Priscilla..

Aslında geçen senenin Filmekimi listesinde yer alan bir yapımı idi ancak şimdi Mubi’ye gelince izleyebildim. 

Şöyle ki beğendim ya da beğenmedim demek için çok uygun bir film olmadığını düşünüyorum. Yönetmen Sofia Coppola’nın daha önceki yapımlarından birini seyrettiyseniz, tarzının nasıl olduğunu az çok biliyorsunuzdur. Nitekim bu filmde aynı minvalde ilerliyor. 

Şöyle ki özellikle de bu filmin bir kitap uyarlaması olmasından kaynaklandığını düşündüğüm üzere adeta o kitabı okuyormuşçasına ve herhangi bir yorumlama katılmadan, birebir en vurucu cümlelerin arkasına bir manzara çakılmış şekilde verilmesi halinde ilerliyor desem yeridir sanırım.

Şahsen yönetmeni renklerini ve her bir sahneyi tablo gibi düzenleme sitilini beğeniyorum. Bu da zaten tam MadMen kıvamında 60’larda, genellikle ev içi iç mekan ortamında geçen bir yapım olduğu için resmen o dönemin mobilyalarını ve tarzını sonuna kadar ve şahanelikle aktarmış olduğu kanaatindeyim. O minvalde çok beğendim. 

Ancak biliyorsunuz son dönemde filmlerden beğendiğim replikleri onların beğendiğim sahnelerin üzerine yerleştirerek buradan paylaşım yapıyorum. Dolayısıyla bu film de ona çok müsait şahane estetik görsellikler bana sundu Ancak gelin görün ki ifadeler konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bunun en büyük sebebi ise ne yazık ki Elvis Presley.

Çünkü dediğim gibi bence kitap uyarlamasında da; filme adını veren eşi Priscilla, kesinlikle onun imajına bir zarar gelmemesi için böyle yapmış Ancak alttan alta da bizlere onun ne menem bir adam olduğunu hissettirecek şekilde ifadeler kullanmış. Yönetmen de bu ifadeleri olduğu haliyle alıp, yine aynı şekilde bize tam göstermeyerek ancak arka planda da İlgili durumları, kanımca bariz bir şekilde hissettirecek şekilde perdeye aktarmış. 

Zira daha ilk saniyesinden başlayarak çok rahatsız edici duygular aktardı bana. Fakat o aktarılan duygular hiçbir şekilde tam anlamıyla kanıtlanır sahnelerde gösterilmedi bize. Ve fakat şüphe, çok yoğun bir şekilde içimize verildi. 

Dolayısıyla zaten hepimiz için muhtemelen böylesine büyük bir erkek yıldız karakterinin birtakım durumlarının olabileceği malum olmuştur. Ne yazık ki Elvis de o karakterler kümesinde yer aldı benim için. 

Aşırı rahatsız oldum. Psikoloji literatüründen örüntüler perspektifinden onu incelemeden, zihnimde analiz etmeden geçirmediğim tek bir sahne olmadı.

Aslında söylemek istediğim çok fazla şey var ancak hem siz izlemedi iseniz yönlendirmek istemediğim için hem de tabii ki Spoiler vermemek için burada kesiyorum. 

Ve fakat kadına çok üzüldüğümü ancak onun bir şekilde tüm bu kocaman durumu kabullenip hayatına devam etmeme tercihinde bulunduğunu net bir şekilde görüp hissettiğim için film nezdinde diyecek de bir şey olmadığını söylemem uygun olur.

Özetle dönem filmlerini ve biyografileri seviyorsanız, dediğim gibi oldukça estetik sekansların ilmik ilmik işlendiği, derli toplu ve güzel bir kurgu dahilinde aktarıldığı taptaze bir film var karşınızda.

Comments

Popular Posts