Kürtaj / Richard Brautigan..

- Kent Kabilesi online bibliyoterapi Şubat 2024 kitabı idi. Annie Ernaux’un 'Kürtaj' (Olay) kitabından sonra aynı isimli bir başka küçük roman okumuş oldum. Ve oyum net bu Kürtaj’a. Hele ki zoom’dan sonra.

- Ki ikisi arasında; bir erkek ile bir kadın  tarafından yazılmış olanın farkını görmek iyi bir okuma deneyimi idi.

- Bir kere bu kitap hiç beklemediğim bir şekilde başladı. İnanılmaz orijinal & yaratıcı bir şekilde, kitaplar dünyası ile ilgili harika bir giriş yaptı. O kısımları acayip beğendim. Okurken de ‘bu kitabın ismini niye kürtaj koymuşlar?’ diye meraklandım. 

- Ancak sonra olay çözümlenmesi aşamasına geçtiğinde sıkıntı hasıl olmadı değil :) Bir yolculuk bölümü var & fazla uzun tutulmuş en azından kendi kanaatimce. Fakat tabii ki bir sebebi var kurgunun içerisinde. [Vee zoom’da verilen cevap anahtarı ile inanılmaz keyifli bir çözümlemeye dönüştü. Hazine avı kıvamında]

- Zira her ne kadar Türkçesinin alt başlığında yer almasa da yabancı versiyonlarında ‘tarihi bir roman’ şeklinde geçiyor. Çünkü yazarın da içinde bulunduğu ilgili neslin ilişkiler & yaşanılanlara bakışını ortaya koyma açısından ifade bulan bir anlatım söz konusu. Bu açıdan olayı tüm gerçekliğiyle ortaya koyması noktasında gerçekten çok başarılı.

- Ancak o jenerasyona sinir olmadım değil. (Ve fakat Funda hanımın anlattıklarıyla komple fikrim değişti) [SPOILER; kitaplar üzerine o kadar güzel yazılar kaleme alındıktan sonra, yaşanılan dramatik duruma & ona götüren yolculuğa yüzeysel olarak anlatıda yer verilmesi bile nesli analiz açısından çok fazla veri sunuyor bence bize].

- Bu bağlamda bir nev-i, aynı geçen sene okuduğumuz bir diğer nesle hitaben yazılan Hemingway’in ‘Güneş De Doğar’ kitabı gibiydi. Onun tınısı vardı. Ki o da rahatsız etmişti. 

- Dolayısıyla eğer Beat nesline dair kurgu üzerinden bir görüş elde etmek isterseniz iyi bir seçenek olur diye düşünüyorum. Tabii sadece düz bir roman diye okursanız. Ki zoom sonrası tüm bunların sadece 1.anlamı için geçerli olduğunu gördüm:) Alt metin bi şahane.

- Çünkü Funda hanımın bakış açıları noktasında inanılmaz açımlara vesile olacağı çok açık idi ve öyle oldu. Ba-yıl-dım. Ve şimdi sizi o notların bir kısmıyla başbaşa bırakıyorum:

