Boş Dolaplar / Annie Ernaux..

Bir önce okuduğum Babamın Yeri adlı kitabıyla hissettiğimin, bu kitap ile doğruluğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım. Şöyle ki; kanımca yazarımız o bahsettiğim röportajında ‘Seneler’den başlayın’ dileyerek bence bizi yanlış yönlendirdi. Eğer ki ‘tek bir kitabını okuyup geçeceğim’ diyorsanız, tamam o zaman Seneler okunabilir, şöyle genel bir intiba edinmek açısından yazarın yazım dilimine dair. Ancak ‘yazarın külliyatını olabildiğince okumak niyetindeyim’ diyorsanız, benim görüşüme göre Seneler’den başlamak doğru bir karar değil. Genel itibari ile bir yazarın birden fazla kitabını okuyacaksam, her zaman yazdığı ilk kitaptan başlayıp konuları takip etmeyi seviyorum ve tercih ediyorum. Annie de eğer hiçbir şey dememiş olsaydı, böyle bir sıralama yapmak düşüncesindeydim. Keşke o röportajını dinlememiş olsaydım da öyle yapsaydım diyorum şimdi :) Boş Dolaplar’ı bitirmiş biri olarak. 

Çünkü gerçekten Boş Dolaplar (artık yazarın tüm kitaplarını otobiyografik yazdığını bildiğimiz için) hayatına dair en temel çerçeveyi çiziyor. Dolayısıyla Boş Dolaplar’dan başlanırsa genel çerçeve çizilmiş, Babamın Yeri ile baba kısmı detaylandırılmış, Yalın Tutku’yla yazarın yetişkin hayatına dair derinlemesine inilmiş ve Seneler ile de (zaten artık hayatının ana bölümlerine dair belli başlı detayları öğrenmiş olacağınız için) bu hayat planından çıkarak büyük çerçevede kendi hayatıyla paralel ilerleyen dünya olaylarını ilişkilendirme noktasına çok daha rahat ve iyi bir şekilde gelebiliyorsunuz diye düşünüyorum. 

Şu an o paralelde baktığımda, mesela şimdi Seneler’i okuyacak olsaydım; babasından bahsettiği kısımlarda, aslında temelde ne dediğini hatırlayarak çok daha rahat ve iyi bir okuma yapacak olurdum diye düşünüyorum (tabi artık bu sadece koca bir varsayım kendi adıma). Aynı şekilde yetişkinlik bölümüne geldiğimde, aslında neler hissettiğini ve nasıl ilişkilere girmeyi tercih ettiğini kafamda daha iyi canlandırabilecektim ve geri kalan kısımları da büyük çerçevenin dünyasal bölümleri olarak çok daha dayayarak doldurabilecektim Seneler’de. Ancak ne yazık ki böyle olmadı. Eğer siz yeni başlayacaksınız ve dediğim gibi tek bir kitap değil de olabildiğince kitabını okuma gayretinde olacağım diye düşünüyorsanız, dilerseniz ifade ettiğim sıralamadan gidebilirsiniz. 

Girişi biraz fazla uzatmış oldum ancak söylemeden geçmek istemedim :)

Şimdi Boş Dolaplar’ın kendisine gelecek bulursam, diğer okuduğum üç kitaptan çok daha fazla beğendiğimi ifade etmeliyim. Çünkü dediğim gibi babasına ve ailesine dair kısımları en başından itibaren kafamda oturtabildim bu romanla. Bütün hayatını çocukluğundan yetişkinliğine değin çok güzel bir tarihsel düzlemde oturmuş oldum olabildiğince. Bu bağlamda özellikle Seneler için düşündüğüm fikriyatı Boş Dolaplar için de paylaşıyorum ki, o da gerçekten yani sonuçta koskoca bir insan ömrü düşünüldüğünde 160 sayfa gibi oldukça kısa bir kitap formatında tüm hayatına bu kadar detayıyla ve bu kadar derli toplu bir şekilde kurgulayarak aktarabiliyor olması büyük başarı bence. Zaten bu kitapla da birlikte artık yazarın stilinin bu olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım. Günlüklerin dünya tarihi ile iç içe geçirmiş bir versiyonu şeklinde nitelendirebilirim en düz anlamda.

