Elimde Viyoletler - Beklenen Sevgili / Selim İleri..

Sürpriz bir çekiliş ile elime geçen Beklenen Sevgili’den sanırım beklediğimi bulamadım :( Oysa ki çok ümitliydim. Sizi, naif bir romantik öyküyle buluşurum diyordum. Fakat fazlasıyla eski İstanbul Türkçesi kelimeyle dolu (ki eski kelimeleri çok severim ancak bunda hem fazlaydı nicelik açısından, hem de gerçekten anlamını hiç bilemediğim, hiç duymadığım kelimelerdi), fazlasıyla boşuna bir hüzünlü hayat yaşayan bir eski İstanbul beyefendisinin yaşamıyla karşılaştım.
Hatta bir ara Raif Bey’e benzetecek gibi oldum ancak yok o da olmadı. Arada böyle ilhamlık ifadeler, cümleler olur diye umuyordum (birkaç tane kırptım ama :/ ), onu da oldurtamadık. Oysa ki kahramanımız bir nevi editörlük yapıyor ve kitaplarla bayağı haşır neşir, anıyor da birçok yazarı ancak yok vermiyor güzel alıntı :( Kitabın adında da ‘viyolet’ geçince çok romantik gelmiş, çok hoşuma gitmişti. Çok güzel ve çok aşk kokulu bir kelime nihayetinde.
Ancak tüm yorum benim naçizane ifadem. Onun altını çizmek isterim. Lütfen eleştirel olarak algılanmasın, çok üzülürüm. Ve daha önce belki bir tane, o da çok eskiden, Selim İleri kitabı okumuşumdur. Siz tarzını biliyorsanız zaten beğenerek okuyabilirsiniz.

  • Matmazel Vehanuş “Kendini niçin harap ediyorsun? Bak, kelebekler uçuşuyor, bahar geldi!” diyor. (Keşke yine dese!) Benim baharlarım hiç gelmiyor! [s. 66]
  • Bergson, “Kâinat, aşkın, sevmek ihtiyacının gözle görülen ve elle tutulan yanıdır, kâinatta bulunan bütün varlıklar da bu yaratıcı heyecanın neticeleridir” diyor. Evet, idrak edebiliyor musun, kırkayakların da birbirlerini sevme ihtiyacı var. [s. 171]

Comments