Le Jeune Karl Marx.. / Der Junge Karl Marx.. / The Young Karl Marx..

Filmin adını ilk gördüğümde inanılmaz heyecanlanmıştım. Tüm o (ömrümü yiyen, şaka şaka çok keyifliydi) üniversite yıllarım gözümde canlanmıştı. Çok mu çok merak etmiştim. Sinemada izlememin, hele ki bir festival filminin salonlara gelmesinin çok mu çok zor olacağı da çok mu çok aşikardı. Dolayısıyla hemen internette aramış ancak bulamamıştım. O ilk gördüğüm günden beri de ara ara taradım ancak ne mümkün. Ve çok sürprizli bir şekilde film, bir anda BluTv’de gösterime girmez mi! Oley oley nidalarıyla hemen ilk geliş gecesi başladım izlemeye.
Ancak ne yazık ki üzülerek ifade etmek durumundayım, beklediğimi bulamadım :( Bir kere film 3 dilli bir yapıya sahip. Hoş bu güne kadar hiç mi öyle film izlemedik, izledik, hatta dizi bile (bknz. Jamie, ay pardon Outlander :p). Ama hiçbirinde bu kadar karmaşık olmamıştı. Neyse ki Türkçe alt yazılı idi de helak olmadım. İkinci handikap ise doğası gereği, amcamızın fikirlerine dair söylenmesi gereken ifadelerin-tanımlamaların vb. yer alması zorunluluğu idi. Ancak handikap olarak ifade etmemin nedeni, o ifadelerin varlığı değil, onların ne acı ki hiç mi hiç güzel-doğru-rahatsız etmez şekilde yer almamış olması idi. Bir diğer oturmamış unsur ise, her ne kadar adında da ifade bulduğu üzere, Marx’ın gençlik dönemi irdelense de ele aldığı zaman diliminin, bir yıl Almanya’da bir yıl Fransa’da bir yıl Belçika’da geçmesi bağlamında çok bölük börçük bir kurgu ortaya çıkmış. En sevmediğim şekilde, sürekli ekranın sağ altında mekân adı ve yılı görmek çok rahatsız ediciydi.
Söz konusu bölük börçüklük bağlamında karakterler de öyle etrafı serpilmiş geldi ki. Kısa kısa şu şu diye isim soy ad verilip bizle tanıştırıldı, küçük birer anekdot ile hafiften kimdir, necidir anlatıldı ve hop öbür karaktere geçildi resmen. Maksat, amcamın hayatındaki belli başlı şahıslar arz-ı endam etsindi, orasını anladık; ama bu da bir film kardeşim (ya da yoldaş mı demeliyim formata uyup :), öyle herkesi bileceksek gider biyografi okuruz. Yapmayın etmeyin.
Hoş durum böyle olunca, hafiften de değinilince aslında isminden ve ana rolünden başka gerçek etkileri o kişilerin öğrenilemedi. Zira ben sadece fikirlerine dair, artık o kadar yıl sonra aklımda ne kaldıysa, onları biliyorum. Fransız İhtilali’ne, hele ki tabanına dair çok derin bir okumam olmadı. Kaldı ki öyle olmak zorunda da değilim. Dolayısıyla Marx’ın yakın çevresinden ziyade ihtilal bağlamındaki karakterleri hiç bilemedim, hatırlayamadım, film de sağ olsun hiç yardımcı olmadı. Ööle girdiler ekrana çıktılar, manasızca kaldılar (en azından benim için). Bir de değinmeden edemeyeceğim; o canım Engels’i nasıl yüzeysel çizmişler, pes dedirtti. Ayol koskoca Engels o, aptallık etmeyin :) Ne diyim, olan olmuş.
Sonuç itibariyle, lank diye konuya ortadan dalan, sonrada hönk diye bitiren bir senaryoya sahip nur topu gibi bir filmimiz daha oldu. haydin hayırlısı. Dolayısıyla bir bakmak isterseniz bakın ama hiiiiç beklentiye girmeyin, benden söylemesi ;)

Comments