Vahşi Hayvanlara İnanmak / Nastassja Martin..

  • @bewaterbookcafe X @fundasakaoglu bibliyoterapi atölyesi Ekim 2024 kitabı.
  • Hayatımda böyle bir kitap okumadım! Olay olay olay diyorum. Gerçekten inanılmazdı. 
  • Başlangıcında, benzer minvalde çokça kitap okuduğunuzu düşünüp sakin sakin sakin ilerlerken; karakterin zaten hâlihazırda yaşamış olduğu deneyim bağlamında ivme kazanan tecrübesiyle birlikte, kitap da öyle bir dönüşüm geçiriyor ki sonuna kadar nefesimizi tutarak okuyorsunuz. 
  • Sanırım yarısından sonraki bölümle (Kış) birlikte altını çizmediğim yer kalmadı. 
  • Hatta çizdiğim yerleri de dönüp dönüp okuma ihtiyacı hissettim. 
  • Zaten öyle bir okuyuşta içinizde demlenebilecek bir metin değil. 
  • Kaldı ki tekrar tekrar okuduğum birçok yeri de hakkıyla anlayabildiğimi düşünmüyorum. O yüzden de toplantımızı iple çekiyorum açıkçası. 
  • Fakültelerde ders kitabı olarak okutulabilirecek bir nitelikte olduğu kanaatindeyim. Zaten yazar da halihazırda antropolog. 
  • Yazdıklarını gerçek hayatta tecrübe ettikten sonra kaleme almış olduğunu bilmeniz de olaya bambaşka bir perspektif kazandırıyor. 
  • İnsan, insanlık, doğa ve tüm gerçeklikler  namına yazılmış, gerçekten kült olmayı hak edecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. 
  • Böylesi etkileyici cümlelerle ve bu kadar rafine bir şekilde kaleme alınmış olması da onu çok daha kıymetli kalıyor kanaatimce.

Meraklısına 1: Kitap, 2022 yılında Fransız yönetmen Léa Mysius tarafından The Animal (Fransızca: L’Animal) adıyla bir filme uyarlanmıştır.

Meraklısına 2: Keşke şu bizdeki kitap kapakları olayı estetiğe doğru evrilse. Kitabın İngilizce versiyonunun özellikle olağanüstü ve içeriği tam karşılar bir çekicilikte ve yaratıcılıkta olmakla birlikte Polonya versiyonunun da muhteşem olduğunu; bizimkini solda sıfır bıraktıklarını söylemeliyim. Zira bence bizimki asla kitabın verdiği o derinliği ve zenginliği içermiyor. Çok üzücü.

Meraklısına 3: Şahane bir sürpriz olarak kitapta caaanım Artemis’in geçmesi ve hele ki üç kere geçmesi :) gerçekten manidardı!

Meraklısına 4: Kitapta geçen ve ilk kez öğrendiğim ‘Alaska’daki Guçin halkının (Gwich’in) mitolojisindeki dünyanın yaratılışı ve küçük misk faresi’* ile ilgili kısım da, itiraf etmeliyim ki o anlamlandıramadığım kısımlardan olmuştu. Ancak sonrasında yaptığım ve buraya alıntıladığım metni okuduğumda dağıldığımı söylemeliyim. Müthiş etkilendim.

Meraklısına 5: Ancak önce sevgili Funda Hanım’ın o muhteşem aktarımlardan notlar..

