Kopenhag Üçlemesi / Tove Ditlevsen..

Bu sene yaz aylarımız için ilk kez Muga Mag kitap kulübümüzde bir üçleme seçkisini okuyoruz. Son dönemde muhtemelen sizin de adını çokça duyduğumuz çocukluk gençlik ve bağımlılık. Benim için de adını duyduğum için merakla listemde bekleyen bir yazar idi. O yüzden bu vesileyle okumuş olmak çok iyi oldu. Bu kapsamda kitaplara ayrı ayrı Ve kısa kısa değinerek bir post paylaşmak istedim.

1. Çocukluk

Giriş kısmı itibari ile doğası gereği oldukça hüzünlü buldum tabii ki. Zira kitaba başlamadan önce yazarın hayatına dair okuduğum o hüzünlü bilgiler ışığında tüm olayın çocuklukla başlaması ve bunu inanılmaz bir açıklıkla daha ilk sayfalardan itibaren ifade etmiş olması oldukça duygulandırdı tabii. Genel itibariyle ise gerçekçi ve çok etkileyici bir kitap olduğunu söyleyebilirim. En çok şaşırtan kısmı ise ilk kez bir kuzey Avrupa ülkesinde vakti zamanında, hoş belki de hâlen, var olagelmiş toplumsal kodları bizim toplumsal kodlarla benzer görmek oldu. Bunun beni oldukça şaşırttığını itiraf etmeliyim. Diğer yandan sevindiren husus da, en azından ortasından itibaren yazarın çocukluğunda neye neden sahip olduğunu ve yaşadığını ya da daha doğrusu hissettiğini fark edip kendini bir anlamda gerçekleştirme yolundaki ilk adımlarını daha o çocukluk dönemlerinde atmış olduğunu okumak oldu. Bu da belki de o her zaman duyduğumuz soğuk kuzey ülkelerindeki kişilerin çok daha çabuk ergenliğe geçtiklerinin bir uzantısı diye düşünmedim değil.

Tabi bitirir bitirmez ve hatta öncesinde daha okur okumaz, böyle bir çocukluk geçirmiş ve bir an önce çocukluktan aslında çıkma evresinde olan birinin gençlik ve diğer dönemlerini de okumak arzusuyla hemen bitirip ikinci kitaba başlama isteği duyduğumu da belirtmeliyim.

2. Gençlik

Evet ikinci kitabı daha çok beğendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Haliyle gençlik döneminin yaşanılanları daha bir merak uyandırdı. Hatta bitirir bitirmez hemen üçüncü ve son kitaba geçme isteği duydum. Bir de bu kitabı okurken sürekli aklımda Sanatçının Yolu'nda hep o geçen, ‘başkaları tarafından yapılmış olması hiç fark etmez, yapmayı arzuladığınız içinizden gelen o eylemi sizin tarzınızda yapacak olan ilk kişi sizsiniz’ minvalindeki anlatı geldi. Ve tabii ki kendine ait bir oda daha yazma ediminin kıymeti kitabın tamamında hissedildi kanımca. Yazarın gerçek hayat öyküsünün aynı paralelde ilerleyip ilerlemediğini henüz kontrol etmedim ancak eğer tek bir şiirden bir kitaba evrildiyse helal olsun demekten başka bir şey bana bırakmıyor. Bir de bu kitapta beğendim diğer bir unsur Danimarka’da geçen bir gençlik yaşamının paralelinde Avrupa’da patlak verecek olan 2. Dünya Savaşı’nın seslerini duymaktı. Ve bu sesleri yine yazar olabilecek en naif ve o naifliğin içinde olabilecek en etkili şekilde aktarıyor. Bu açıdan da anlatımı oldukça hoşuma gitti.

