Peter Schlemihl’in Acayip Sergüzeşti / Adelbert Von Chamisso..
• Kent Kabilesi online bibliyoterapi atölyesi Kasım 2024 kitabı.
• Kapağının (ne yazık ki) böylesi karanlık ve saçma oluşunun aksine; şahane zenginliklerle dolu, üzerine çokça düşünülesi ve dolayısıyla çok derinlikli bir kitap var karşımızda.
• Düşünün biz ortada yokken, Atatürk bile doğmamışken, hem de onun doğumundan neredeyse 70 yıl önce basılmış bir kitap. (1813)
• Hem de dilimize Sabahattin Ali tarafından kazandırılmış.
• Böylesi kült, 500’den fazla yayın tarafından baskısı yapılmış bir kitap.
• Bir kere tamam öncelikle hemen anlıyorsunuz ki insanın kendi gölgesi ile ilgili, onu kabul etmesi, kucaklaması üzerine kurulmuş; bence oldukça keyifli ve naif bir öykü var yüzeyde.
• Ancak içine girdiğinizde irili ufaklı öyle çok ayrıntıyla, neredeyse insanlığa dair belli başlı tüm unsurlara değiniyor.
• Ve bu değimi yaparken de yazarın zaten ne kadar renkli bir yaratıcılığa sahip olduğunun kanıtı olan bitkilerle taçlanmış, sihirli, gerçek hayat tecrübelerini de içine katarak çok eğlenceli, öğretici ve okuması çok keyifli, merak uyandırıcı bir hikaye bizlere aktarılıyor.
• Bir dipnot kraliçesi olduğumu biliyorsunuz. Bayılıyorum. Ve böylesi kısa bir kitapta sadece 4/5 dipnotla öyle büyük bilgilere ulaştım ki sonraki okumalarım kapsamında ben bile hayret ettim. Daha önce hiç duymadığım kavramlarla tanıştım. (en altta)
• Sırf bu detayıyla dahi kanaatimce, büyük bir zenginliği barındıran çok kıymetli bir eser. Zaten benim dememe gerek yok bir klasik kendisi.
• Ve şimdi şahane toplantı notları..
Meraklısına: Dipnotlardan edindiğim detaylı bilgileri de en altta topladım.
- Yazarının bu kitap ile, Jung ve Freud daha yokken gölgeyi böyle bir açıklıkla yazması çok şaşırtıcı.
- Almanların bilinçdışı çok zengin ve bu durum kitapta net bir şekilde görülüyor.
- Bizi insan yapan = gölgemizle bir arada olmamız -> zira kusurlu varlıklarız.
- Özellikle sayfa 28’in sonunda görülüyor ki; hem fiziksel hem ruhsal gölgeden bahsediyor yazar.
- Gölge ile denizaşırı bir yolculukta haşır neşir olabiliyor.
- Zira ancak kendimizle kalabildiğimizde bu olabiliyor.
- Ve denizde bilinçaltıyı sembolize ediyor. Reddedilmiş benlik = karanlık yanımız = bastırılmış yanımız = alter eko => hepsi gölgeye karşı gelen tanımlamalar.
- Gölgeyle karşılaşma çok çeşitli şekillerde sembolize edilebiliyor; şeytanla özdeşleşmesi, Hades, orta yaş krizi, ruhun karanlık gecesi.
- Biz mi gölgeye sahibiz?, gölge mi bize sahip? -> orası her zaman sorgulanan bir durum.
- Gölge bilinçdışında olduğu için bu soruya tam cevap veremiyoruz.
- Zira onun içindeyiz; bir şeyin içindeyken görebilmek, anlayabilmek mümkün değil.
- Gölgeyi çalan adamın kim olduğunu da bir türlü anlayamıyoruz.
- Ve aslında bir yerden sonra, yani çıktığı yolculukta; başkahraman onla eşdeğere dönüyor.
- Alman romantiklerinin alamet-i farikası, şimdi bildiğimizi o zamandan bilmeleri. Yani aslında ilk gölgeyi ve birçok durumun ilkini onlar ortaya koymuş.
