Yakın / Ege Soley..
Ege Soley’in paylaşımları ve onun kitaplarının en çok sevdiğim yanı o şahane eş zamanlıkları. Şöyle ki; tam onun 2. kitabını beklerken hem ilk kitabındaki hem de Instagram’daki paylaşımlarına dair şu hissiyatdaydım: içindekileri, yaşadıklarını, duygularını kimsenin ne düşüneceğini kafasına takmadan özgürce ifade etmesi ve bunu bizlerle paylaşması öyle güzel ve öyle ilham verici oldu ki benim için. Özellikle son dönemde bu şekilde paylaşımlarıyla bana feyz olan diğer kişilerle birlikte Ege Hanım’ın kendini özgürce ifade edişindeki rahatlığı çok takdir ediyor ve örnek alıyorum.
Dediğim gibi tam böyle bir düşünce içerisindeyken Yakın kitabını elime aldığımda; daha ilk bölümünde onun da aslında o boşvermişliği, elâlem ne der çetesine takmamak gayretini yaşadığını okumak gerçekten bir kez daha, ilk kitabı Sakin'de hissettiğim o yalnız olmama / yalnız olmadığımı görme keyfini yaşattı bana. Aynı şekilde, onun aynı duyguda olsa da onun üzerinde çalışıp bunu aşmış olduğunu okumak da ondan feyz almamı pekiştirdi.
Ve akabinde hemen ikinci bölümde, yine tam da kendimdeki karanlıklarımı farkettiğim ve onları da sevgiyle kucaklamaya niyet ettiğim / bunun üzerinde emek verdiğim bir dönemde kendisinin de aynı hissiyatlarda olduğunu okumak, bunu gerçekten de yine feyz veren ifadelerle kalemi aldığını görmek çok mu çok mutlu etti beni. Bu yüzden de her ne kadar yaşıt olmasak, aynı şehirde yaşamasak da, farklı geçmişlerden geliyor olsak da benzer noktalarda çakışmak ve aynı ruhsal yollardan yürüyen başkalarının olduğunu bu vesileyle de bir kez daha görmek-bilmek-okumak-duymak gerçekten çok iyi hissettirdi. Sırf bu yüzden de kocaman bir teşekkür yolluyorum kendisine.
Ve tabii ki bu eşzamanlılıklar kitabın sadece başlangıcı ile sınırlı kalmadı. Özellikle de sona doğru olan bölümlerde inanılmaz bir seviyeye ilişti kendi adıma. Çünkü yukarda ifade ettiğim üzere kendi karanlıklarınla barışıp belli bir farkındalığı işteyim. Ta ki hislerimi yine Ege’nin kaleminden okumak paha biçilmezdi. Bir de altını çizmeden geçemeyeceğim bir bölüm Ve tabii ki bu eşzamanlılıklar kitabın sadece başlangıcı ile sınırlı kalmadı. Özellikle de sona doğru olan bölümlerde inanılmaz bir seviyeye ilişti kendi adıma. Çünkü yukarda ifade ettiğim üzere kendi karanlıklarınla barışıp belli bir farkındalığı işteyim. Ta ki hislerimi yine Ege’nin kaleminden okumak paha biçilmez de. Bir de altını çizmeden geçemeyeceğim bir bölüm var ki o da 40 numaralı bölüm. Daha kitabı yazarkenki paylaşımlarından içimden geçirmiştim acaba 40 nolu bir bölüm olur mu olursa içeri nasıl olur diye.
O yüzden de yakında elime alır almaz en çok merak ettiğim numara 40 oldu. Ben ne zaman ki okudum gerçekten inanamadım. Çünkü gerçekten de tam da 40 yaşımın getirdiği haletiruhiye de farkındalık noktasına birebir onun satırlarında gördüm.. Benim adıma şahane bir zama Oda 40 numaralı bölüm. Daha kitabı yazarkenki paylaşımlarından içimden geçirmiştim acaba 40 nolu bir bölüm olur mu olursa içeriği nasıl olur diye. O yüzden de yakında elime alır almaz en çok merak ettiğim numara 40 oldu. Ben ne zaman ki okudum gerçekten inanamadım. Çünkü gerçekten de tam da 40 yaşımın getirdiği haletiruhiye ve farkındalık noktasına birebir onun satırlarında gördüm.. Benim adıma şahane bir Eşzamanlılık oldu. Aldım kabul ettim. Sonsuz şükranlarımı la. Sonuç itibari ile tabii ki de sakin olduğu gibi yakına da severek öneriyorum sizlere. Hoş zaten siz de onun takipçisiyiz senin de heleki Sakine de severek okuduysanız bunuda belkide çoktan okumuşsunuzdur ya da kitap alışverişi listemizin ilk sıralarında yer alıyor durumu hali hazırda. O yüzden de mutlulukla söyleyebilirim ki en az sakin kadar bunuda keyifli okuyacaksınız.