3. Bağımlılık

İnanılmaz etkileyiciydi. Gerçekten çok ama çok beğendim. Kadının bir yazar olarak yıllar içinde, yaş olarak böylesi ilerlemesini (Hatta şöyle ki ilk kitapta bir veya hiç derece kadar altını çizdiğim yer oldu. İkinci kitapta bu 4-5’i geçmedi. Ancak üçüncü kitapta sıfat tamlamalarına ve tasvirlerine öyle hayran oldum ki neredeyse köşesini kıvırmadığım sayfa kalmadı. Dolayısıyla aşağıya alıntıladığım tüm ifadeler üçüncü kitaptan.) kronolojik yaşam hikayesini kendi ağzından okurken birebir, net bir şekilde gözlemlemek bence büyüleyiciydi. (Tabii bu bağlamda ister istemez, bir nesil öncesinde yaşamış bir Annie Ernaux havası sezmedim değil :-))

Özellikle orijinal kelimelere ve tanımlamalara hayran olan biri olarak böylesi muhteşem bir evrim geçirmesi beni çok etkiledi. Yaşadıkları bir kenara, geldiği yazarlık, ayakta alkışlanır bence. Üçüncü kitabı, bu bağlamda resmen yiyerek nasıl bir iştahla okuduğumu anlatamam. Bir an önce okumak, neler yaşadığını bilmek ve geldiği noktayı öğrenmek için öylesi bir merak duydum ki. Bir an önce bu kitabı da bitirip gerçek yaşam öyküsünü internetten okumak için delicesine sabırsızlandım resmen. Uzaktan üçüncü bir göz olarak tüm yaşamına, çocukluğundan itibaren böylesi çıplak ve objektif bir gözle bakması, bunları olabilecek en sade ve etkileyici tamlamalarla, tariflerle bize aktarması muhteşemdi. Kadına resmen hayran oldum.

Tabii diğer yandan yaşadığı çocukluk travmaları nedeniyle (kanımca) vuku bulan psikolojik durumu için de bir o kadar hüzünlendim. Hem ‘bir de öyle bir hâli olmasaydı kim bilir daha neler yapardı’ diye düşündüm, hem de ‘belki de o hâli ve o hâlini  ona yaşattıkları neticesinde böyle bir kıvama geldi’ diye hayıflandım durdum.

Bir de, vakit olur bulup da elime alır mıyım bilmiyorum ancak tüm o kitapta geçen yazdığını söylediği kitapları alıp okuma hevesi duymadım da değil. Artık yaşadığı durumları bilen bir okuyucu olarak o haletiruhiye içinde ortaya koyduğu yaratımlara da bir bakma merakı hasıl oldu velhasıl.

Özetle sırf üçüncü kitabı okumak için bir an önce ilk iki kitabını da okuyup bakmanızı özenle öneririm.

  • Ve günler geçtikçe cümle kurmanın, kelime birleştirmenin ya da yalın, dört satırlık mısralar yazmanın gerçekten becerebildiğim, beni tutkuyla bağlayan tek şey olduğunu daha iyi anlıyorum. Bunu yapabilmem için de onları sonradan kullanabilmek amacıyla bir arşive yerleştiriyormuşum gibi insanları özel bir şekilde gözlemlemem lazım. Bunu yapabilmem için ayrıca özel bir şekilde okumam lazım, belli belirsiz ihtiyacım olan şeyleri hemen olmasa da sonradan kullanmak için bütün gözeneklerimle içime çekercesine. [s. 42]
  • Dışarıda bahar gecesi uzayın içinde ilerleye dursun, gökten zarifçe sarkan ay, vedalaşıp kendi evlerine dönmeye tenezzül edemeyen, sarhoş ve yorgun kalabalığı izliyor hüzünle. [s. 70]
  • Sanki dürbüne tersinden bakıyormuşum gibi, yazı makinem benden çok uzaklarda bir yerde ve yaşanan hayatın devam ettiği aşağı kattan çocukların sesleri bana sanki üst üste battaniyelerden geçerek ulaşıyor. [s. 103]
  • Bu iki düşünceyi kafamda iki dikey çizgi gibi tutmaya çalışsam da dalgalı denizdeki yosunlar gibi dağılıveriyorlar. [s. 107] 
  • Gökyüzü pürüzsüz bir mavilikteydi, kuşların şakırtısında kendine has bir bahar coşkusu vardı. Bir saka kuşu kırmızı kareli masa örtüsünün üstündeki kırıntıları yiyordu ve o an, sonradan ne olursa olsun istediğin zaman çıkarıp tekrar yaşayabileceğin bir şey gibi usulca süzülerek bellekte yerini aldı. [s. 125]

Comments

Popular Posts