Kairos. / Jenny Erpenbeck..

Muga Mag kitap kulübümüzün Mart 2024 kitap olarak, taze taze raflarda iken okuduk. 

Başta isminin mitolojik+retorik olması (aşağıda dipnotlarda detayı yer alıyor) ve sonrasında giriş bölümündeki harikulade tamlamalarla kitaba karşı heyecanımın yüksek başladığını söylemeliyim. Zira nasıl olmasın ki şu ifadelere bir bakın:

….. olur, dedi. Bu kadar. Her şey olacağına varmıştı.

Tuhaf diye düşünüyor kız, bu yabancı kafanın içinde onca yıldır yaşamımdan küçük bir parça duruyormuş.

Yüzüne bakınca anlıyor kız: yaşam şimdi başladı, diğer her şey buna hazırlıktı.

Bu bakışa karşılık veriyor. Böylece ortak sözlüklerinin ilk sözcüğü doğmuş oluyor.

Ama her görüşmemiz ilk seferki gibi olsun, bir şölen olsun.

….. gözünün önüne getiriyor. Şu tek cümlenin kudretine bak, diye düşünüyor. İnsanın beyninin içine ister istemez bir fotoğraf yolluyor.

….. hesabı ödüyor ve fişi özenle yanına alıyor: Macaristan seyahatin sonrası ilk buluşmamız – fiş, müzeye konacak.

Aynaların, görüntüsünü yansıttığı herkesi içine alan bir belleği var mıdır acaba?

Konuşurken ağzını kıza öyle yaklaştırıyor ki, sözcüklerle dokunuyor ona.

Başlangıca dönmeleri ile birlikte başlangıç tamamlanıp kapatılmış oldu. Şimdi ansızın bir zemin hissi veriyor.

Bir haritaya bakar gibi kızın yüzünde göz gezdiriyor.

Öğleden sonra üçte Bergama Sunağı önünde; daha önce hiç kimse ona böyle bir randevu vermemişti.

Bu düşünce, sohbete değer her şeyi var gücüyle kenara itiyor.

Kendini yankı odası gibi hissediyor bugün. Kendi metni yokmuş gibi.

İnsanın aklından çıkaramadı bir konu bir yere not edildiğinde maddeye dönüşür.

Artık pikaba plak koymuyor. Çünkü plak bittiğinde pikapın kolu kalkıyor, tık sesi çıkıyor ve bunu izleyen sessizlik, odasında ondan başka bir canlının bulunmadığını hatırlatıyor. Radyo hiç olmazsa ondan bağımsız, radyoyu bir kez açıyor ve bir daha hiç kapatmıyor.

Şimdi gerçek uğruna buluşmaya başlıyorlar, Hans’ın kızın önüne fırlattığı parçadan gerçeğin suretini kesip çıkarmaya uğraşıyorlar.

Hans’la yaşadığı gündelik hayat sağlam bir zemine oturmadığını her fırsatta ortaya koyduğu için mi kız yaşananları not ediyor? 

Ayrıca bir opera/bale sevdalısı olarak araya serpiştirilmiş ve hatta Spotify’da kendi müzik listelerini oluşturacak kadar metin içerisinde opera parçalarına yer verilmesi (hatta ‘Führer locasının üstünde yazan “eğlence güç verir”’ gibi metinlerle opera salonlarına dair güzelleme içeren paragraflar harikuladeliği)

ve Mark💶 dönemini yaşamış biri olarak Alamancı teyzesi üzerinden döneme ait tüketim objelerine ilişkin bir hatırası olan bir okur olarak 

•Korn likörü

•Bienenstich pastası

•Salade niçoise

•Königsberg köftesi

•Eberswald sosisi

•Meissen porseleni

•Stolichniv salatası

gibi isimleri görmenin keyfi de bir başkaydı. (Zira böyle Murakami benzeri yemek atıflarına bayılırım.)

Amma velakin, sonra kitap ilerledi ve ana konu ortaya çıkmaya başladı. Ve her ne kadar bu durum beni rahatsız etse de dediğim tamlamaların güzelliğinden ve kelime kullanımını inanılmaz yaratıcı bulmamdan ötürü devam etme heyecanım sürdü. 

