Sarayda, saraylara layık bir konser keyfi...

Ustalarla Buluşma: Fahir Atakoğlu Trio Featuring Horacio "El Negro" Hernandez and Alain Caron
12 Temmuz Pazartesi, 21.00


Her şeye en başından başlamak istiyorum: Erken gittiğimiz tarihi yarımadada önce gün batımına karşı birer çay/gazoz içerek Saray’ın kapısına doğru ilerledik. Enrico Rava ve Stefano Bollani dinletisinden sandık ki bu sefer de, Aya İrini’nin oradan aşağı inerek İstanbul Arkeoloji Müzeleri Avlusu’na ulaşacağız. Zira arabadan inerken, çokbilmiş güvenlik/valeler öyle demişti. Ancak vardığımızda, konsere gelenleri yukarıya yönlendiren, “önce hafif rampa çıkacaksınız oradan tekrar kıvrılıp yokuş yukarı çıkacaksınız 100 metre ötede” diyen askerin sesiyle şoke oldum! Neyse ki iyi niyetliydi ve telsizden izin isteyerek ana kapıdan girerek gitmemize izin verdi. Koskoca İKSV bunu düşünemediği için esefle kınadım. İnsan duyuruya, hadi olmadı biletlere bir not düşer. İki taraftan giriliyor olsa incileri dökülür sanki..
Neyse biz Goncacımla, sanki sarayımıza giriyormuş gibi, aralık olan o ana Topkapı Sarayı [Bab-ı Hümayun(Saltanat Kapısı)] kapısını iktirerek içeri girdik. Burayı özellikle söyledim çünkü çok keyifliydi. O muhteşem giriş avlusunun yolunda tıngır mıngır yürüyerek, o yollardan geçen padişahları düşünerek, hafif manzaranın tadını çıkararak, uzaktan Cellat Çeşmesi’ni görüp biraz da irkilerek yokuşun başına geldik. Neyse ki çok dik değildi. Goncacımın yardımıyla çok rahat geçtik gitti. Ne zaman ki İstanbul Arkeoloji Müzeleri Avlusu’nun kapısına geldik o muhteşem binayla karşılaştık. Vakti zamanında 3 günde Topkapı’yı gezince çok methini duymama rağmen İstanbul Arkeoloji Müze’sine vakit kalmamıştı. Resmen görülmeye değer. Vercelli’deyken Duomo’nun önünde konser verdiklerini görünce çok hayıflanmıştım niye bizde böyle şeyler yok, neden mekanları değerlendirmiyorlar diye. İşte bu durum içime su serpmişti. Geçen gün Aya İrini bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi gerçekten bu açıdan tam isabetti. Kim düşündüyse helal olsun.
Müthiş bir kalabalık vardı. Tekirdağ rakısı sponsordu. Herkesin keyfine diyecek yoktu. İlk negatiflik yerimize giderken 1 saniyeliğine bileti çıkarmak için ben bir sütuna dokununca ve ceketimizi üzerine koyunca yaklaşan güvenliğin kaba ötesi tavrıydı. Cem Yılmaz’ın “eğitim şart!” repliğini hatırlamamak elde değildi. Bu kadar un-nazik bir tavır olamazdı. “Sütunları masa olarak kullanmayın, yoksa hemen alıp çöpe atıcam”!!!!!!!....
Neyse yerimiz muhteşemdi ve Fahir Atakoğlu ekibiyle tam karşımızdaydı. Ben bu kadar eğlenerek, yaptığına aşık birini hiç görmemiştim. Nasıl keyifle o melodilere can verdi anlatmam mümkün değil. O güzel gülümsemesi hiç yüzünden eksik olmadı. Resmen hayran bıraktı. Ben nötürdüm kendisine, ama hayran bıraktı kendisini bana. Özellikle “Galata” adlı köprüye yazdığı parçası çok keyifliydi [babasının çocukken o da tüccar olsun diye köprüden yürütüp dükkanlara götürdüğünü ve bu anıyla eseri yarattığını da dipnot düştü]. Genelde ‘İstanbul in Blue’ ve ‘Faces & Places’ albümünden eserler çaldı.. Hava, avlu, müzik her şey o gece mükemmeldi..... Aylar süren yorgunluğuma ve ruhuma çok iyi geldi.. Teşekkürler...
İkinci olumsuzluk çıkışta, yolu karanlık yokuş aşağı yoldan vermeleriydi. Goncacımın yardımı ve müziğin keyfinin gücüyle aştım bu zorluğu ancak hangi aklın o yolu ışıksız bıraktığını anlamak mümkün değildi. VIP otoların avlunun kapısına gelmesine izin vermeleri ama bizi taaa Gülhane’ye yürütmeleri akıl almazdı...
Sonuçta ama ben de bir Fahir Atakoğlu hayranı olarak geceye nokta koydum...

Comments