Zamanın Sessiz Ruhu / Adil Yıldırım..

Ta taaam sonunda Adil Bey’in kitap serisine başladım :) İlk duyduğumda (ki nitekim yine İki Şekerli Bir Sade sayesinde olmuştu) hemen alayım dedim, kaldı. Derken 3. kitap çıktı. Heh tamam hemen başlıyorum dedim, yine kaldı. Ve ne zaman ki İzmir’e imzaya geliyor dedi, işte zaman bu zaman dedim ve verdim siparişi. Ancak gelin görün ki Ptt Kargo sağ olsun, imzaya gidişimden 1 hafta sonra teslim etti paketi! Ki imzadan bir hafta önce sipariş vermeme rağmen! E tabii Adil Bey’in imzasını kaçıracak değildim ;) O gün D&R’da MedCezir’den bir tane daha sepete aldım :) Ve fakat okumam tabii ki birinci kitaptan itibaren olmalıydı ki öyle de oldu :)
Ve iyi ki de öyle oldu. Çünkü hem şu ara pek bir spiritüel moddayım (Merkür’üm Balık rx, ayıptır söylemesi :) ) ve kendisinin spiritüel videolarını da çokça sevmekteyim. Kaldı ki kitabın kurgusu bağlamında, gerçekten de okurken kendimi kendisiyle sohbet eder gibi hissettim. Kitabı ve Adil Bey’i de sevmemin nedenlerinden biri olan İtalya ;) bağlantısı kapsamında da, resmen Sandro ile olan sohbetlerinin sessiz misafiri gibi hissettim kendimi okurken. Ve bu çok keyifliydi. Öyle ki tadı damağımda kaldı. Her ne kadar 2. kitaba hemen başlayacak ve onu 3. kitapta devam ettirebileceğimi bilmenin coşkusu olsa da, bu kitabın devamının şu an için olmaması üzdü. Çünkü o muhabbetin hemen devam etmesini ve Gamze’yle olacak olanları :) deli merak ettiğimi itiraf etmeliyim.
Ayrıca öyküde geçen bir giysinin kopması durumu var ki, kitabı bitirdiğim günün ertesi; çok eski bir hayalim için aldığım ve hiçbir zaman giyme şansımın olmadığı elbisemin, kendiliğinde dolapta yırtılmış olduğunu çok farklı bir olay vesilesiyle fark etmiş olmam! Hem onu buluşumun tesadüflüğü, hem kitaptakine tesadüf etmesi ne kadar tesadüf bilemiyorum! Tesadüfün olmadığı bu evrende..
Bunun dışında son dönemde içimde dönüştürme niyetinde olduğum olumsuz bir duyguya dair bir örnek anlatımını görmem de inanılmaz şaşırttı. Öyle ki bu ara elime aldığım her kitapta, özellikle de kişisel gelişimlerde o konu işlense de bana bir yol olsa diye aranırken, bu kitapta karşıma çıkması (her ne kadar konsepti farklı bir örnek çerçevesinde olsa da) çok mutlu ve memnun etti. Ve bana pencere açtı desem! Vallahi Adil Bey kitap yoluyla da cevap oldunuz :*
Özetle, siz de zaten Adil Bey’i takipteyseniz ya severek okuyacaksınız ya da çoktan okudunuz. Onu tanımıyorsanız da bence bu kitap ya da benim bu yazım vesilesiyle onunla tanışmanızın zamanı geldi kanısındayım ;)
Son olarak kendisiyle tanışmamın çok mu çok keyifli olduğunu ve iyi ki bizle, İzmir’le başladığını belirtmeden geçmek istemem. Ekrandan çok çok daha fazla sıcak, cana yakın ve samimi hâliyle iyi ki gitmiş, iyi ki tanışmışım diyorum. İyi ki varsınız..
  • ... eğer tesadüf diye bir şey olsaydı, yolunda gitmezdi; ancak tesadüf yok ve her şey belli bir plana göre ilerliyor. [s. 48]
  • Günlük hayatta önemli olan bu acıları (bizi çok üzen ve zorlayan olayları) yaşamaktan kaçınmak değildir; çünkü bizim onları hayatımıza dahil etmiş olmamızın sebebi onlarla ilgili olan deneyimlerimizin eksik olmasıdır. [s. 83]
  • Tam da öyle; aslında bütün dinlerin özü aynı. İnsanların olgunlaşma yolunda ihtiyaç duydukları deneyimler neyse, hayatlarında karşılarına buna uygun olaylar ve kişiler çıkar. Bu tıpkı içinde bulunduğumuz ruh durumuna göre dinlemeyi seçtiğimiz bir radyo istasyonuna benzer. Eğer o anda duygusal durumumuz acılara ve hüzne yakınsa ona uygun bir radyo kanalını tercih eder ve oradaki müziklerle uyumlanırız. Öte yandan, coşkulu ve neşeli bir ruh hali içinde isek, o zaman daha canlı Ve hareketli müzikler çalan bir radyo kanalını dinlemeyi arzu ederiz. Yani, içinde bulunduğumuz durumla uyumlu olan tercihlere yöneliyoruz. [s. 87] 
  • Her ne kadar o kişi farkında olmasa da, içindeki kıskançlık enerjisini tecrübe etme ihtiyacı, bu deneyimi yaşamasının birinci nedeni. ... Kişi kendisini diğerlerinden daha geride ve daha değersiz hissediyor. [s. 88]
  • Görünen davranışın ana nedeni, kadının, kendisinin diğerlerinden eksik olduğunu düşünmesi. Yani, kendisini değersiz hissetmesidir. ... Sadece, kendisini değerli olarak hissedebilmek amacıyla hareket ediyor. ..... Asıl problemin kıskandığında ... değil de kendisinde olduğunu fark eder. Onu kıskanmak ve ona kötü davranmak yerine, onu hayatına neden dahil ettiğini anlamaya çalışır. Onun, kendisine kıskançlık duygusuyla yüzleşmesi için fırsat tanıyan bir görevli olduğunu idrak eder. [ss. 90-91]
  • Bakın, bizler başımıza gelen en dayanılmayacak olaylara gülüp-eğlenerek tepki verecek varlıklar değiliz. Zaten bu olgunlukta ve bakış açısında olsaydık, muhtemelen bu dünyaya gönderilmezdik... [s. 84]
  • Shakespeare’in “olmak ya da olmamak” sözüyle bahsettiği, acaba “sistemin parçası olmak ya da olmamak” olabilir mi? [s. 111]
  • ... dürtülerin ana kaynağı ... ‘evrensel sistem bizimle bu şekilde iletişim kuruyor’ [s. 153]
  • Mesela bir kişiye çevresindekiler ne buluyorsun bu kadında? diye sorarlar. Neyi güzel bulduğunu anlamaya çalışırlar, o adam ise bunu savunmak için bir gerekçe ortaya koyar, dışarıdan bakan kimsenin göremediği bir şey söyler: Mesela çok gülüyor der, saçlarının rengine bayılıyorum der veya gamzeleri çok hoşuma gidiyor der. ..... yani özetle yaptığı seçimi muhakkak bir sebebe bağlamak zorundadır; çünkü o evlilikte yaşaması gereken deneyimler vardır. İşte o deneyimleri yaşayabilmek için böyle bir tercihte bulunmuştur. [ss. 154-155]

Comments