Osman Hamdi’nin Bilinmeyen Resimleri / Mustafa Cezar ve Ferit Edgü..

Tabii ki Osman Hamdi Bey’e dair bulabildiğim tüm eserleri edinmek ve okumak arzum kapsamında :) karşıma çıkan bu orijinal eseri de akabinde buradan paylaşmak istedim. Oldukça kısa ama gerçekten çok enteresan bir yapıya sahip, kitap. Zira birkaç paylaşım önce bahsettiğim Osman Hamdi Bey - İzlenimler kitabında yer alan, daha doğrusu o kitabın temelini oluşturan Osman Hamdi Bey’e ait iki farklı not defterinden birinin; İzlenimler kitabının basımından çok yıllar önce, kısa birkaç ilgili yazı ve mektup ile birleştirilerek basılmasından ibaret bu ince eser. Zaten tamamen bir koleksiyoner kitabı olma amacıyla basıldığı da belirtiliyor girişinde. Nitekim sayfanın büyüklüğü ve hamurunun kalınlığı bunu kanıtlar nitelikte. 

Dediğim gibi kitap, o iki defterden birinin Ferit Edgü’nün eline geçmesi ve ardından sanat tarihçisi Prof. Mustafa Cezar’a, kendisinin Osman Hamdi’ye ait bu defteri incelemesi üzerine göndermesini takiben Cezar’ın konuya dair kaleme aldığı analiz niteliğindeki mektuplar ile başlıyor. Bu mektupların sonrasında Ferit Edgü’ye defteri ulaştıran Osman Hamdi Bey’in yakınlarına da aktarılması ve onların cevaben yazdığı mektuplar ile son kertede Edgü’nün tüm yazışmalar üzerinden toparlayıcı bir metni kaleme almasıyla nihayete eriyor. 

Anlayacağınız oldukça farklı, bugüne kadar hiç okumadığım formatta bir kitapta oldu. Çok keyif aldım. Birçok veri öğrendim. En güzeli de belki de karşılaşmaman ve bu bilgileri onlardan birebir öğrenmemin pek mümkün olamayacağı kişilerin, kendi aralarındaki yazışmaları okuyabilmenin güzelliği beni çok etkiledi. 

Her zaman yenilediğim gibi tabii ki bu kitabı öncelikle Osman Hamdi Bey ile ilgilenen okurlara öneriyorum. Elinize geçerse mutlaka bir göz gezdirmenizi tavsiye ediyorum. Onun dışında da sanat eserlerinin incelenmesine dair görüşlerin nasıl farklılaşabildiğine ilişkin, birebir kişisel metinler üzerinden kısa bir okuma yapma arzu duyarsınız da bakmanızı önerebileceğim keyifli bir kitap olur kendileri :)

19. yüzyıl, Osmanlı topraklarının yabancı arkeologlar tarafından talan edildiği bir dönemdir. Bugün Batı müzelerinin zengin koleksiyonlarını oluşturan yapıtlar bu dönemde bulunmuş, ya kaçırılmış ya çıkışlarına izin verilmiş, ya da sultanlar tarafından armağan edilmiştir.

Bizleri, bu topraklar üzerindeki tüm uygarlıkların doğal miras olarak gören ilk sanatçı ve kültür adamı da Osman Hamdi'dir. Osman Hamdi, bu görüşlerini (ses getirmeyeceğinden, bir işe yaramayacağından emin olduğu için olsa gerek) yazıdan çok kaza dökmüştür. "Türk müzesi adına yapılan milli kazının ilki şimdiki Adıyaman ili sınırları içinde kalan Nemrut Dağı'nda cereyan etmiş ve kazının başında Hamdi Bey'in bizzat kendisi bulunmuştur".

…..

Bu çok yönlü Türk aydının, tüm bu işleri nasıl gerçekleştirmiş olduğu (içinde yaşadığı tarihsel dönem göz önünde tutulduğunda) şaşkınlık yaratıyor. Kanımca, Osman Hamdi, başarısını talihinden çok kafasına borçludur.

Talihi: kültürlü, dünya görmüş, sanata düşkün bir Osmanlı paşasının çocuğu olması ve bunun nimetleri.

Kafası: Batılı, akılcı bir kafa. Örgütlenmiş bir toplumda, bir iş bölümü içinde birçok kişinin yapması gereken işleri handiyse tek başına yapması, tek bir yaşama sığdırması ise günümüze değin süregelen Türk aydınının yazgısı. Siz, dilerseniz buna, sorumluluk ya da zorunluluk da diyebilirsiniz.

Tüm yaşamını resme adamış bir Osman Hamdi, hiç kuşkusuz çok daha önemli bir ressam olurdu. Tüm zamanını arkeolojiye vermiş bir Osman Hamdi'nin arkeoloji tarihindeki yeri bugünkünden farklı olurdu.

Ama bizim Osman Hamdi'lerimiz gibi özveri örneklerini de bir başka ülkede bulmak olanağı yoktur. Doğulu-Batılı, her neyse, sahip olduğumuz sanat ve kültür dünyamızı bu insanlarımıza borçlu olduğumuzu, Osman Hamdi'nin de bunların başında geldiğini, bir yol gösterici olduğunu unutmayalım ve anısı önünde bir kez daha saygı ile eğilelim. (Ferit Edgü)

[ss. 14-15]


Comments