Green Book..

Adını ve çok az da olsa methini duymuştum. O adamı da çok severim (şoför amca). Ancak ne zaman ki film başladı, oynadığı karakteri gördüm, sonra bi de İtalyan bir adamı oynadığını anladım aha dedim işte filmim başlıyoooo millet. O kadar keyifli bir filmdi ki anlatamam. İki karakter ki gerçek yaşamdan bir öykü, söz konusu olan, ve aktörlerimiz sanki gerçekten onlarmışçasına o kadar iyi canlandırmışlar ki anlatamam. Üstüne bir de senaryo öyle iyi kaleme alınmış ki çok sevdim. Zaten konu tabii ki çok hüzünlü, acıtıyor, o kadar espriye rağmen böyle içiniz burkuluyor, inanmak istemiyorsunuz ‘beyaz’ insan ırkına! Ancak olay örgüsü, anlatış tarzı öyle vurucuydu ki (şahsen belki de benim sevdiğim tipte olduğu içindir) ben çok beğendim.
Hatta işlediği konu ve dediğim gibi işleyiş stili bağlamında, bayılarak izlememe rağmen onu da, Bohemian Rhapsody yerine en iyi filmimi ve en iyi erkeği (Viggo Mortensen) (zira bu beyaz amca çoktan hak etmişti) bu filme vermeye karar verdim. Verdim gitti :)
Geçen sene miydi neydi, zaten ‘Oscar’larda içimiz çıkıyor bu zenci filmlerinden, daha ne kadar orijinal ve aklı başa getirecek yapılabilir ki’ derken böyle orijinal yaratımlar bulup yapıyorlar ya helal olsun. Ay ben adamın o sürekli yemesine (ki bu arada uyarmalıyım: açken izlemeyin! O hataya düştüm. Acayip canım çeke çeke izledim, çılgın acıktırdı :) ), sürekli küfür etme ve şiddete baş vurma girişimlerine, mektup yazım şekline! :) , o kabalığındaki sevgi dolu hâline, cahilmiş görüntüsünün altındaki o inanılmaz anlayışlılığı o kadar etkileyiciydi ki. Aynı şekilde adamın da onun evrimi o kadar yerinde ve güzeldi ki. Sakın kaçırmayın derim.
Meraklısına: Filmin birçok baba diyaloğu var ancak en baba ikisi; ‘ben daha siyahım!’ diye Tony amcamızın haykırdığı an ve tabii ki şu ifade idi: “Bilirsin, dünya ilk adımı karşı taraftan bekleyen yalnız insanlarla dolu.”

Comments