  • Kitaba da ismini veren kürtaj olayının (bir şüpheye düşürse de hayaliliği noktasında) gerçek olduğunu söylemek mümkün. Ve fakat kitabın başta kürtaj olmak üzere baştan sona sembollerle dolu metaforik bir anlatıya sahip olduğu da açık.
  • Kütüphane bağlamında ifade bulan ve birbirinden değişik isimlere sahip kitapların hepsinin insanların travmalarını sembolize ettiğini söylemek mümkün. 
  • Bu kapsamda kütüphane de bir terapi odası veya terapi alanı gibi düşünülebilir. Nitekim 24 saat açık olması da bu niteliğini bize vermektedir. 
  • Kitap, 60’larda geçiyor. Nitekim kürtaj da 70’lerde konuşulmaya başlayan ve 80’lerde bunun doruk noktasına ulaştığı bir olgu. Öyle ki yazarın kendisinin olduğu gibi kitabındaki kahramanların da ait olduğu Beat kuşağı, kürtaj konusunda ‘benim bedenim benim kararım’ sloganları eşliğinde birçok protestoyu ortaya koyan ve son kertede kürtajın yasallaşmasını sağlayan bir kuşak olarak yer alıyor.
  • Dolayısıyla kitabı yorumlarken yazıldığı dönemden onu ayrı tutamayız.
  • Bu nedenle kitabın feminist bir yanı da mevcut.
  • Psikoterapi kavramının da 70’lerde ve 80’lerde bağ kurmaya başladığı görülüyor. 
  • Ve söz konusu kuşak Jung’u da çok seviyor. Kendini bulma çabalarında hep psikoterapinin iyi bir yanı olduğunu düşünüp kendilerini güçlendiriyorlar onunla, hem de dediğimiz gibi kürtajın yasal bir hak olduğunu ifade eden bir kuşak Beat. 
  • Dolayısıyla bu neslin terapinin ne kadar önemli olduğunu da aktardığı düşünülebilir. 
  • Kitaptaki kahramanların hiçbirinin ebeveynleri veya çocuklukları hakkında hiçbir bilgimiz yok. 
  • Kitabın ana teması ‘beden’. Anlatı temelini oradan alarak ilerliyor. Çünkü travmaların bedenle çok büyük bir ilişkisi var.
  • Yıllarca bedenine acı çektirmiş bir Vida karakteri mevcut. Kaldı ki beden travması, ağır bir travma.
  • Öyle ki çok güzel kadınlardan hep bir beden travması yaşadığı görülüyor. Marilyn Monroe ve Angelina Jolie örneğini hatırlarsak hep bedenleri üzerinden konuşulmalarından aslında bir rahatsızlık hissettikleri gözlemlenebilir. Zira Marilyn Monroe, çok büyük vakıflarla çalışması olsa da hep bedeni üzerinden konuşulmuş. Angelina Jolie de ilk çıktığı dönem itibari ile sürekli bedeni üzerinden gündeme geldiği için belki de sürekli sosyal sorumluluk çalışmalarında bulunarak bunu bertaraf etme yoluna gitmiş. Ki şu an kendisini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelenin artık bedeni değil de toplumsal çalışmaları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
  • Dolayısıyla sadece beden olarak algılanmak istemiyoruz. Ruhumuz da anlaşılsın istiyoruz. 
  • Bu bağlamda Vida’nın kütüphanede kahramanımızla birleşmesi, ilk birlikteliği gibi anlatılıyor bizlere. Dolayısıyla bizlere sevişme ve haz alma arasındaki fark bir anlamda gösteriliyor. Öyle ki Beat kuşağı her zaman için sadece haz üzerinden ilerleyen bir kuşak.
  • Bu paralelde sevgi ve güvenle birlikte iyileşmeye başladığı görülüyor. Vida da kahramanımızın diğer erkekler gibi olmadığını anlıyor. 
  • Beat kuşağı ruh üzerine de düşünen bir kuşak. Öyle ki madde kullanımının da bu aşkınlık hissini tecrübe etmek üzerine temelleniyor olduğunu söylemek olası. (Her ne kadar 17. yüzyılda Descardes tarafından ruh ve bedenin ayrı olduğu ifade bulmuş olsa da.)
  • Sonra anlatıda karşımızda Foster denen bir sorun çıkıyor. Ki bu karakter baş kahramanın bilinçdışını, ilkel yanını yani gölge tarafını da sembolize ediyor aslında. Mağarada çalışması da (Platon’un mağara alegorisi düşünüldüğünde) tam da buna karşılık geliyor. 
  • Öyle ki mağarada bir sızıntı oluyor. Yani travmalar yüzeye çıkıyor. Diğer bir ifadeyle bilinçaltına attığımız travmalar=sızıntılar ortaya çıkıyor. O travmalar hep var ancak başa çıkmayı öğreniyoruz bir şekilde onlarla. Bu konuda da terapi ve kendimizi sevgiye açmak bizlere yardımcı oluyor. Yani sevgiyi ve güveni ile gerçekleşiyor. 
  • Foster karakterinin bir Pakistanlı kızla birlikte olması ve mutlu olması da yine bit Kuşağı’nın sevdiklerinden birinin Doğu olması olduğunu söylemek mümkün. [Bu kapsamda ‘Serpent’ isimli dizinin izlenebileceği öneriliyor Funda hanım tarafından]
  • Öyle ki batı dünyasının materyalist olması, bu kuşağın mutsuzluğa boğuyor. O yüzden Doğu’daki mistisizm onlara iyi geliyor inancı hakim. 
  • Kişilerin kendi travmalarını başkalarında yineleme durumu söz konusu olabiliyor. Özellikle de koşullar kötüleşince öğrenilmişlikler manipülasyona açık bırakılmış oluyor. Bu bağlamda başkalarının düşünceleri, dış güçler olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki kütüphane de aslında şaibeli bir konumda yer alıyor. Zira dış dünyayı temsil ediyor. Kahramanımız onun kaotikliğinde felç olmuş durumda ve bir türlü oradan dışarıya çıkamıyor.
  • Diğer taraftan kürtajın gerçekleştiği muayenehane, çok kucaklayıcı ve güven oluşturan bir nitelikte. Yani kötü bir imaj bırakmıyor bizde. Bu noktada muayenehaneyi  rahim olarak da algılayabiliriz. Zira yeniden doğduklarını görüyoruz, oradan çıktıklarında, bir çift olarak.
  • Kahramanımız ‘benim üç kürtajm’ diyerek aslında olayı içselleştiriyor. Bu da bizi Jung’a götürüyor [onun çıkış-aşama-dönüş şeklindeki 3’ü ayrımı]. Zira kürtaj ile birlikte kahramanımız ‘aşama’ evresine geçiyor.
  • Öyle ki sonrasında ilk kez bir yaşam belirtisi gösterip ayrı eve çıkıyor. Ayrıca Foster ile karanlığını kabul ediyor. Kaldı ki Jung da ‘karanlığına kabul etmezsen psikoterapi başlamaz’ diyor. + Vida da iş buluyor, hatta üniversiteye dönmeyi düşünüyor. 
  • Tüm bunların ışığında kahramanın sonsuz yolculuğa diye düşünürsek kahramanımız bağlamında, kürtaj = erginlenme töreni ile aşama evresine geçiyoruz. Yani kendi kahramanı olma yolunda bir adım atıyor karakterlerimiz. Hatta sayfa 227’de başlayan altıncı kitap bölümü, kahraman başlığı ile başlıyor.
  • Kitapta geçen oteldeki anne odası ile de doğum travmalarımıza addedilmiş bir durum olduğunu görüyoruz.
  • Kaldı ki oradaki tek bir anne olarak düşünülse de bu kültürel olarak farklılaşabilmekte biliyoruz ki. Zira Beat Kuşağı’nın doğu felsefesini sevmesi noktasında aslında olayın içine tüm diğer anneler, anneanneler vd.‘nin girdiğini söylemek mümkün.
  • Kitabın önermesi sevgi. Yani sevgi ve güven ile iyileşme sağlanabileceği. 
  • Kadın ve erkek baş kahramanlarımızı anime ve animus olarak da düşünebiliriz. Zira dediğimiz gibi bu kuşak Jung’u yalayıp yutmuş bir kuşak. 
  • Kürtajın gerçekleştiği yerin Meksika’da olması siyasi bir anlam taşısa da olayın vicdani bir yanının da mevcut olduğunu gösteriyor bizlere. Kaldı ki vicdani yanı, edimin kafada büyütülmesine sebep oluyor. 
  • Kürtaja dair pozitif bir tablo çizmesi kitabın, o kuşağın önemi ve kürtaj konusunda topluma kazandırdığı durum ile ilgili. 
  • Yazarın paronayak-şizofren olup çok boyutlu olması, kitabın katmanlı bir yapıya sahip olmasının bir anlamda diğer bir sebebi olarak karşımıza çıkıyor.