Ancak gelin diyorum ki sayfalar ilerledikçe; başta çok büyük oranda erkek kahramanımızın (gaslighting’in babası, narsist bir manipülatör) fazlasıyla travmatik -ailevî ve/veya ülkesel-toplumsal- [bknz. ‘Bir kuşağın unutmak istedikleri bir sonraki kuşağa tabu olarak aktarılıyordu; gençler, büyüklerin kaçırdıklarını nedenini hiç bilmeden 15 yıllık bir gecikmeyle yerine getiriyordu.’] psikolojisinin sadece kendisini değil, tüm yakın kümesini böylesine parçalayıcı derecede etkileyişi aşırı derecede sinirlerimi bozdu. Hatta aşağıda alıntıladığım paragraf(lar), bence kitabın özünü ve benim az evvel anlatmak istediğimi çok güzel ortaya koyuyor.

* Hans kadını iterek odadan çıkıyor. Her şey moloz gibi yalıyor, sonra her şey harekete geçiyor, her şey derine yöneliyor; her şey, en ufak taş parçası bile yerçekimine yeniliyor ve daha büyük parçalarla birlikte sürükleniyor, hatta o da başka parçaları koparıp götürüyor. (s. 198)

* Boğazına minik bir orman kuşu oturdu, şöyle guguk kuşuyla kukumav kuşu arası bir şey, kızın boğazından gülüyor kuş, kızı insan yapan sözcükleri Hans onun ağzından aldı, metni kızın ağzından aldı, sonra da kuşu ormana salıverdi. Üç saat sonra kızın odası bir ormana dönüşmüş. Yastıkları etrafa savurmuş kız, daktilo kâğıdını kar tanelerine dönüştürmüş, ayrıca kolu kan içinde, bir zamanlar olduğu o insan yapmış olmalı bunu ona. (s. 241)

* Kendimi elektrik kabloları duvarlardan kopartılmış, pencereleri çivilenip kapatılmış, perdeleri örtülü talan edilmiş boş bir ev gibi hissediyorum. (s. 270)

Dolayısıyla karmaşıklaşan, gittikçe çarpıklaşan ve iyileşmedikçe kangren hâle gelen bir kişilik ve ilişkiler ağı kitabın ritmini ve belki bir yerden çiçek açacak yaratıcı güzelliğini de mahvetti.

Zaten en sonda öyle bir son söz var ki açıkçası tekrar tekrar okumama rağmen kafamda çözümleyemedim.  Ve itiraf etmeliyim ki anlamadım.

Kaldı ki kitaba ismini veren mitolojik hikâyenin de -bence çok yaratıcı bir başlık olarak olmasına rağmen- (kendi adıma) kitapta verilmek istenen o güzel onların kıymetini bilme vd. niteliğine hiç uyumadığını düşünüyorum. 

Özetle kitabın benim için, sadece o girişteki ilk cümleleri ve böylesi karmaşık bir metnin harikulade Türkçeye çevriliş şekli dışında, ne yazık ki toksik ilişkiler ile aşırı travmatik siyasi mevzular sarmalı açısından rahatsız ediciliği dışında bir katkısı olmadı.

Kairos miti, Yunan mitolojisinde* 

zamanın uygun anı veya doğru zamanı temsil eden bir kavramdır. 

Kairos, belirli bir anın eşsiz niteliklerine vurgu yapar ve zamanın içindeki fırsatları veya önemli anları ifade eder. 


<~> Zira en bilinen mitte (diğer öyküler aşağıda sıralanmaktadır) Kairos'un saçları arkadan uzundur, ancak önü kel veya kısa kesilmiştir. 

-> Bu, fırsatların önünden kolayca kaçabileceği, ancak geri dönüşü olmayan bir anlam taşır. 

Böylece Kairos, fırsatların geçici doğasını simgeler. 

Dolayısıyla insanlarım, Kairos'un önünden geçen fırsatları yakalamak için zamanında ve doğru şekilde hareket etmesi gerektiği ifade bulur. 

Bu nedenle Kairos, zamanın önemini vurgular ve fırsatların kaçırılmaması gerektiğini öğütler.

Demek o dur ki Kairos, Chronos'un (zamanın kavramsal tanrısı) aksine belirli bir zaman dilimini değil, daha çok bir ânın niteliklerini ve değerini vurgular.

[yani Kairos, zamanın niteliğine odaklanırken, Chronos daha çok zamanın niceliğine odaklanır.]

Kairos, özellikle retorik ve felsefe alanlarında önemli bir kavram olarak kabul edilir, çünkü etkili iletişimde doğru zamanda doğru şeyleri söylemenin önemini vurgular.


# Bu bağlamda ise Kairos, argümanın dinleyiciye o belirli an için ilgili olduğuna ikna etmek için kullanılan bir retorik yöntemdir. 

