Şen Dul..

“Valsin adımları, kalbimle uyumlu olmalı..”

At each step of the waltz, The soul will dance along. Then hops my little heart.

İZDOB opera sezonunun yepyeni eseri ile karşınızdayım. Öyle ki dünya prömiyerini 1905’te Viyana’da, Türkiye prömiyerini ise 1923’te İstanbul’da gerçekleştiren Lehár’ın Şen Dul (Die Lustige Witwe) eserinin İzmir prömiyerinin, biz 2024 izleyicilerine nail olmasının mutluluğu yaşandı. Hem de Türkçe’ye çevrilmiş olarak. 

[Bestecisinin ölüm yılı olan 1948’e değin dünya çapında 300.000'in üzerinde sahneye konulmuş, 60. yılında ise yarım milyonu bulmuş. Dolayısıyla operet tarihinin en popüler ve en sık sahnelenen eserlerinden biri haline gelmiştir.]

20. yüzyılın ilk yarısında ki Viyana operet sanatının doruğu sayılan, Güney Slovakya doğumlu (eski Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) ve Prag Konservatuvarı mezunu Franz Lehár 1905 yılı sonunda sahnelenen "Şen Dul" (Die lustige Witwe) ile O. Strauss, L. Fall, G. Jarno ve E. Kalman'ın hemen hemen bir yarım yüzyıl egemen oldukları operet sanatını doruğa çıkarır. 

Viktor Leon ile Leo Stein'in librettosunda da Offenbach'daki güldürü ruhunun yankısı vardır. Büyük valsi, coşkulu Maxim marşı, Hanna'nın gösterişli giriş şarkısı, içli ezgiselliği ile Vilya şarkısı, pavyon İkilisi ve kızlar korosu yaratının özellikle unutulmayan parçalarıdır. Lehár orada Parislilerin kankan, Sırpların kolozundan ayrı bir hava oluşturmuştur.

Macar asıllı besteci Franz Lehár'ın operet türünde bestelediği ve Georges Bizet'nin Carmen operasının da libretisti olarak tanınan Fransız yazar Henri Meilhac'a ait 1861 tarihli tiyatro oyunundan* hareketle, Leo Stein ve Viktor Leon tarafından librettosu yazılan Şen Dul (Die Lustige Witwe) operetindeki vals müziği melodileri, Parizyen kabare stilindeki can-can dansları ve satirik öğeleriyle Hanna Glavari'nin maceralarını eğlenceli bir anlatımla izleyicilere sunuyor.

Bir kere daha iyice anladım ki kesinlikle zenginlik operaya çok daha fazla yakışıyor :) Sahnede o şaşaayı izlemek müthiş keyifli. 

[Her ne kadar "Şen Dul", dönemin sosyal ve politik meselelerine mizahi bir bakış sunarak; aristokratik düşmanlıklar, servet ve güç mücadeleleri, aşk ve ilişkiler üzerine birçok taşlamayı içerse de]. Ve bunda her zamanki gibi müthiş yaratıcı emeği ile bizleri şahane bir dünya sahneye koyan dekor tasarımcılara ve kostüm tasarımcılarının büyük emeği var.

Şen Dul da daha yepyeni beyni bir o kadar yaratıcı Avizenin altında aksesuarlarının en küçük detayına kadar düşünülmüş kostümlerinin büyüleyiciliği ile müthiş bir iki perde izlediğimi söylememe sanırım gerek yok. 

Bu bağlamda ilk perde de biraz müziksiz fazla diyolog sahnelerinin olması tempoyu düşürse de ikinci perde itibari ile bunun derece derecede arttırılması ve keyifli ve hatta kahkaha attıran sahnelerle zenginleşerek devam etmesi çok etkileyiciydi. [nitekim sonradan öğrendim ki; zaten Lehár'ın operetlerinde genellikle ikinci perdede oyun ve müzik yönünden etkileyici bir bitiş havası mevcut imiş + bu operet özelinde de ifade buluyormuş ki büyük valsten sonra hava tümüyle değişir ve seyredenler ilk kez Şen Dul’un büyüleyici gücünü duymaya başlar.]


Orkestra zaten canımız. Onların melodileriyle Sahnedeki renkli ışıkların yarattığı atmosfer taşlanarak bizi mest etti. 

Ve ilk kez Hakan Aysev’i canlı olarak izlemenin keyfi de bir başkaydı. Onunla birlikte tüm diğer oyuncular, başrol ve bütün rollerdeki sanatçılar farklılıkları hissedilecek kadar başarılı performanslarıyla ayrı ayrı bir harikaydı. 

Burcu Sayın’ın tüm ihtişamıyla zengin dul Hanna Glavari karakterine resmen kanlı canlı bize yansıtması, Murat Duyan’ın Lucia di Lammermoore’daki dramatik karakteri öylesine başarılı oynadıktan sonra şimdi bir operette bambaşka bir karakter olarak elçi Baron Mirko Zeta’yı da bir o kadar niteliğine bürünerek sahneleyişi, Muzaffer Soydan’ın Fransız ataşesi Camille’e rolüyle büyüleyici sesini katarak diyaloglarını bize huşuyla aktarışı, Şeniz Çimen’in inanılmaz keyifli mimikleri & jestleri ile Baron Zeta'nın karısı Valencienne karakterini böylesine ışıltılı bir canlılıkla sunuşu; 

Ayrıca bahsetmeden geçemeyeceğim şekilde; ve fakat ne yazık ki isimlerini** yakalayamadığım Juju & Dodo adlı kankalar ile ayrıca garsonun ipek mendili ile gözyaşını silişi! :) vd. tüm mimikleri ile sahnede her belirdiğinde verdiği hayat kattığı ışığına ayrı ayrı hayranlık duyduğumuzu özellikle belirtmek isterim.

