Heracles’ Bow / Madeline Miller..

Sanırım üzülerek belirtmem gerekiyor ki, yazarın sadece romanlarını seviyorum. ('Ben, Kirke' ile -henüz blog'a yazmadığım- 'Akhilleus’un Şarkısı') Zira okuduğum bu ikinci öykü kitabı daha. Ki zaten iki tane yayınlanan öyküsü var. Ve onlar da, benim romanları gibi şahane bulup bayılarak okuduğum eserleri olmadı. Bunda Herakles’in Yayı adlı bu öyküsünü İngilizce’sinden okumuş olmamın da etkisinin olduğunu düşünüyorum, orası ayrı. Zira çok harika bir dile sahip olsa da onun edebi dünyasını aktaran ifadeler, benim anlayabildiğim İngilizce noktasında sanırım çok örtüşmedi. O yüzden yazılanı anlasam da, edebi eser okumanın verdiği keyfi orijinal dilinde alamadığımı üzülerek ifade etmek durumundayım. 

Oysa, tabi Türkçe çevirisinin de muhteşemliğin etkisi ile, o zengin dilini doyasıya iki romanında yaşadım. Evet Türkçe öyküsü de oldukça yaratıcı ifadelere sahip ancak; konu ve anlatılış itibari ile, Galateia’da olduğu gibi Heracles’ Bow’u da ne yazık ki severek okumadım. 

Evet mitolojik hikayesini az çok biliyorum, kahramanınızın. Yazarımız da onu çok daha şiirsel bir şekilde, kendi versiyonunda ifade etmiş. Ancak dediğim gibi şahsen o tadı alamadım. Belki de romanlarını delicesine sevdiğim için aynı hazzı alma beklentisi ile okudum. Ne diyelim :(

Velhasıl, bir an önce yeni romanları gelsin. Ve belki de öyküleri için olan yorumu yeni öykülerinde farklı olur.

Herakles garip bir hikaye uydururdu; (yayın -sapının-)dünyanın sonundaki altın ağaçtan kesildiğini, (yayın -sapının-) babası Zeus'u emziren keçinin boynuzu olduğunu söylerdi. Tellerinin de, derdi, kükrediği sırada koparılmış Nemean Aslanı’nın sakalları olduğunu.

* [Heracles would make up some outlandish tale; that its wood was cut from a golden tree at the end of the world, that it was the horn of the goat that nursed his father Zeus. The strings, he said, were whiskers plucked from the Nemean Lion as he roared.]

Comments