- Jung daha 1917’de öteki ile gölgeyi ortaya koyuyor Jung’a göre gölge=nahoş/olumsuz niteliklerin toplamı. -> Bu nitelikleri kabul edince; evden ayrılıyoruz, yolculuğa çıkıyoruz.
- Gölgeye bilincin perspektifinden bakıldığında -> olumsuz.
- Jung’un düşüncesinde gölge, çekinik tarafımız. 1945’te de; olmak istediğimiz kişilik olarak bahsediyor.
- Yani onun görüşünde aslında olumlu bir olgu. Bilinçdışındaki ruhun bilince en yakın tutumu olarak da Jung’un düşüncesinde ifade buluyor. Freud‘ta ise gölge negatiftir.
- Gölge ile çalışmak, kendi kaderimizi gerçekleştirmektir.
- Faust eserinde gölge olumsuz olarak nitelendirilmiştir.
- Bu eserde ise olumlu.
- Çünkü kahraman kendisinden vazgeçmiyor. Doğayla uyum yakalıyor.
- Bu kitapta gölge, ego ideali ile bastırılan yan gibi ifade bulunuyor.
- Kişisel bilinçdışını tasvir ediyor.
- Yapılan yolculuk = ben ötesi bir yolculuk = kendine dair bir yolculuk.
- Özellikle bu kitabın ikinci yarısı -> olumlu gölge üzerine. = Rüyadan çıkıp kendisi bulması üzerine.
- Mina isimli kadın karakter = gölgenin yansıtması; idealize edilmiş taraf. -> Mina, baş karakterimizde son kertede bir olumsuzluk oluşturuyor. Kendisini (baş karakter) artık göremez oluyor. ‘O nerede başlıyor, ben nerede başlıyorum’ bilmiyorum noktasına geliyor. Ve aralarındaki ilişki anima-animus gibi. Onda, kendisine ait bastırılmış tarafı görüyor.
- Sayfa 52’de artık Mina ile ilişki şeytanlalaşmış durumda.
- anima ve animus’unun dengede olmadığının farkına varıyor.
- Kaldı ki kendimizde kabul edemediklerimize, katlanamıyoruz. Öyle kişileri günah keçisi olarak dışsallaştırıyoruz (aslanın içindeyiz; dolayısıyla onu öldüremeyiz)
- Düşmanı, arketipsel olarak deneyimliyoruz.
- -> Bu, egonun doğasında yatıyor.
- İç - dış karşılaşıyor = değiş/tokuş. (Dolayısıyla kitaptaki değiş/tokuş durumu da tesadüf değil.
- Egonun dengeli olması için o yolculuğa çıkmalıydı. Bu dengenin sağlanabilmesi için iki şey yapılmalı: 1. kolektif dinamikler öğrenilmeli (gezmeli)
- 2. persona ve süper ego kabul edilmeli.
- Mina karakterinin değişimi baş karakterinkinden farklı. O, isteyerek değişmemiş; koşullar onu değiştirmiş. O yüzden ikisinin değişimi aynı kefede değil.
- Kendi gölgesinden kaçmamak yürek ister.
- Benlik entegrasyonu sağlanamazsa, gölge entegre edilmezse -> kişi, kendini değersizleştirir. Sayfa 32’de bu görülüyor: Gölgen yok gölgen yok utandırmalarında değersizlik hissediyor baş karakter. (Yani gölgesinin olmadığını baştan kabul edemiyor.)
- Gölgeyle yüzleşmeyi reddettiğimizde enerjiyi bilinçdışına atıyoruz.
- Gölgesini satmayacağını söylediğinde => kendi dünyamızı oluşturuyoruz.
- Kitapta baş karakterin yazarla konuşması = yansıtma = Alman romantikler her şeyi kendilerine söylediği için.
- Eğer kişi gölge ile yüzleşmeye direnç gösterirse, gölge kişiyi hep yok etmeye çalışır.
- O yüzden gölge kanalize edilip dönüştürülmeli.
- - sadece, irade ile yok etme değil.
- - duygusal gölgemizle de alakalı.
- - Hissedilen dürtüleri bastırmak tehlikeli
- -> sorumluluk almak ve kendimizi disipline etmek.