Diğer taraftan önce okuduğum üç kitaptan farklı olarak bu kitapta çok daha sert ve açık şekilde ailesine dair eleştirileri yazıya döktüğü kanaatindeyim. Bu anlamda kendisini de olabildiğince hırpaladığını düşünüyorum. Ve aklıma ya okuduysanız ya da Instagram hesabını takip ediyorsanız Holistic Psychologist’in Kendini İyileştirenler kitabında ifade ettiği (en düz ifadeyle) akademik başarılarıyla ailesinden onayı alan çocuk tipini (overachiver) çok hüzünlü bir şekilde gördüğünü ifade etmeliyim. Diğer taraftan da Jung’un bahsettiği, kendisini annesinden ve tabii ki ailesinden farklılaştırmak adına çok daha entellektüel olmak gayretine giren kişi tipini de gördüğümü söylemeliyim. Tam bu noktada yazara karşı büyük bir sempati duyduğumu ve onun adına çok hüzünlendiğimi ifade etmeliyim. Sonuçta bir nevi arada kalmış, ne yapacağını bilemeyen ve danışacak kimsesi olmadığı için el yordamıyla kendi hayat yönünü, yanlış yapa yapa bir şekilde belirleyip kendi başına ayakta kalma mücadelesine girmiş bir karakter olarak buldum kendisini. Bu açıdan da şu an bu yaşında Nobel almış bir yazar olduğunu bilmek onun adına yine gururlanmama neden oldu.

Bir de ifade etmeden de geçmek istemiyorum ki kitabın iyice ortalarına doğru bu dediğim minvalde yazarın adeta bir sabah sayfaları formatında kitabı kaleme aldığını düşünmedim değilim. Çünkü böyle içini dökercesine, bir şifalanma, içini arındırma amacıyla çılgınca yazdığını, her şeyini kelimelere döktüğünü, bunun hüznünü hissettim, yani böyle bir hissiyat edindim, bana öyle geçti.

Sonuç itibari ile benim naçizane fikrimce tek bir kitabını okuyacaksanız, başta dediğim gibi sadece Seneler’i okuyabilirsiniz. Ancak ‘özelde beğendiğin tek bir tane kitap seç’ derseniz, bu dörtlemeden Boş Dolaplar’ı okumanızı önerebilirim.

  • İlkbaharın portakal kokulu pazarlar, ipe serilmiş güneşte kuruyan çamaşırlar, gıdaklayarak yumurtladığını haber veren tavuklar. Daha sonraları, okula başladığımda, sersem kadın, "Bugün çarşambayız, perşembeyiz yazmayın, yanlış ifade," deyip duruyordu. Halbuki ben, kirletmemem tembih edilen elbisemin içinde, krema ve papazın dağıttığı hayali kutsal ekmekle dolu ağzımla tepeden tırnağa pazardım. Pazar gününün her şeyine bayılıyordum, konserve sardalyeye, annemin tutkun olduğu o çirkin, ucube, sefil ihtiyarları ziyarete gitmeye. Her şey çok iyiydi. [s. 42]
  • Ninise Cesur, tütün, duman ve yazın indirilen kepenkler altında olgunlaşmaya bırakılan domatesler arasında büyüyen kız... [s. 42]
  • Bütün bu kelimeler beni büyülüyor, onları yakalamak, üstüme geçirmek yazılarıma serpiştirmek istiyorum. Onları sahipleniyordum, onları sahiplendikçe bu kitaplarda anlatılan şeylerde benim oluyordu sanki. Rouen ve Le Havre 'dan ötesine adımımı atmadığım halde, yazdığım kompozisyonlarda, Fransa'nın her yerini gezen, organze elbiseler giyen, ipek eldivenler, şifon eşarplar takan bir Denise Lesur yaratıyordum, çünkü bütün bu kelimeleri okuyup öğrenmiştim. ..... İki dil taşıyorum üzerimde, kitapların küçük, siyah noktalarından ve çizgilerden oluşan, ..... [s. 68]
  • On beş yaşındayım ve hiçbir zaman olmadığım kadar Lesur'üm. Yine de içimde her an gün yüzüne çıkmaya hazır gizli bir zarafet, keşfedilmemiş bir dansçı ahengi, bir roman kahramanı olduğu hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum... [s. 112]

Comments