- Dinlemek ve izlemek gerekiyor. Göğsünde yatanım bir aslan, bir kobra yılanı, bir boz ayı veya bir şahin olup olmadığını hiç önemsemeden hareketlerini dikkatle izlemek, ne zaman kanatlarını heyecanla çırptığını, ne zaman tırnaklarını çıkardığını ve tam olarak ne zaman canını acıtmaya başladığını görmek gerekiyor. Nelerden hoşlandığını, hangi ormanlarda koşarken yaralandığını, kendini güvende sandığın hangi ortamlarda korktuğunu ve en çok hangi gecelerde uluduğunu; hepsini adım adım takip etmek gerekiyor. Eğitmek gerekiyor onu. Sabırla, sebatla, inanç ve cesaretle ehlileştirmek. [ss. 20-21]
- Yanlış bir söz söyleyeceği tutar birinin hiç yoktan, senin için kırılıverir. Hiç düşünmeden azıcık suya koyar sonra da orada unutuverirler seni, yaprakların soluverir. ... Hayat zaten biraz da bunları böylece kabullenmektir. ..., kırık içinle uzun zamanlar geçirmeyi, kurumuş yapraklarını zamanla dökmeyi kabul etmektir. ... Tutmak kadar bırakmak, ..., açılmak kadar kapanmaktır. ..., bazen sadece olmaktır hayat. [s. 23]
- … herhangi bir şeyle oyalamak yerine aklımın içini dinliyor, gürültü yapan çekmeceleri tek tek buluyor ve sabırla kapatıyorum. [s. 30]
- Gidemediğin, kalamadığın, kalsan da ışığını yayamadığın odalar çok uzağındayken, yeniden doğma hevesine seviniyorsun. Olsun diyorsun, benimki de böyle olsun. Olsun. [s. 38]
- Açalım artık hem dolap kapaklarını, hem pencereleri. Sanki artık vakti geldi. Bırakalım rüzgâr essin, alacağını alsın, vereceğini versin. Aklımız dağılsın, çekmeceler boşalsın, uzak yollardan beklediklerimiz nihayet yola çıktı. [s. 86]
- Hepimizin hem vahşi hem uysal kaplanları var. Görünmeyen köşelerde saklanan yılanlarımız, sevgiye muhtaç, hep sarılmak isteyen koalalarımız, ağaçlarımızda öten civil civil sakalarımız var. [s. 101]
- Kalbi biraz buruşuktur, ama sonra düzelir. [s. 121]
- Daha sonraları biraz okuyunca öğrendim, Japoncada kalp demek için üç farklı kelime kullanılıyor. Shinzou organ anlamındaki kalbi, ha-to âşık olan, seven anlamındaki daha mecazi bir kalbi anlatıyor. Kokoro ise çok daha derin ve karmaşık bir anlamı olan üçüncü kelime. Kalp, zihin ve ruhun bir arada ve bir bütün olduğunu, bu üçlünün de insanın merkezi olduğunu savunuyor. Gönül ya da yürek de denebilir belki. Hatta okuduğum yazılara göre kimi insan kokoros’unun aklının içinde olduğunu söylerken kimisi de onu göğsünde taşıdığına inanıyor. [s. 126]
- Sen her düğümden kurtulduğunda onun da kanatları gevşiyor, bence sen de hissediyorsun. [s. 145]
- Özlediğim, unutmak istemediğim, ara sıra tozunu alır gibi aklıma getirip, hâlâ orada olup olmadığını yokladığım, sanki tekrar ettikçe unutulmasını bir süreliğine daha ertelediğim zamanlar var. Çocukluğumdan, biraz öncesinden ve biraz sonrasından. [s. 153]
- Hayat, senin kendi çemberini çizmeni, onun içinde kendinle barışık zamanlar geçirmeni ister, başkalarının çemberlerine kendini zorla sığdırmanı değil. Hayat, senin tüm yakınlıkları, tüm sevgileri, o gezegenin her yerine yayılan bütünlük hissini tatmanı ister, fakat kendinin de o bütünün ayrı bir parçası olduğunu unutmanı değil. Burası ne kadar yakınlıklar, sevmeler, anlamalar ve anlatmaya çalışmalar gezegeni ise, bir o kadar da uzaklaşmalar, büyük yalnızlıklar ve kendini dinlemeler yeri. Ve ne kadar birbirini yükseltmek ve yüceltmekse insanın işi, bir o kadar da sınırlarını bilmek, çizgilerini korumak ve sularını hep serin tutmak onun görevi. [s. 159]
Comments
Post a Comment