- Gölgenin kendine ait meşru bir ifade alanı olmalı. Baş karakterin kırlarda bulduğu durum bu. (Journalling ile yapılan da bu. Orada gölgemiz ile yüzleşiyoruz.)
- Çünkü doğa ile temasta -> öteki olmayız.
- Kendi doğamızda da öyle.
- Azınlıklar = (çoğunluğu) gölge yansıtması.
- Bireysel gölge ile barışık olursak -> kolektif gölge ile de barışırız.
- Her zaman var olan karanlık kardeş olarak kalacak > gölgemiz.
- Kompleksimiz yok dersek durum patolojik olmuş demektir.
- Hep iyi/aydınlık olanı söyleyeni yanımıza almak doğru değil.
Dokunduğu kapıları ve kilitleri açan ve saklı hazineleri ortaya çıkaran sihirli kökler, bütün hastalıklara deva olan, bütün istekleri yerine getiren başka kökler, kendi kendine çoğalan paralar, başka paraları kendine çeken paralar, asılmış adam ipinden yapılmış, insana şans getiren yolculuklar, hep istediğiniz fiyatta...
O da uzattı, sonra vakit geçirmeden önümde diz çöktü ve ben onun şaşırtıcı bir beceriyle, gölgemi başından ayakucuma kadar yavaşça çayırdan ayırdığını, kaldırıp tomar yaparak devşirdiğini ve sonunda cebine yerleştirdiğini gördüm. Kalktı, bir kez daha önümde eğildi ve gül bahçesine dalıp gitti.
Fakat beni gururumdan yakalayıp bir müddet burada alıkoyan bir şey oldu, insanın içine atılan bir demirin en sağlam biçimde tuttuğu yer de işte bu gururdur.
….. bütün şu büyük makinenin aralarında esip dolaşıyor ve biz onun içinde yalnızca yardımcı kişiler, başka güçlerin yönettiği hareketli çarklar gibi olaylara karışıyoruz. Ne olması gerekiyorsa olacaktır, ne olması gerektiyse olmuştur ve bunlar, kendi bahtımda ve yaşamıma karışanların bahtında görüp sonunda saygı göstermeyi öğrendiğim o alınyazısının etkisiyle olmuştur.
Eski bir hata yüzünden toplumdan ayrı kaldıktan sonra, bunun yerine, her zaman sevmiş olduğum tabiata dönüyordum. Dünya zengin bir bahçe gibi bana veriliyordu. İncelemelerde bulunmak artık yaşamımın yönü ve gücü; bilim, yaşamımın hedefi olacaktı.
La Fontaine’in, cebinden bir sürü eşya çıkaran adamı anlattığı eserinin adı “La Cigale et la Fourmi” (Kısır Böcek ve Karınca) değildir. Ancak, La Fontaine’in felsefi ve allegorik masallarının çoğunda bu tür sembolizm ve detaylar bulunabilir.
Arethusa, Yunan mitolojisinde bir su perisi (naiad) olarak bilinir ve genellikle avcı tanrıça Artemis ile ilişkilendirilir. Onun hikâyesi, saf doğa ile arzuların çatışmasını simgeler. Arethusa’nın öyküsü şöyle anlatılır:
Arethusa, Yunanistan’da yaşayan güzel bir su perisidir ve Artemis’e bağlılığıyla bilinir. Artemis gibi Arethusa da bakire kalmayı tercih etmiş, özgürce doğada dolaşmayı ve avlanmayı seçmiştir. Bir gün, Alpheus (Alpheios) adında bir nehir tanrısı ona âşık olur. Arethusa, Alpheus’un arzularından rahatsızlık duyar ve ondan kaçar.
Kaçışı sırasında Arethusa, Peloponez’den Sicilya’ya kadar büyük bir yol kat eder. Yorulduğunda Artemis’e yalvarır ve tanrıça onu kurtarmak için Arethusa’yı bir pınara dönüştürür. Bu olay Sicilya’daki Ortygia adasında gerçekleşir. Ancak Alpheus vazgeçmez ve kendi sularını Arethusa’nın pınarıyla birleştirir. Bu nedenle mitolojik inanışa göre, Yunanistan’daki Alpheus Nehri’nin suları Sicilya’daki Arethusa Pınarı’na karışır.