Dolayısıyla (retorikte) kairos, durumsal bağlamı belirleme ve ikna edici bir argüman için belirleyici bir anı tanımlamak anlamına gelir.

Ya da basitçe söylemek gerekirse, kairos zamanlamayla ilgilidir. Amaç, bir aciliyet duygusu oluşturmak ve dinleyiciyi veya okuyucuyu hemen harekete geçmeye ikna etmektir.

•Kairos aynı zamanda anlık fırsatları değerlendirmeyi ifade eder. Bu kavram, belirli bir durumda doğru zamanda doğru şeyi yapmanın veya söylemenin önemini vurgular. Kairos, zamanın içindeki kritik anları tanımlar ve bu anlarda doğru kararların alınması gerektiğini işaret eder. Bu nedenle, kairos, zamanı değerlendirme ve etkili eylemde bulunma becerisini ifade eder.


*Yunan mitolojisinde Kairos'a dair birkaç öykü bulunabilir. 

~ Bu öykülerden bir diğerinde Kairos, saçlarının arkasından tutulması gereken bir tanrıçadır. 

> Kairos'un arkadan yakalanması, geçmişteki fırsatların ele geçirilmesi gerektiğini ifade eder. 

-> Bu öyküler, zamanın doğru şekilde kullanılması ve fırsatların kaçırılmaması gerektiği fikrini vurgular.

~ Bir başka Yunan mitolojik öyküsünde, Kairos, bir genç olarak tasvir edilir. Bu genç Kairos, başının üzerinde bir kuyruklu yıldız ve alnında da bir çelenk taşır. İnsanların karşısına belirli bir anlık fırsat olarak çıkar ve eğer insanlar o anda fırsatı kaçırırlarsa, o geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybolur. 

-> Ki bu öykü, insanların hayatlarında karşılaştıkları kritik anları tanımlar ve bu anlarda doğru kararları almanın önemini vurgular.

~ Bir diğer Yunan mitolojik öyküde, Kairos'un bir tanrı olduğuna inanılır. Kairos, zamanın ve fırsatların tanrısı olarak kabul edilir. O, kilit anları ve fırsatları temsil eder. Kairos, genellikle bir terazi veya tartı üzerinde durur ve insanların karşısına belirli bir anda çıkar. 


Bizim yıldızımız atmosfere karışmamalı, diyor adam, yoksa derhal yanıp kül olur. Demek ki yıldız hâlâ gökyüzünde, kitaplığındaki fotoğraflar gibi gök kubbeye raptiye ile tutturulmuş, diye düşünüp rahatlıyor kız.

….. kız o sırada düşünceleriyle bambaşka bir âlemde, şu an ile bir hafta sonraki buluşma arasında kalan sahipsiz topraklarda onu bekleyen maceraya daldı bile. ….. Ne var ki adam kendini bir anda bomboş hissediyor, sanki ters çevrilip kendi üzerine dökülmüş gibi, bükülmüş deri kendi kemiklerini taşımak zorunda şimdi, iç organlarını ve etlerini de, ensesi ve omuzları ağırlık altında eziliyor.

Hans, kendi yaşamının en iyi dönemindeki kadar genç olan sevgilisine açılan devasa ahşap kapıyı ittiğinde eski ve yeni zamanları ve onların çözülmez dengesizliğini geride bırakıyor.

İnsan gerçek olanı bilse, suskun olanı duyabilse ve gölgede duranı görebilseydi, dilemenin bir anlamı kalır mıydı o zaman?

~*~ Kırmızı kadife koltuklarında oturan, aralarda ayakta dikilen, sonra yine kırmızı kadife koltuklara kurulan, her zaman ve sonsuza kadar, eskiden var olan, şimdi var olan ve ileride de var olacak bütün gösterilerde koltuklarında oturan; parfüm ve aralarda alçak sesli sohbetler, kristal avizeler, bir kadeh şampanya, program kitapçığına bakma, sonra tekrar içeri girme, oturduğu sırayı ve koltuğu arama, her zaman ve hep olduğu gibi, oturma, ayakta dikilme, oturma, tekrar tekrar, bugünkü gibi sonsuza kadar; bugün bir turne ekibi sahne alıyor, yarın başka bir oyun, oturma, ayakta dikilme, yeniden oturma - sanki dünya temelli dışarıda bırakılmış ve tiyatro bir sonsuzdan öteki sonsuza kadar sürecekmiş gibi. (s. 322)

Führer locasının üstünde yazan “eğlence güç verir” 

Comments

Popular Posts