  • Siyah, ağır kostümlerini kuşanmış bulutlar, gün boyu göğün mavi üslubuyla oynadılar ama şimdiye dek yağmur falan yağmadı. 
  • Ben Vida'yı beklerken, kitaplar yağmurun buraya, yaşamların güzel karanlığına doğru yağdığını biliyor­lardı sanki. 
  • Mutlu sözcüğünü, sanki ona çok uzaklardan teleskopla bakıyormuş gibi söyledi. Bu "Mutlu olmanız çok iyi," dedi. Mutlu sözcüğünü, sanki ona çok uzaklardan teleskopla bakıyormuş gibi söyledi. Bu sözcük ağzından kutsal bir şeymiş gibi çıktı; mutlak ve Galileli'ye (Galileli Hz. İsa = Galilean) özgü bir biçimde... 
  • ….. çünkü bu kütüphanenin ana gayesidir; ve Amerikan yazınının istenmeyen, şiirsel ve takıntılı örneklerini hoş bir şekilde bir araya toplamak. 
  • Merak etme, bu kütüphanenin tek bir tuğlasına bile zarar vermeyeceğim. Kütüphanene bir çocuğun küçük sarı bir kutu içindeki doğum günü pastasıymış gibi davranacağım; onu pasta fırınından eve kadar kollarımda taşıyacağım…..

Comments

Popular Posts