Arethusa’nın hikâyesi, mitolojide aşkın, sadakatin ve bağımsızlığın temsili olarak yorumlanır.
Bahsettiğiniz, masallarda geçen ve giyenin bir adımda diyarlar aşmasını sağlayan çizmenin adı “yedi pençe çizmeleri” ya da “yedi mil çizmeleri” olarak bilinir.
Bu çizmeler, özellikle Türk ve dünya masallarında sıkça rastlanan sihirli bir obje türüdür. Giyen kişiye olağanüstü hız ve güç kazandırır, böylece kısa sürede uzak diyarlara ulaşmasını sağlar. Çoğunlukla kahramanların engelleri aşmasında veya hızlıca hedeflerine varmasında önemli bir rol oynar.
Yedi mil çizmeleri, fantastik edebiyatın da klasik unsurlarından biridir ve genellikle macerayı hızlandıran sembolik bir araç olarak kullanılır.
“Yedi pençe çizmeleri” veya “yedi mil çizmeleri” gibi Türkçe isimler, farklı kültürlerde de benzer şekilde karşımıza çıkar. Bu çizmenin orijinal adı, kültürlere ve masalın kaynağına göre değişebilir.
Bu çizme, İngilizce’de genellikle “Seven-league boots” olarak bilinir.
• Seven-league boots ifadesi, özellikle Avrupa halk masallarında yer alır ve “bir adımda yedi lig yol kat eden çizme” anlamına gelir.
• League (lig), eski bir mesafe birimidir; yaklaşık 3 mil (4.8 km) anlamına gelir. Yani bu çizmeleri giyen kişi bir adımda yaklaşık 21 mil (34 km) yol alır.
Orijinal Adı ve Kökeni:
• “Seven-league boots” ismi, özellikle Fransız masalı “Le Petit Poucet” (Parmak Çocuk) ile bilinir. Burada dev, bu sihirli çizmeleri giyer ve çizmeler daha sonra kahramanın eline geçer.
• Fransızca’da bu çizmeler “bottes de sept lieues” olarak adlandırılır.
[Fransız masalı “Le Petit Poucet” (Parmak Çocuk), Grimm Kardeşler’in masallarına benzer şekilde, bir çocuğun zeka ve cesaretle büyük engelleri aşmasını anlatan klasik bir halk hikayesidir. Bu masalda yer alan sihirli obje ise “yedi mil çizmeleri” (Fransızca: bottes de sept lieues)dir. Bu sihirli çizmeler, kahramanın olağanüstü hızla uzun mesafeleri kat etmesini sağlar.
Le Petit Poucet (Parmak Çocuk) ve Yedi Mil Çizmeleri
Masalın özeti şu şekildedir:
• Parmak Çocuk, fakir bir ailenin en küçük çocuğudur ve oldukça zeki bir çocuk olarak tanınır. Bir gün ailesi büyük bir ormanda kaybolur ve Parmak Çocuk, zekası sayesinde onları kurtarır.
• Masalda önemli bir nokta, Parmak Çocuk’un karşılaştığı devlerin sihirli nesneleridir. Devlerden birinin, bir çift sihirli yedi mil çizmeleri vardır. Bu çizmeler, giyenin devasa mesafeleri tek bir adımda geçmesini sağlar.
• Parmak Çocuk, bu çizmeleri kullanarak devleri kandırır ve kaçarken hızla uzaklaşır, böylece hayatını kurtarır.]
Yedi Mil Çizmeleri (Bottes de Sept Lieues)
Bu sihirli çizmeler, Avrupa halk masallarında sıkça rastlanan bir motif olup, kahramanın hızla büyük mesafeler kat etmesini sağlar. Çizmeler, genellikle şöyle tanımlanır:
• Yedi adımda yedi mil (yaklaşık 11 km) yol kat edilir.
• Çizmeler, kahramanın kötü güçlerden kaçarken ya da önemli bir hedefe ulaşırken engelleri aşmasını sağlar.