  • Algılayamayacağız bir toplumu, Rusya topraklarını anlattığı için de çok kıymetli bir kitap. Zira kapitalist batı toplumuyla kıyaslandığında oldukça farklı bir yapı.
  • Ayı = dünya mitolojilerinde şamanın yardımcısıdır. 
  • Şamanlar ayıyı, hep insan gibi görürler. 
  • Kuzey için ayıdan, Güney için maymundan, Çin’de ve bizde de geyikten geldiğimize inanılır.
  • Kitapta da şifalanma, ayı ile oluyor.
  • Öyle ki kız ayı ile birlikte özüne dönüp iyileşiyor.
  • Ayı ile bütünleşiyor kadın. Zira kadim öğretilerden hiçbiri, zaten doğadan ayrı bir varlık gibi görmüyor insanı.
  • Funda Hanım’ın izleme önerisi: Cesur isimli animasyon film.
  • Funda Hanım’ın okuma önerisi: Çınlayan Sedir isimli kitap.
  • Rusya’da şamanlık hâlen devam eden bir oluş.
  • Ayı, ilksel sembollerden biridir.
  • Erginlenme = kitabın ana temasıdır.
  • Ayının saldırısı = bir erginlenme ritüelidir.
  • Erginlenme, kesin bir dönüşümün tetikleyicisidir.
  • Saldırının ardından kadın artık gönül gözüyle görmeyi öğreniyor. Kaldı ki aktarabilmek için (kadim öğretileri) gönül gözünün açık olması gerekmektedir. Ki Daria karakteri de öyle bir kişidir.
  • Daria = Şaman
  • Erginlenme Töreni ile aynı statüye kavuşmak sağlanır. Çünkü o törenlerde bağ kurulur. Zira erginlenme bir sırdır.
  • Rüyalar, samanlar için çok önemlidir. Çünkü dünyalar arası bariyer kalkmaktadır. -> Sibirya‘ya da ondan geri döner.
  • Ayı ilksel bir sembol olarak => her şeyi bilen ve onu aktaran zihni sembolize eder.
  • Dolayısıyla erginlenme törenlerinde onunla = ayı ile = ilksel ata ile bağlantı kurulan bir portala giriliyor.
  • Erginlenme törenleri, o duygudaşlığı yaşatma / yaratma ritüelidir.
  • Bu bağlamda duygu aktarımı da olduğu için -> gerçek öğrenme erginlenme ritüellerinde gerçekleşmiş olur.
  • Erginlenme törenleri üç kategoride ele alınıyor:

  1. İlk erginlenme ritüelleri (orta Avrupa coğrafyasında kendini sürdüren biçimi)
  2. Güçlü bir topluluk / kardeşlik ritüelleri (Batı toplumdaki biçimi; masonluk vb. Avrupa ve belki Amerika’da görülen tipler)
  3. Mistik erginlenme ritüelleri (Kuzeydeki ve Eskimolardaki)

-Batıda veya artık Çin’de pek yoktur. 

-Bizde Alevilerde görülür. 

-Küçük ölçeklerde vardır ancak Batı’da geniş versiyonları yoktur.

  • Bilgiye ulaştıkça, o ölümsüzlüğe ulaşılmış olur.

 

* Alaska’daki Guçin halkının (Gwich’in) mitolojisinde, dünyanın yaratılışı ile ilgili anlatılarda küçük misk faresi önemli bir yere sahiptir. Bu efsane, Guçin halkının doğaya, hayvanlara ve yaşama duyduğu derin saygıyı ifade eder ve yaratılışın büyük hikayesi içinde bir misk faresinin katkısını yüceltir.

Efsaneye göre, başlangıçta dünya sularla kaplıdır ve karanlıktır. İnsanlar, toprak veya yaşam barındıracak hiçbir yer bulamazlar. Guçin halkı arasında anlatılan bir hikayede, hayvanların bu durumu değiştirmek için bir araya geldiği ve suyun derinliklerinden toprak çıkarabilecek birini aradıkları anlatılır. Büyük hayvanlar bu zorlu görevi başaramaz, ancak küçük ve sıradan bir hayvan olan misk faresi (veya bazı anlatılarda bir diğer küçük kemirgen) denemeye karar verir.

Misk faresi, cesaretini toplayarak suya dalar ve uzun bir süre dibe doğru yüzer. Geri döndüğünde, ağzında küçük bir miktar toprak taşımaktadır. Bu toprağı yüzeye getirir ve o küçük parça zamanla genişleyerek dünyayı oluşturur. Bu efsane, misk faresinin alçakgönüllülüğünü ve doğanın en küçük canlılarının bile yaratılışta bir rol oynadığına dair güçlü bir sembolizmi taşır.

Bu efsane, Guçin halkının dünya ve doğaya dair inançlarını, tüm canlıların birbirine bağlı olduğu fikrini yansıtır. Küçük bir misk faresi, doğanın deviniminde küçücük bir katkıda bulunarak büyük bir değişim başlatabilir. Guçin halkının bu yaratılış efsanesi, insanın doğayla ve çevresindeki diğer canlılarla uyum içinde yaşaması gerektiğine dair bir hatırlatmadır.


