İstanbul Kırmızısı / Ferzan Özpetek..
‘Stamboul’ adının Antik Yunanca’da ‘şehre doğru’ anlamındaki ‘eis ten polin’ sözcüğünden geldiğini bilmiyordu. Tek bir kent için ne çok ad yaratılmıştı: İstanbul, Constantinopolis Bizans, Dersaadet... Yaşlı adam Osmanlı diplomatlarının ‘mutluluk kapısı’ manasında şehre ‘Dersaadet’ dediklerini anlatıyor. [.....] olduğu gibi olan ama aynı zamanda olabilecek her şey olan şehir. Söylenmemiş ve gerçekleşmemiş bütün olasılıkları barındıran şehir.Evet, İstanbul’a dair böylesi güzel tanımlamaların yer aldığı, tam bir İstanbul kitabı olmuş, kanımca, İstanbul Kırmızısı. Oldum olası Ferzan Özpetek’i zaten çok severim, iki filmi dışında izlemediğim bir filmi olmadı, ancak diğer kitabını okumamıştım. Bu sefer hazır film gelmek üzere olup zamanlamayı tutturunca, önce tabii ki kitabı okumak istedim. Zaten hiçbiri beni mutsuz etmeyen filmleri gibi kitabı da beni memnun etti. Zira hem anlattıkları arasında tebessüm ettirenler oldu, hem de hiç beklemediğim bir anda, hiç olduğunu düşünmediğim (spoiler vermek istemiyorum) bir dönemi görünce inanılmaz duygulandırdı. Oysa ki o kadar sade, naif ve düz sözcüklerle ifade etmişti ki, ancak sanırım durumun ve durumun duygusunun inanılmaz yoğunluğu da onu gerektiriyor iken, bir anda gözlerim dolmasına inanamadım. Kala kaldım o satırların karşısında. Halen yazarken bile içime oturuyor dese :(
Neyse ben işin sürprizi kaçırmayım daha fazla. Kitaba dönecek olursam; çok aşina olunan İstanbul sokaklarında geçen, su gibi akıp geçen, keyif veren, asla sıkmayan, duygulandıran ancak o vıcık duygusallığa asla düşmeyen tam bir İstanbul romanı olmuş kanısındayım. Gerçekten, onun filmlerinden birini izliyor gibi okudum. Ben henüz filmi izleyemedim ancak eğer siz de izlemediyseniz bence önce kitaba bi şans verin derim.
Comments
Post a Comment