Parmak Çocuk, bu çizmeleri giyerek zorlukları aşar ve devlerin elinden kurtulur. Yedi mil çizmeleri, onun hayatta kalmasını ve cesur bir şekilde zeka ile zafer kazanmasını simgeler.
Sihirli Çizmelerin Önemi
Yedi mil çizmeleri, Le Petit Poucet masalında, fiziksel hızın ötesinde, kahramanın sorunları çözmede ve kaderini değiştirmede kullandığı sihirli bir araçtır. Masaldaki çizmeler, özellikle büyülü bir nesne olarak kahramanın büyük engelleri aşmasını sağlayan klasik bir öğe olarak yer alır.]
Bu motif, Grimm Kardeşler’in masallarında ve diğer Avrupa halk hikayelerinde de farklı biçimlerde karşımıza çıkar.
[Grimm Kardeşler’in “Der Teufel mit den drei goldenen Haaren” (Şeytanın Üç Altın Saçı) adlı masalında, sihirli objenin adı “die drei goldenen Haare des Teufels” olarak geçer.
Bu, Türkçeye “Şeytanın üç altın saçı” olarak çevrilebilir. Masalda, bu altın saçlar hem fiziksel bir ödül hem de sembolik bir anlam taşır:
• Altın saçlar, kahramanın görevini tamamlaması için gereklidir ve kralın verdiği neredeyse imkânsız görevin anahtarıdır.
• Ayrıca, saçlar sadece değerli bir obje olmakla kalmaz, şeytanın sorulara verdiği cevaplarla birlikte bilgi ve çözüm sunar.
Bu nedenle, masalda “altın saçlar” objesi, kahramanın zekâsı ve cesaretiyle zorlukları aşmasını temsil eden merkezi bir unsurdur.]
“Yedi mil çizmeleri” (Seven-league boots) özellikle Avrupa masallarında sıkça karşımıza çıkan bir motif olup, kahramana olağanüstü hız ve mesafeler kat etme yeteneği verir. Bu sihirli obje, maceranın hızlanması ya da kahramanın önemli bir görevi tamamlaması için kritik bir araçtır. Avrupa’nın farklı kültürlerinde bu çizmeler çeşitli isimlerle ve hikayelerde yer alır:
Fransız Masalları
• Le Petit Poucet (Parmak Çocuk):
Charles Perrault’un bu ünlü masalında, “bottes de sept lieues” (yedi lig çizmeleri), bir dev tarafından giyilir. Bu çizmeler, devin büyük mesafeleri hızlıca kat etmesini sağlar. Kahraman Parmak Çocuk, zekâsıyla bu çizmeleri devden çalar ve macerasında büyük bir avantaj elde eder.
İngiliz Masalları
• Seven-league boots:
İngiliz halk masallarında da bu çizmeler, genellikle bir kahramanın zorlu bir yolculuğa çıkması ya da bir tehlikeden kaçması için kullanılan sihirli bir araçtır. Ancak spesifik bir İngiliz hikâyesine bağlanmaktan çok, genel bir motif olarak görülür.
Alman Masalları
• Grimm Kardeşler’in masallarında, doğrudan “Seven-league boots” geçmese de, sihirli çizmeler veya ayakkabılar gibi öğeler masallarda sıklıkla görülür. Örneğin:
• “İblisle Anlaşma” (Der Teufel mit den drei goldenen Haaren): Burada kahramanın sihirli objelerle büyük engelleri aşması benzer bir tema taşır.
[Ludwig Tieck’in “Baş Parmacık Denilen Küçük Thomas’ın Hayatı ve Yaptığı İşler, Üç Perdelik Bir Hikâye” (Das Leben und die Taten des kleinen Thoris, der auf dem Daumen saß) adlı eseri, 1811’de yazılmış bir kısa hikaye ya da dramatik bir eser olarak, Almanca edebiyatının erken dönem romantik akımlarına önemli bir katkıdır. Bu eser, Tieck’in yaratıcı ve fantastik ögelerle zenginleştirilmiş yazın tarzını yansıtır.