  • Yetersizliğimi kabul etmek ve bilinmezi özümsemek daha iyi olacak diyorum kendime. Tekneler suda dalgalanıyor, ayıyla mücadelemin sonrasındaki çarpıcı anları hatırlıyorum. Ormanın tanıklığı, hayatta kalmaya karar vermemi sağlayan o tanıklık. Bir çıpa olmak istiyorum. Zamandan önceki zamanının, efsaneler, yaradılış, başlangıç zamanının derinliklerine inen çok ağır bir çıpa. Lascaux Mağarası'nda kuyuların resmini çizen insanlara yakın bir zamana. Ellerim kürkünde, dişleri tenimde; ayının ve benim birlikte yaşayacağımız dünyayla ilgili müzakere ettiğimiz zamana. Tekneler suda dalgalanıyor.
  • Kapatmak, bana, bedenime bırakılan her şeyin artık bir parçam olduğunu kabullenmek fakat bundan fazlasını engellemek. İçerisi Nuh'un gemisine benziyor olsa gerek diyorum kendi kendime Gözlerimi kapatıyorum. Su yükseliyor, iskele sular altında, demir almak lazım, ambarları kapatın, okyanusa göğüs germek için her şeyimiz hazın, hoşça kalın, denize açılma vakti.
  • Gideceğimi öğrenince annemle onun diliyle, yıldızların ve efsanelerin, yankıların ve haberleşmelerin diliyle konuşuyor. Ona Artemis’i ve onsuz dağılacak olan ormanı hatırlatıyor. Işığa doğru yükselmek için yeraltına inen Persephone'den bahsediyor. Ona devinimden ve ikilikten söz ediyor. Başkalaşımdan. Maskelerden. Parçalanmadan sonra gelen biçimlenmeden. Kıştan sonra gelen ilkbahardan. Hatta Marielle kırmızı yara izlerime dokunup artık ormanın tanrıçasını cisimleştirdiğimi söyleyerek beni bir defasında ağlatıyor.
  • İçimde, dışarıdaki soğukta dik ve hareketsiz duran kocaman ağaçlarınki gibi derin bir sessizlik bulmaya çalışıyorum.
  • Olayın kabul edilebilir hale gelmesi için dönüştürülmesi, anlamlandırılması için ise önce gelmesi, sonra da sindirilmesi gerek. 
  • Yaşadığımız dünyanın bir anlamı olduğunu ediyorum. Bir ritmi. Bir yönelimi. Doğudan batıya, kıştan ilkbahara. Şafaktan geceye. Pınardan denize. Ana rahminden ışığa. Ama bazen Kopernik'i düşünüyorum. O dönem döndüğümüzü sandığımız yöne dönmediğimizi, dünyanın dönüş yönünün akla yatkın olmadığını, bu yönün algıladığımızın tam tersi olması gerektiğini söyleyerek krala karşı işlediği ihanet suçunu düşünüyorum. Kopernik'in sezgisinin geri dönüş sorunuyla, varlıkların mantığa uymayan bir şekilde öz kaynaklarına dönüşleriyle bir bağlantısı var mı? Nehir denize akıyor ama somonlar ölmek için yukarıya doğru yüzüyor. Doğacak bebek için göbek dışarı doğru büyüyor ama ayılar rüya görmek için toprak altına iniyor. Yabankazları güneyde yaşıyor ama doğdukları arktik göklerini kolonileştirmek için geri dönüyorlar. İnsanlar şehirler kurmak için mağaralardan ve ormanlardan çıktı ama bazıları geri dönüp tekrar ormanda yaşamaya başlıyor.
  • Seni daima daha ileriye gitmeye iten şeyi bence sen kendin bile bilmiyorsun. Belki de diyorum başımı sallayarak. Ya da belki de bu kelimelerle anlatılamayacak bir şeydir. Ya da tercüme edilemeyecek bir şey. Başka bir dil gibi yani, yaşanan ama açıklanamayan bir şey. Sınırları aşan, seni aşan bir şey. Ivan başını sallıyor, bedeninde filizlenen hüznü def etmek istercesine başını sallıyor, Gülüyor tekrar. Komiksin sen. Sen de öyle. Rüya gibi bir şey / mi yani? Evet. Rüya gibi bir şey.

Comments