Ma Vie De Courgette.. / My Life as a Zucchini..

Ben hayatımda hem bu kadar şirin olurken, hem de bir kadar hüzünlü bir film daha izlemedim! Bir tip, bir çizgi karakter bu kadar mı güzel yapılır, tasavvur edilir, bu kadar mı sempatik, tatlı, şeker, tam yemelik olur! Ve sırf o minicik ağzının duruşu, bakışı ile, gerçek olmayan bir oyuncak karakter bu kadar mı duygulara dokunabilir, sizi hüzünlendirebilir, üzebilir, içinizi burkabilir :( Ay ben bu Kabakçık’a bayıldım! Daha ilk karesinden itibaren o kadar içime oturdu, beni o kadar hüzünlendirdi ki. Arkadaşlarıyla tanıştıkça bir kere daha, birer kez daha ayrı ayrı içime oturdular, o insanların iyiliğini gördükçe mahvettiler ve son kertede de ne zaman ki filmden sonra otobiyografik bir öyküden uyarlanmış olduğunu gördüm tüm o hüznüm daha da perçinlendi :(
Konu bazında; hem ne acılar, ne hayatlar, onları yaşayan çocuklar var derken; hem de ne inanılmaz iyi insanlar var, nasıl bir yardımseverlik diyip diyip durdum. (Çok mutlu olacaksın burada diye güvence vermeleri, kadını anlayıp üzülmeleri, arabadan uçurtmaya izin vermeleri, kar tatiline götürmeleri, onlara mini disko ortamı yapmaları vd. her mini güzel ayrıntının şahaneliği). İnşallah gerçekten öyledir. Ve tabii ki durup durup bizdeki durumu düşündüm ve hep dua ettim inşallah bizde de böyle insanlar vardır diye. Çok büyük bir dram. Ancak öylesi büyük acıların karşısında çocukların kendilerine yine bir yol bulup hayatla başa çıkabilmesi müthiş.
SPOILER
Mesela son sahnede Simon’nin tüm hüznünü içine gömüp kapıyı kapatışı ve çocuklara abilik yapışı beni öldürdü resmen. Mahvoldum. Ayrıca bizim için gidin demesi, öylesi bir dirayet gösterebilmesi inanılmaz ötesi. Buna mukabil ailesinin o sadece, umutla bir mektup beklerken sadece mp3 çalar yollaması!!!!
Bi de diğer yandan, o saçı sürekli gözünü kapatan kızın (Alice), hüzünlendiğinde çatalla vurması :( Ben oracıkta kala kaldım, gittim gittim geldim hüzünden :( E tabii bi de sürekli her gelen arabada kapıya sevinçle ‘anne’ diye çıkan Afrikalı kızımız (Beatrice) :( İçim koptu resmen, dehşet üzüldüm.
SPOILER END
Hele ki o tam karda oynarken, aşağıda da resmini koyduğum o sahne! Aman yarabbi nasıl, ne kadar hüzünlü, acıklı, üzücü, kahredici sahne. Sadece öylece baka kalmaları. Ben bile onların psikolojine girdiğim o anlarda, ağzım açık kalarak, resmen gözlerimi kapatarak izledim desem! Ay bilmiyorum beni çok etkiledi ve üzdü.
Zaten düşünüyorum da böylesi anları, hele ki içinde çocuklar varsa zaten en doğrusu animasyonlar üzerinden anlatmak. Hem olayın vahameti, kanımca çok daha etkili oluyor, hem de başka türlü dayanılacak gibi değil diye düşündürtüyor.
Bu arada filmin ne kadar doğru sahneleri, ne kadar doğru şekilde ve ne kadar doğru anlarda verdiğinin, izleyici olarak (en azından beni) alt tarafı 1 saat süresi olan bir film içinde nasıl olur da içine çekip, kaptırıp gitmemizi sağlamasının en güzel kanıtlarından biri de, ağzım açık kaldı deyince yine aklıma düştü; Kapakçık ve kızımızın o kaktüs dolu odayı gördüklerindeki tepkinin aynısını, ekran karşısında bendenizin de vermiş olması oldu :) Resmen ben de onlar gibi ‘vovv’ diyip ağzımı açtım :)
Kısacası napıp edip izleyin derim. Zaten süresi, dediğim gibi tam bi saat. Hem stop motion tekniği ile ne harikalar yapılabildiğine de şahit olursunuz; muhteşem bir ‘gerçek’ öykünün yanında..
Meraklısına: Filmimiz, bu senenin (2017) Oscar'larında ve Altın Küre'de 'en iyi animasyon' dalındaki adaylardan biri idi ;)

Comments