Anadolu Mitolojisi I-II: Tanrıların Yurdu Ege ile Işık Ülkesi Likya / Hasan Barışcan..
Bu sefer karşınızda bir gençlik serisinden iki kitap var. Anlayacağınız üzere de ikisi de mitolojik öykülerden oluşuyor. İsminde Ege geçen serinin ilk kitabı Batı Anadolu Bölgesi’ndeki şehirler üzerinden ilerliyor ve o şehirler bağlamındaki Yunan mitolojisi hikayelerini bizlere aktarıyor. İsminde Likya geçen ikincisi ise anlaşılacağı üzere çoğunlukla, Güney değil de Güneybatı Anadolu bölgesindeki şehirler ve o şehirler üzerinden ilerleyen mitolojik hikayeleri bizlere sunuyor.
Belirttiğim üzere tüm hikayeler Yunan mitolojisi bağlamında kurgulanmış olan mitosları temel almış. Bu bağlamda da eğer tanıyorsanız çok bilinen kitabıyla Şefik Can’ın Klasik Yunan Mitolojisi isimli kitabındaki hikayelerin en belirgin alanlarının gençlerin okuyacağı şekilde sadeleştirilmiş ve kısaltılmış versiyonları olarak bu hikayeleri değerlendirebilirsiniz kanımca.
Tabi şahsen şimdi klasik yunan mitolojisinin aslında Anadolu kaynaklı anaerkil mitosları yenilir yutulur hâle getirmek üzere kurgulanmış öyküler olduğunu öğrendiğim bir noktadan baktığımda ‘aman Allah‘ım bunlar neler diyor!’ hissiyatı içerisine girmedim değil. Ancak bir gençlik serisi olması nedeniyle belki mitoloji konusuna ilgilerini çekmek adına şans verilebilir diye düşünüyorum. Ancak bazı bölümlerin gereksiz yere şiddet, vahşet, kendine zarar verme ve kadına karşı ataerkil bakış açısını dayatma motiflerine sahip olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de ilgili detayların törpülenerek veya mutlaka yan açıklama getirilerek okunması gerektiği kanaatindeyim. En azından kendi adıma yeğenlerime okurken, konunun aslında öyle olmadığını ve şu şekilde bir esaslı Anadolu temeline dayandığını iyice anlattıktan sonra, o konuların zihninde doğru şekilde oturtulması için elimden geldiğince ekstra açıklama metinlerine başvurmak niyetindeyim.
Özetle bölgelere dair kısa kısa eğlenceli bilgiler edinmek adına keyifle okunabilecek, en önemlisi de altının önemle çizilmesi gerektiği şekliyle klasik Yunan mitolojisini temel alarak hazırlanmış mitoslara sahip bir kitap okumak isterseniz çevrenizdeki gençlere, önce bir elinizi alıp sonra onların eline vermenizi tavsiye edebilirim. Tabi bu arada çok baskısı olmadığının bilgisini vermeliyim. Çünkü eski tarihli ve sanırım yeniden basılmamış. Kaldı ki Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkmış bir seri. O yüzden her sitede bulamayabilirsiniz. Bu da aklınızda olsun derim.
- Hasan Barışcan, Tanrıların Yurdu Ege: Anadolu Mitolojisi 1, Cumhuriyet Kitapları: Gençlik, İstanbul, 2009.
- Hasan Barışcan, Işık Ülkesi Likya: Anadolu Mitolojisi 2, 2. Baskı, Cumhuriyet Kitapları: Gençlik, İstanbul, 2013.
