The White Crow..

Ne zamanki sinemada fragmanını izledim, bir bale hikâyesi olduğunu gördüm, hele ki Ralph Fiennes’in hem rol aldığı hem yönettiği bir film olduğunu öğrendim; aha dedim, işte ne zamandır izlemek istediğim bir sanat-festival filmi olacak. İZDOB’daki bale gösterileri gibi hayranlıkla izlerim artık dedim. Ancak üzülerek söylüyorum ki umduğumu bulamadım :(
Öncelikle söyleyeyim ki film bir gerçek yaşam öyküsü. Ünlü Rus balet Rudolf Nureyev’in hayatı. Evet bu aralar nedense bir biyografik film akımı var ya, hayırlara vesile olsun. Bu da işte onlardan biri.
Ancak olay bir baletin yaşamı olunca, şahsen çok daha fazla, sanatsal ve ihtişamlı gösteri sahneleri izlerim, müzikler içimi titretir, tablo gibi sekanslar arz-ı endam eder dediydim. Bir de aşk olursa tadından yenmez hayalleri kurmuştum. Zira hepsi suyu düştü! Film olaylar etrafında oradan oraya atladı durdu. Adam pek bir ağız sulandırıcı olsa da öööle çekici sahneler olmadan ve fazlasıyla yüzeysel olarak ilerledi. Olayların temelinde çocuklar travmalarının olduğu aşikardı ve ara ara aralara serpilmişti sebep anları ancak doyurucu ve tam bir açıklayıcı nitelikte değildi. Zaten tahmin edilebilir olanı, ucundan çekiverip filme sıkıştırıvermişer hissiyatı yarattı. Tabii ki, en azından bende :)
SPOILER
Öykünün en vurucu anının dahi oldukça basit bir şekilde ele alınması ve zaten en başından beri filmin, bildiğimiz sahneyi şöööle bir gösterip olayı bitirmeleri çok gıcıktı. E bi de caanım Fransız kızımıza ne olduğuna hiç değinmemeleri sinir etti. En azından jenerik öncesi yazıyla, sonrasına dair birkaç bir şey söylenebilirdi.
SPOILER BİTTİ
E sonuç itibariyle en azından benim gibi ‘ay bunlar nasıl öyle dimdik durabiliyorlar yaaa’ diye nidalanmak için gidebilirsiniz :)

Comments

Popular Posts