Le Mans ’66..

Sinemaya gidiyorum diye düşünüp kendinizi yarış pistinin kenarında buluveriyorsunuz. Hele bi de daha büyükçe perdeli bir salonda ve benim gibi önlere yakın bir sıradan izliyorsanız tam tamına pit stop’taymış gibi oluyor. (terminoloji kullanmasaydım eksik kalırdı :) ). Hollywood mollywood filmi falan diyip az burun bükerek geldim ancak beğendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Güzel iş çıkarmışlar. Öyle ki, konu itibariyle sanki Amerika’yı (markalarını, ideallerini, büyüklüğünü vd.) övüyormuş, üstünlük taslıyormuş gibi görünse de durum hiç de öyle değil. Öyle güzel yerlerden ne laflar sokup, öyle alt metinlerden yumrukluyor ki yuh-oha falan dedirtiyor. Çünkü sonuçta, ABD’de ‘Ford v Ferrari’ adıyla gişede yer alan ve böylece daha ismiyle olayı masaya vuruyormuş gibi bir imaj çizse de hiç de öyle olmuyor (hele ki McLaren’a! çok pis çarpıyor). Ki bence bu kapsamdaki en vurucu sahne (spoiler vermemek için başka örnek detay vermeyim bu sefer diyorum), Ferrari patronunun şapkasıyla verdiği selam idi. Ah caaanım İtalyanlar.. çok kalp size..
Yine ‘aman beaa Hollywood filmi!’ diyip de oyunculuğu görmezden gelmek ayıp olur. Hele Christian Bale şa-ha-ne idi. Yok böyle bir şey resmen. Adeta o kişiye can vermiş, onu yaşamış, yeniden tam da olduğu gibi yaratmış. Helal vallahi. (Yalnız canlandırdığı otomobil yarışçısının önünde saygıyla eğiliyorum. Sadakatine hayran kaldım. Bugüne kadar izlediği o yarış filmlerindeki dünyayı düşününce bu adamın heykelinin dikilmesini istedim. Huzurda ol sen emi.) Ancak Matt Damon’ın da hakkını yiyemem. Hele ki o sonlara yakın, öylesi sade-naif bir sahne de o duyguyu öyle bir vermiş ki gözyaşlarımı tutamadım vallahi. Yarış filminde de ağlanır mı derken çeşmeleri açmış buldum kendimi.
Diyeceğim o ki, şöyle aksiyonu, duygusu bol ve güzel bir hafta sonu sinema keyfi yapayım derseniz gidin. E tabii sizin sinemalara bol festival soslu filmler geliyorsa, bizimkinin tersine :/ orası başka.

Comments