- Kayalara oyulmuş ev biçimindeki Likya anıtmezarları, kentin içinde Likya lahitleri, tiyatro, yemyeşil bir doğanın içinde tarih anıtları. Özellikle kentin üst yamacındaki kocaman kayalığın yüzüne oyulmuş Likya anıtmezarları. [s. 26]
- Likyalılar yaşamın devamlılığına inanan bir halk. Ölümün bir yok olma değil, değişme olduğuna inanıyorlarmış. Bir insan öldüğü zaman bir kuşa dönüşür, içindeki ruhu kanatlanır uçarmış. Daha çok da bir güvercine dönüşürmüş. Bütün bu taşların oyulmasının nedeni, o güvercine dönüşen insanın gelerek bu yuvalarda barınması ve Likyalılarla birlikte yaşamını sürdürmesini sağlamakmış. [s. 26]
- Tanrıça Leto, güneş tanrısı Apollon ve bereket tanrıçası Artemis'in annesi. Babaları ise göklerin tanrısı: Zeus. Zeus, karısı Hera'dan gizlene gizlene Tanrıça Leto ile yıllarca birlikte olmuş. Tanrıça Leto, bu birliktelikten hamile kalmış. Leto çocuklarını doğuracağı zaman Hera'dan saklanmak için Likya'da gizli yerler aramış. Haberi olursa Hera Leto'nun doğurduğu çocukları boğar boğar atarmış. Patara kentinin üstündeki dağlarda gezmedik yer bırakmamış. Ksantos Çayı'nın bir kolu boyunca yürümüş. Suyun kaynağına çıkmış. Su çağlayarak dimdik bir vadinin içinden çıkıyormuş. Dizlerini geçen suların içinde yürüyerek kanyona girmiş. Suyun kayaların içinden fışkırırken yarattığı gürültü yamaçlarda yankılanıyormuş. Dimdik kayalıklar gökyüzünü göstermeyecek kadar sarp ve yüksekmiş. Tanrıça Leto, çocuklarını doğurabileceği emin bir yer bulduğuna çok sevinmiş. Burada onu ne Hera ne de başka birisi görebilirmiş. Üstelik doğum sırasında istediği kadar bağırabilirmiş. Suyun gürültüsü o kadar yüksekmiş ki onun bağırmasını kimseler duyamazmış. [s. 33]
- Tanrıça Leto, bir ağaca sırtını dayayarak çocuklarını doğurmuş. Önce Apollon doğmuş Kanyonun en gizli yerleri bile ışıkla dolmuş. Sonra Artemis doğmuş, kanyonun sarp kayalıklarına tutunan çiçekler birdenbire açılıvermişler. Güzel kokularıyla doldurmuşlar kanyonun içini. Anne Leto, kayaların içinden fışkıran buz gibi soğuk suda çocuklarını yıkamış. Rahat rahat onları emzirmiş. Bir süre kanyonun içinde çocuklarıyla birlikte yaşamış. Sonra çocuklarını kucağına alarak Patara kentine inmiş. O günlerden bu yana Likya, Apollon'un ışıklarıyla aydınlanan bir ışık ülkesi olmuş. Vadilerinde, ovalarında, dağlarında, yaylalarındaki bereket, bolluk, güzellik ise tanrıça Artemis'tenmiş. [ss. 33-34]
- İşte günümüzde Saklıkent olarak bilinen kanyon, Leto'nun çocuklarını doğurduğu yerdir. Her gelende hayranlık uyandıran kanyonun ağzından, kayalara tutturulmuş ahşap yoldan yürüyerek içeri girdiğinizde suyun sesi sizi büyüler. Soğuk suların içinden geçerek yürüyebildiğiniz kadar ilerlediğiniz kanyonun iki yanındaki kayalık, size gökyüzünü göstermeyecek kadar dik ve yüksektir. Gerek kanyonun içinde, gerekse dışındaki doğa güzellikleriyle Saklıkent, Likya bölgesinin görülmeye değer doğa harikalarındandır. [s. 34]
- Likyalılara özgü bir anıtmezar tipi olan taştan lahitlerin; altta bir kaide, onun üstünde ev kapısı gibi ahşap görünümü verilmiş asıl bölüm, üstte ise semerdam biçiminde çatı kısmı vardır. Özenle yapılmış bu lahitler Likya'nın tüm antik kentlerinde bulunur. [s. 43]
- Likyalıların ülkesi, yüzyıllarca farklı uygarlıklara mekân olmuş. Pers Imparatorluğu uzanmış buralara kadar. Büyük İskender en genç yaşta almış buraları, topraklarına katmış. Kocaman Roma Imparatorluğu'nun bir parçası olmuş zamanla. Türk Beyleri gelmiş, oba oba yerleşmişler ışık ülkesine. Sürü sürü koyunları, dağları, yaylaları, yamaçları kaplayan keçi sürüleri varmış. Teke Beyleri'nin yerleşmesiyle, ışık ülkesinin adı Teke Yöresi, Teke Yarımadası olarak anılmaya başlamış.
