
Bir Ay-Terazi insanı olarak estetik kaygılarımı bahsettiysem artık kitabın kendisine geçebilirim diye düşünüyorum :-) Zira kitabı çok beğendim. Bence yine orijinal bir yazım diline sahip bir eser. Çoğunlukla italik ve ayrıca bold olarak da yazılmış cümleler ile ifadelerin çok anlaşılır ve akıcı bir şekilde kurguya katılması ise ayrı bir güzelliği olmuş kitabın. Kendi adıma çok memnun oldum ve çok beğendim, okuma pratiğimi daha kolay ve keyifli hâle getirdi açıkçası itiraf etmem gerekirse. Ki kendi adıma bu kadar fazla ve temel kurgu niteliklerinden biri olarak, italik ve bold kullanımının bir kitapta yer aldığını ilk kez gördüm.
Diğer yandan konusu ‘Japon katalog gelinleri’ (Japanese picture brides) diye geçen, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Japonya’dan ABD’ye bir nev-i göç ettirilmek zorunda kalmış kadınlar üzerinden ilerliyor. Ve çok acı bir şekilde, kitabın ana temalarından biri; bu kadınların vakti zamanında dünya üzerinde var olmuş ve çok büyük acılar çekmiş olduğu ancak tüm yaşanılanların ve onların varlığının tümüyle unutulmuş ve oralarda hiç bulunmamışçasına silinmiş olduğu. Gelin görün ki ben de bu kitabı okuyana kadar öylesi tecrübelerden geçmiş bu kadınların varlığından bırakın haberdar olmayı, isimlerini dahi ne yazık ki hiç duymamıştım. Buna çok üzüldüm. Gerçekten de tam kitapta birçok kez altı çizildiği üzere, hiç var olmamış bir kitle gibi benim de nezdimde o kadınların bugüne kadar varlığını bilmemiş olmak çok acı.
O yüzden de iyi ki bu yazar bu kitabı yazmış, iyi ki dilimize çevrilmiş ve iyi ki de biz kitap kulübü vesilesiyle okumuşuz diye düşünüyorum. Ve buna çok mutlu oluyorum. İşte tam bu noktada ve bu nedenden ötürü (daha fazla içeriğine dair bir ipucu vermeden) sizin de, hele ki bir kadınsanız mutlaka okumanızı öneriyorum. Zira böylesi hüzünlü bir gerçekliği, olabildiğince fazla kadının yaşadığı farklı deneyimleri içine katarak ancak, tüm bunları hiç sıkmadan, kalabalıklaştırmadan, en önemlisi de tüm acısına rağmen ajite etmeden, olduğu gibi verebilmek ve o duyguyu okuyucuya yansıtacak şekilde aktarabilmek kanımca çok büyük bir zekânın ve yaratıcılığın ürünü olabilir ancak. Yazarımız da bunu tüm aldığı ödülleri hak edecek şekilde bence büyük bir ustalıkla ve başarıyla yerine getiriyor.
İçindekiler düşünüldüğünde de tüm bunları aslında sadece 150 sayfanın içerisinde sunabilecek bir kalıba ve de, kronolojik sırayı takip eder şekilde bir kurguya oturtması gerçekten takdire şayan kendi nezdimde. Ayrıca koca bir dönemin başlangıcından bitişine değin, yine dediğim gibi nispeten az bir sayfa sayısında böylesi sade, az ve öz olarak ifade etmesi harikaydı. Bir de tüm bunları yaparken inanılmaz güzel tasvirlere yer vermesi, kendi adıma hiç bilmediğim bir kültürün tüm gündelik hayatına ve sosyo-kültürel yapısına dair çok ince ve önemli detayları aralara serpiştirerek aktarması da çok etkileyici idi.
Meraklısına: Toplantımızda ise sevgili moderatörümüzün yönlendirmesi ve bilgilendirmesiyle; Japon katalog gelinlerinin ABD-Japonya arasındaki 1907 tarihli centilmenlik anlaşması üzerine gerçekleştirilmesinin altındaki siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenlerinin yanı sıra kapitalist sistemin en çok aileden beslenmesi temelinde kadının ulus devlette üstlendiği rolleri (kadının doğurganlığı, bedeninin toprakla eş değer tutulması ve kültürün aktarımını sağlaması) irdelemek hem çok öğretici hem çok keyifliydi.
- Gemide, yanı başımızdaki sandıklarda, yeni hayatımızda ihtiyaç duyacağımız her şeyi taşıdık: Düğün gecesi için beyaz ipek kimonolar, gündelik giyim için pamuklu renkli kimonolar, yaşlılığımız için sade pamuklu kimonolar, kaligrafi fırçaları, kalın, siyah mürekkep çubukları, eve uzun mektuplar yazmak için ince pirinç kâğıdı yaprakları, pirinçten küçücük Buda'lar, tilki tanrının fildişi heykelleri, beş yaşımızdan beri birlikte yattığımız oyuncak bebekler, gerektiğinde hediyelik verebileceğimiz torbalar dolusu kahverengi şeker, parlak kumaştan yorganlar, kâğıt yelpazeler, İngilizce cümle kalıbı kitapları, çiçekli ipek kuşaklar, evimizin arkasından akan nehirden toplanmış pürüzsüz siyah taşlar, bir zamanlar dokunduğumuz, sevdiğimiz ve asla yazmayacağımızı bildiğimiz halde yazmaya söz verdiğimiz oğlana ait bir tutam saç, son sözleri hâlâ kulaklarımızda çınlayan annelerimizin verdiği gümüş aynalar. Göreceksin: kadınlar zayıftır, ama anneler güçlüdür. [ss. 8-9]
- İşte böylece katladık kimonolarımızı, kaldırdık sandıklarımıza ve yıllar yılı bir daha çıkarmadık. [s. 62]
- Bizlerse karanlığın yaklaştığını gördüğümüz halde onlara hiçbir şey söylemedik ve hayal kurmalarına izin verdik. [s. 91]
- Her zaman yaptığımız işleri yaptık ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. [s. 102]
- Badem bahçelerimizde sarkan dalları destekledik. Marul tarlalarımızda solucanları kontrol ettik ve yeni alt-üst edilmiş kara topraktan avuç avuç elimize aldık. Son parti çamaşırlarımızı yıkadık. Bakkallarımızın kepengini indirdik. Yerlerimizi süpürdük. Çantalarımızı topladık. Çocuklarımız topladık ve her vadideki her kasabadan, kıyının yukarısındaki ve aşağısındaki her şehirden ayrıldık. Ağaçların yaprakları rüzgârla fırıl fırıl dönmeye devam etti. Nehirler akmayı sürdürdü. Böcekler her zamanki gibi otların arasında vızıldadı. Kargalar gakladı. Gökler hiç de yere devrilmedi. Başkan fikrini değiştirmedi. [s. 119]
- Atsuko, meyve bahçesindeki tüm ağaçlara veda ettikten sonra kırık bir kalple yola çıktı. Hepsini fidanken kendi ellerimle diktim. [s. 125]
- Haruko tavan arasının bir köşesine pirinçten minicik, gülen bir Buda bıraktı; ve Buda bugün bile gülmeye devam ediyor. [s. 126]
Comments
Post a Comment