Eserin Konusu ve Teması
Tieck’in bu eseri, küçük bir çocuğun ya da daha doğrusu bir minyatür insanın hayatını ve serüvenlerini anlatır. Hikayenin baş kahramanı olan Thomas, baş parmağı kadar küçük bir insandır ve adından da anlaşılacağı üzere, oldukça küçük boyutlarda bir karakterdir. Bu fantastik karakterin yaşadığı dünyada, alışıldık boyutlar ve ölçekler dışında sıradışı olaylar ve engeller bulunur. Thomas, bu minyatür dünyada cesaretle büyük engelleri aşmaya çalışır ve küçüklüğüne rağmen büyük işler yapar.
Romantizm Akımının İzleri
Tieck, Almanya’da Romantizm akımının öncülerindendir ve bu eserde de o dönemin önemli temalarından olan fantastik öğeler, hayal gücünün sınırlarını zorlayan hikayeler, küçük bir insanın büyük işler başarması gibi unsurlara yer verir. Eserin içindeki fantastik öğeler, insan ruhunun derinliklerini ve bireysel özgürlüğü keşfetme arzusunu simgeler.
Eserin büyüklüğü, insanın ölçeği ve doğayla olan ilişkisini sorgulayan bir bakış açısı geliştirmesiyle de dikkat çeker. Thomas’ın hikayesindeki büyüme, küçülme ve insanın karşılaştığı zorluklarla başa çıkma temaları, Romantizm’in başlıca izlediği estetik çizgileri yansıtır.
Tartışma ve Eleştiriler
“Baş Parmacık Denilen Küçük Thomas’ın Hayatı ve Yaptığı İşler”, Ludwig Tieck’in erken dönemdeki eserlerinden biridir ve edebiyat dünyasında özellikle hayal gücünün ve sembolizmin ne denli güçlü olabileceğini gösterir. Eserin, Romantizm’in izlediği felsefi bir yolun ilk örneklerinden biri olarak kabul edilmesi mümkündür. Kişisel büyüme, azim ve bireysel özgürlük gibi temalar burada önem kazanır.
Ancak, bu eserin derin anlamları, Tieck’in çağdaşları tarafından bazen daha kompleks ya da soyut olarak değerlendirilmiştir. Kimi okurlar ve eleştirmenler için ise eser, daha çok masalsı bir eğlence ve fantastik bir hikaye olarak kalmıştır.
Tieck’in Edebiyatındaki Yeri
Ludwig Tieck, Almanya’nın romantik edebiyatında önemli bir figürdür. “Baş Parmacık Denilen Küçük Thomas’ın Hayatı ve Yaptığı İşler” gibi eserleri, onun insan ruhunu ve hayal gücünü ön plana çıkaran yönlerini gösterir. Tieck’in çalışmaları, romantik akımın edebi çerçevesi içinde insanın içsel dünyasına dair derinlemesine bakışlar ve sembolizme dayalı anlatımlar içerir. Bu tür eserler, onun edebi mirasının bir parçası olarak, romantizmin fantastik ve hayal gücüne dayalı yaklaşımını somutlaştırır.
Tieck’in eserleri, pek çok çağdaş yazarı etkilemiş ve romantik edebiyatın temel taşlarından biri haline gelmiştir.]
Doğu Avrupa Masalları
• Rus ve Slav masallarında da benzer çizmeler bazen kahramanlara olağanüstü hız veya sihirli güçler verir. Ancak bu hikayelerde çizmeler, genelde ejderhaları ya da büyücüleri yenmek gibi daha dramatik görevlerde kullanılır.
Tematik Özellikler
“Yedi mil çizmeleri” motifinin işlevi:
1. Hızlı Seyahat: Kahramanın zamana karşı yarıştığı bir durumda, zorlu yolları hızla aşmasını sağlar.
2. Kaderin Hızlanması: Kahramanın hedefine, bazen fiziksel bazen de mecazi olarak, daha hızlı ulaşmasını temsil eder.
3. Engellerin Aşılması: Zamanın ve mekânın sınırlarını aşmak, masallarda sık rastlanan bir büyü unsuru olarak öne çıkar.
Bu motif, fantastik edebiyatın temel taşlarından biri olmuş ve modern fantastik hikayelerde de yankılanmıştır.
Comments
Post a Comment