Işık ülkesi Likya'nın denizleri, gölleri, ırmakları balıklar, gökleri turnalar, kartallar, kırlangıçlar, dağları, yaylaları aslanlar, geyikler, ceylanlarla doluymuş. Teke Beyleri'nden birinin Gaybi adlı bir oğlu varmış. Gaybi okunu, yayını alır, bütün gün dağlarda gezermiş Ak Dağlar'da, Bey Dağları'nda çıkmadığı tepe, gezmediği yamaç, inmediği vadi kalmamış. Kayalıkların zirvelerindeki kartal yuvalarına dek çıkar, derelerdeki, göllerdeki ördeklerle yüzermiş. Bir gün dağlarda gezerken bir geyikle karşılaşmış. O kayanın altında, geyik kayanın üstünde göz göze gelmişler. Yayını eline alıp okunu çıkaracağı an geyik birden fırlayıp kaçmış. Geyik önde o arkasında dağları, dereleri aşmışlar. Tam vuracağı an geyiği gözden kaçırıyormuş. Çam ve sedir ormanlarının içinde aşmadıkları tepe, geçmedikleri dere kalmamış. [s. 64]
- Likyalılar evlerini ahşaptan yaparlarmış. Ağacı işlemekte öyle usta öyle ustaymışlar ki, yaptıkları evler birer fildişi kulesi gibiymiş. Kralların evleri daha büyükmüş. Önleri sütunlu, alınlıkları süslüymüş. Yöneticilerin evleri düz cepheli veya semerdam çatılıymış. Ön cephelerde süslemeler, yanlarda kabartma heykeller bulunurmuş. Halkın evleri ise semerdam çatılı dümdüz ahşaptan yapılırmış. Pek süsleme bulunmazmış.
Ev yapımında kullanılan ağaçlar daha çok sedir ağacıymış. Sadece bu bölgede bulunan sedir ağaçları, Likyalılar için çok önemliymiş. Bütün Akdeniz kentlerine buradan gidermiş. Ev yapımında olduğu kadar gemi yapımında da sedir ağaçları çok makbulmüş. Kırmızı dokulu, sağlam yapılı sedir kerestesi Likyalı ustaların elinde birer sanat eseri olur çıkarmış.
Likyalı ustalar, ağaç işlemekteki hünerlerini taşları işlemekte de gösterirlermiş. Ahşaptan yaptıkları evlerin aynısını kayalıklara işleyerek sanatkârlıklarını ölümsüzleştirmişler. Likya kentlerini gezerken gördüğümüz kayalara oyulmuş anıtmezarlar, Likyalıların yaşadıkları evlerin aynısıymış. Yaşamın devamlılığına inanan Likyalılar, evlerinin aynısını kayalara oydurmuşlar. Kaya mezarlarını veya lahit mezarları incelediğinizde, ahşap işçiliğinin aynısının kayalara yansıtıldığını görebilirsiniz. Evlerin çatısını oluşturan kalaslar, pencereler, kapılar, kapıların menteşeleri, kapı tokmakları ustalıkla kayalara işlenmiştir. Likyalılar, öldükten sonra da evlerinin benzeri kaya mezarlarında veya lahitlerde yaşamaya devam edeceklerini düşünürlermiş. [ss. 70-72]
- Günümüzde Güneybatı Anadolu'da Teke Yarımadası olarak bildiğimiz bölgenin, antik çağdaki adı Likya... Likya, Muğla Köyceğiz'den başlayarak Antalya yakınındaki Faselis'te bitiyor. Teke Yarımadası "Işık ülkesi Likya" adıyla anılıyormuş. Antik dünyanın yapıtlarıyla doğal güzelliklerinin iç içe girdiği, bütünleştiği bu bölgede, Likya anıtmezarları ve lahitleriyle süslü Kaunos, Telmesos, Kadyanda, Tlos, Pinara, Sıydıma, Araksa, Ksantos, Leton, Patara, Antifellos, Apollonya, Simena, Miyra, Limra, Arikanda, Olimpos, Fasalis ve Termesos gibi birbirinden güzel kentler kurmuşlar. [s. 73]
Comments
Post a Comment