İklimler / André Maurois..

MugaBookClub‘ımızın ikinci Ekim kitabı ile karşınızdayım. Evet bu ay bir başka kitap daha okuduk yani aslında bir kısmımız okumuş olduk. Çünkü ayın oylamasında iki kitap arasında (İdeal Defter ile bu kitap) çok az oy farkı olunca, İklimler’i de okumak isteyenler ayrı bir Zoom üzerinden buluşma noktasına geldi. O yüzden aslında iki kitabımız olmuş gibi oldu. Aslında o kadar okumanın arasında yetiştiremem diye düşünüyordum ancak sevgili grup arkadaşlarımı bir daha görmenin ve hâli hazırda okuma listemde olan bu kitabı onlarla birlikte okumanın çok daha güzel olacağına kanaat getirdim. Ancak nasıl okudu bir ben bir Allah biliyor :) Hayatımda, herhalde bir kitabı uzun zamandır bu kadar hızlı okumamıştım. Fakat iyi oldu. Kolay okunan ve akıcı bir kitaptı. 

Hani böyle dünya klasiği kitaplar gibi bir havası var kanımca. Tasvirlerinden kişiler arası ilişkilere kadar öyle bir atmosfere ve kurguya sahip diye düşünüyorum. (Zira klasikleri ne yazık ki henüz tamamlamamış biri olsam da bugüne kadar okuduklarımı hep severek okudum. O açıdan İklimler’i öyle bir havaya sahip olduğu için beğendim.

Karakterler da insanın ister istemez kafasında değerlendirip eleştirdiği, sevip sevmediğini düşünüp bir karar verme durumunda kaldığı şekilde kurgulanmış. Bu da aktif bir okumayı bence beraberinde getiriyor, kitap için. 

Çok beğendin mi, çok sevdin mi, kesinlikle okumalı mıyız derseniz; açıkçası ortadayım. Çok fazla beğendiğimi söyleyemeyeceğim ancak okuduğum için de pişman değilim. Sonuçta her kitabın farklı bir katkısı oluyor insana. O yüzden de okumuş olmaktan dolayı memnunum. Size de, dediğim gibi o klasik dünya edebiyatının roman havasını seviyorsanız ve/veya ‘entrikalardan 1900’lerin başında çoğunlukla Fransa’da geçen bir öyküden hoşlanırım’ diyorsanız tavsiye ederim.

  • Çok kısa bir an içinde gelip geçti bu bakış, ama bilinmedik güçlerle yüklü, küçücük bir tohumdu, en büyük aşkım bu tohumdan doğdu. Tek sözcük söylenmeden, bu bakıştan anladım: Olduğum gibi davranmama izin veriyordu. [s. 16]
  • Ne olursa olsun, bir sahte mücevherci önünden geçerken, yalvaran bir sesle: “Duralım,” diye mırıldandığı zaman, onu yermediğimi, üzülmediğimi, yalnız “Ne kadar seviyorum onu!” diye düşündüğümü ve gittikçe artan bir güçle, şu koruyucu şövalye motifini ta çocukluğumdan beri, gerçek aşk düşüncesine eşlik etmiş olan şu ölünceye dek bağlılık motifini işitiyordum. Bütün benliğimi kaplıyordu bu motif. Bir orkestrada kısa bir tümce çizen yalnız bir flütün yavaş yavaş kemanları, sonra viyolonselleri, sonra bakır çalgıları uyandırır gibi olduğu, sonunda zorlu bir müzik dalgasının bütün salonu gümbürdettiği gibi, koparılan bir çiçek, türüz otlarının kokusu, aklı karalı kiliseler, Boticelli ve Michelangelo’da Odile’i sevmek mutluluğunu, onun kusursuz ama çabucak yitirilebilecek güzelliğini görünmeyen bir düşmandan korumak mutluluğunu anlatan başdöndürücü koroya katılıyordu. [s. 20]
  • Yaşayışını izlemek büyü gibi bir şeydi. İçine girdiği dakikada, bir otel odasını bir sanat yapıtına dönüştürüyordu. [s. 26]
  • Maletler’de mutlu değildim; bu evin iklimi benim iklimim değildi. Kendimi de beğenmiyordum burada, kasıntı ve can sıkıcı buluyordum, içine gömüldüğüm sessizliklerden dolayı kızıyordum kendime. [s. 38]
  • İnsan bir kadını benim onu sevdiğim gibi sevince, aşkımız onun görüntüsüne bağlanan her şeyi düşsel değerlerle, düşsel erdemlerle süsler, onunla karşılaştığımız kent, gerçekte olduğundan daha güzel göründüğü, onunla yemek yediğimiz lokanta birdenbire lokantaların en iyisi oluverdiği gibi, rakibimiz de, kendisinden nefret etsek bile, bu ışığa bir şeyler katar. [s. 46]
  • Ağırdım, çünkü kendimi dizginlemekle geçiriyordum yaşamımı, beceriksizdim. Çünkü davranış ve söz serbestliğinden her zaman yoksun bırakılmıştım. [s. 107]
  • Ailemin benden esirgediği ılık, okşayıcı iklimi istiyorum aşktan... [s. 127]
  • İnsan gerçekten seviyorsa, sevdiği varlıkların yaptıklarına fazla önem vermemeli. Onlara gereksinimimiz vardır; yalnız onlar bizi vazgeçemeyeceğimiz bir ‘havada’ yaşatabilirler (dostunuz Hélène ‘bir iklim’ der, çok doğrudur). [s. 201]

Comments