Bu sene artık ne yazıkki kaçırdınız çünkü ben de son temsiline seyredebildim. Ancak gelecek sezonlarda mutlaka yakalamamızı şiddetle tavsiye ettiğimi anladınız sanırım :-).


* Henri Meilhac'ın yazdığı "L'attaché d'ambassade" (Büyükelçilik Ataşesi -The Embassy Attaché)- adlı Fransız komedisi:

1861'de Henri Meilhac, Paris'te bir komik oyun olan L'attaché d'ambassade (Elçilik Müşaviri) prömiyerini yaptı. Bu oyunda, fakir bir Alman büyük dükalığının Paris elçisi olan Baron Scharpf, ülkesinin en zengin dul kadınıyla (bir Fransız kadını) bir Kont arasında bir evlilik düzenlemek için komplolar kurar, böylece paranın ülkede kalmasını sağlar ve böylece dükalıkta ekonomik felaketi önler. 

Operet uyarlamasını mekan, çağdaş Paris'e güncellendi; hikaye dul kadın (bu sefer bir vatandaş) ile Kont arasında daha önceki bir ilişkiye gönderme yapacak şekilde genişletildi ve yerel ülke bir Alman eyaletinden renkli bir küçük Balkan devletine taşındı. 

Ayrıca, dul kadın, Baron'un karısını korumak için bir ilişkiyi itiraf eder şekilde ve de Kont'un sığınağı Paris restoranı ve gece kulübü Maxim's olarak değiştirilir.

"Merry Widow" operasındaki garsonun önemi, hikayeyi ilerletme ve komik unsurlar eklemekte kritik bir rol oynar. Tekrar eden bir karakter olarak, garson genellikle önemli sahnelerde ortaya çıkar, ana karakterler arasındaki etkileşimleri kolaylaştırarak veya mesajcı olarak görev yapar. Ayrıca, garsonun varlığı operetin canlı atmosferine katkı sağlar ve seyirci için genel eğlence değerini artırır.

"The Merry Widow" operasında, garson karakteri, ana kahramanlardan biri olmasa da, hikayede önemli bir yere sahiptir. Garson genellikle çeşitli sahneler arasında bir köprü görevi görerek, ana karakterler arasında iletişimi kolaylaştırır ve mesajları iletilmesini sağlar. Hanna Glawari ve Kont Danilo Danilovich gibi başrollerle olan etkileşimleri, hikayeye derinlik katar ve operetin komik unsurlarına katkı sağlar.

Ayrıca, garsonun sahnedeki varlığı, komik zamanlamalar ve fiziksel mizah için fırsatlar sunar, bu da prodüksiyonun genel eğlence değerini artırır. Garsonun eylemleri ve tepkileri aracılığıyla, canlı bir atmosfer yaratır ve seyirciyi performansın başından sonuna kadar ilgili tutar.

Genel olarak, garson "The Merry Widow"un merkezinde olmayabilir, ancak rolü operetin cazibesini, mizahını ve hikaye bütünlüğünü korumada önemlidir.

** Franz Lehár'ın ünlü opereti "The Merry Widow"da, "grisettes" terimi, eğlenceli ve kaygısız olarak tasvir edilen genç ve canlı kadın grubunu ifade eder. Genellikle hikayeye komik bir rahatlama sağlarlar. Lolo, Dodo, Juju, Margot, Cloclo ve Frufru karakterleri genellikle bu grubun üyeleri olarak tasvir edilir. Onlar canlılıkları ve neşeleri ile tanınırlar ve operetin atmosferine ve hikayesine renkli bir unsur eklerler.

Kesinlikle! "Grisettes" terimi aslen 18. ve 19. yüzyıl Fransa'sında tekstil ve giyim endüstrisinde çalışan işçi kadınlarına atıfta bulunuyordu. Ancak, "The Merry Widow" bağlamında, bu karakterler Paris sosyal sahnesinin bir parçası olarak tasvir edilirler, genellikle gece hayatı ve eğlenceyle ilişkilendirilirler.

Lolo, Dodo, Juju, Margot, Cloclo ve Frufru karakterleri genellikle "The Merry Widow"ın ana karakterlerinin arkadaşları veya tanıdıkları olarak tasvir edilirler. Sıklıkla toplu sahnelerde görünürler, opereti enerji ve mizahla doldururlar. Diğer karakterlerle etkileşimleri, özellikle erkek başrollerle, genellikle hikayenin komik unsurlarına katkı sağlar.

Bu karakterlerin birbirlerinden ayıran belirgin kişilikleri veya tuhaflıkları olabilir, ancak genellikle canlılık ve neşe duygusu paylaşırlar. Genellikle partilerde, danslarda ve sosyal toplantılarda eğlenirken görülürler, bu da hikayenin daha ciddi veya romantik yönlerine bir karşıtlık oluşturur.

Genel olarak, grisettes "The Merry Widow"da renkli destekleyici karakterler olarak hizmet eder, operetin Belle Époque Paris toplumunun tasvirine derinlik ve cazibe katar.










Comments

Popular Posts