Chasing Ice..
Yıllar önce küresel ısınmaya dair izlediğim ilk belgeselden beri 10 yılı aşkın süre geçti. Ancak Chasing Ice'ı izlemeye başladığımda, ilk sahnelerde gösterildiği üzere; özellikle de bu belgeselden öncesine değin halen halk, siyasetçiler ve en önemlisi de bilim insanları arasında varlığının tartışılır olmasına şahsen inanılmaz şaşırdım ve bir o kadar da üzüldüm. Birileri ki tabii ki bu işten bir çıkarları olan, daha doğrusu küresel ısınmanın kabul edilmesiyle kendileri yara alacak olanlar çok irrite edici bir şekilde, bunu kanıtlayan bilimsel çalışmalara oyuncak gibi yaklaşıyorlar ya ben hayret ettim.
E durum böyle olunca
da Chasing Ice, kör gözün parmağına şeklinde alın size küresel ısınmanın kanıtı
diye şöyle baba bir tokat atıyor (bu bağlamda 2013 Oscar'larında en şarkı adaylığında olsa da bir şekilde yer alıyor olması küresel bilinirlik açısından çok iyi bence). Artık bu kadar görsel kanıtın üzerine nasıl
konuşacaklar onu bilemem.
Zira James Balog ve
ekibi de bu amaçla yola çıkıyor. Kendisi bir bilim insanı değil, fotoğrafçı
olan Balog; küresel ısınmanın varlığının ancak görsel olarak gözler önüne somut
kanıtlarla serilirse anlaşılabileceğini ve bu sayede de bir şeyler (ama hemen
şimdi, daha geç olmadan) yapılabileceğini anlar anlamaz ekibini toplayıp işe
koyuluyor. Başta Nikon, National G., NASA olmak üzere inanılmaz sağlam
sponsorlar ve yardımlar eşliğinde yüzlerce bilim insanı ve gönülle bir araya
geliyor ve projeye start veriyorlar. Doğa da sanki bu güce yanıt vererek, evet
ben eriyorum bakın görünü göze sokmak adına, tam da onların video ile kayıtta
oldukları dönemde, bugüne kadar yakalanan en uzun buzul erime/kırılma olayına
(73 dakika) onları şahit kılıyor ve dolayısıyla da tüm insanlığı.
İşte, hani küresel ısınmadan bahseden her haberde, her videoda ve görselde yer alan o büyük buzulların yıkılma sahnesi vardır ya o bu işte. Balog'un ekibi tarafından yapılan söz konusu çalışma kapsamında çekilmiş görüntü/video.
Grönland'deki
Jakobshavn Glacier aldığı buzul öyle bir kırılıyor ki benim odamın
sıcaklığında, İzmir ateşinde seyrettiğim odamdan bile tüylerimi diken diken
ediyor. [Manhattan büyüklüğünde bir alan, buzulların yüksekliği ise Manhattan'ın gökdelenlerinin 7-8 katı daha yüksek halini düşünün!!] İnanılmaz üzüyor ve çaresiz kılıyor.
Balog, filmin son
sahnesinde 'çocuklarım yıllar sonra, buzullar erirken sen neredeydin, ne yapıyordun,
niçin bir şeyler yapmadın diye sorarlarsa en azından elimden gelen her şeyi
yaptım demek istiyorum' diyor. Ben de ancak www.chasingice.com sitesine girip
spread the message bağlamındaki sanal adımları atarak, filmi blogumda
paylaşarak ve sitede de (ve blogumda da widget'ini eklediğim) yer alan
petition'a katılarak şimdilik bunları yapıyor ve karbon izimi, bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da azaltmak adına elimden geleni yapmak istiyorum.
Meraklısına: Son 100
yılda eriyen buzul kadar buzul, son 10 yıl içinde okyanuslara karışmış :(
* Daha fazlası için
tık tık.
* Bendeniz filmde en çok, aşağıdaki resimlerde de yer alan; ay ışında çekilen buzul fotoğraflarından ve 'cryoconite holes' adlı deliklerden etkilendim.
Zira cryoconite delikleri; devasa yangınlar, tozlar, küçük kaya parçacıklarının kurum
şeklini alıp birleşmesi, aralarına mikrobik canlıları da alıp buzullara
karışmasıyla oluşuyor. Kurum siyah olduğu için güneşi daha çok çekiyor ve buzun
tamamından önce o deliği eritip suyla dolduruyor. Bu delikler birleşip büyüyerek
bir yerde okyanusa karışan büyük buz parçaları haline geliyor :( İlk kez 1870
yılında Grönland'de Nils A. E. Nordenskiöld tarafından tanımlanmış.
Daha fazlası için yine tık tık.
Comments
Post a Comment