Küçük Tilkili Kadın / Violette Leduc..
[ENG is below]
- @kentkabilesi online bibliyoterapi atölyesi Haziran 2025 kitabı.
- Hayatımda okuduğum en enteresan kitaplardan biriydi.
- Gerek işlediği konusu gerek yazım dili açısından çok mu çok farklı bir eser.
- Özellikle dili açısından kendimi zor adapte edebildiğimi söylemeliyim.
- Bir yerden sonra açılır diye bekledim ancak ne yazık ki -çok kısa da olsa sayfa sayısı- sonuna kadar o alışmama halim devam etti enteresan bir şekilde.
* Ki Leduc’un yazı üslubu şöyle bir -nokta atışı- tanımlamaya rast geldim:
“deli edici detay”larla, bilinç akışı benzeri iç dünyaya yapılan yoğun dalışlarla dikkat çeker.
Hatta roman bazı eleştirmenlerce “bir şehirli iç monolog şiiri” olarak tanımlanır.
- Odağındaki kadın kahraman ise gerçekten çok içimi burktu.:(
* Ki yine “kısa roman (novella) olmaktan öte, yoğun atmosfer gerilimiyle uzun eserler kadar duygu barındırır” yorumunu almış.
- Muhtemelen yazarın kendi hayatından da izler paralelinde oluşturduğu izlenimini yarattı.
- Bu bağlamda hem yaşlılık hem şehir ortamında yaşanan -insanın böğrüne oturan- bir fakirlik üzerinden işlenen: tabii ki çok düşündürücü bir metin olduğunu belirtmeliyim.
- Dolayısıyla tam bir bibliyoterapi kitabı var karşımızda, yine heyecanla Zoom analizini beklediğim sevgili Funda Hoca’nın.
Meraklısına: Ve toplantıdan notlar:)
- Ne olduğunu değil de ne olmadığını anlatmak ve tanımlanamazlık => postmodern romanın iki özelliğinden biridir ve bu kitap bunu karşılar.
- Kitap aynı zamanda ikinci ve üçüncü dalga feminist edebiyatın da en önemli özelliklerini barındırarak bu kategoride bir eser olarak tanımlanabilir.
- Eserde kahraman bağlamında, okuyucu için özdeşleştirmeyi kurmaktan ziyade yabancılaştırmak modern romanın niteliklerinden biridir. Ki kitap da bu şekildedir. O yüzden de bu ve benzer eserlerde herkes haklı bulunur ve yeni bir gerçeklik yaratma söz konusudur.
- Tilki = yoldaşlık, arkadaşlık, hayat eşlikçisi.
- Ki kurnazlıktan ziyade bu anlamı daha çok doğu ekolündedir. Kitapta tilkinin daha çok doğu ekolünde görülen bu haliyle işlenmesi şeklinde karşımıza çıkar.
- Kadı ki yazar Fransız’dır ve Küçük Prens eserinde de tilki yine benzer bir anlam bağlamında yer alır.
- Tilki üzerinden kadının ortaya koydukları: -görünmezlikten çok arzunun simgesi -evcilleştirilemeyen dürtüsel yarı kadının içsel anneliğin yansıması
- -toplumdan sürülmüş, ait olmayan.
- Kürk = hem korunma (sıcak tutma vb) hem tehditkâr yön ile yer alır.
- Kitabın aynı zamanda bilinçdışı ve bastırmayla çok ilişkisi var.
- Kadının sürekli bir bilinç dışına çıkma arzusu var.
- Tilkiler ve bedensel haz -> id
- (ve id ile süper ego bu sebepten sürekli çatışma halindedir)
- Süper ego -> çaresiz şekilde, görünmüyor
- Ego -> çok tutarsız ve sağlıksız olduğu için zaten ikisi arasında çatışma vardır. Kahramanın isminin olmaması da bundan kaynaklıdır.
- Freud: bastırılmış dürtüler çirkin şekilde ortaya çıkar. -> Zaten tilki ve haz üzerinden kadının tuhaf davranışlarının sebebini de bu vardır.
- Melankoli: Lipidonun (başka bir objeye, erkeğe değil de) ego‘nun kendisine yönelmesi ile yaşanan yaşanan haz nedeniyle duyulan suçluluk.
- Kahramanımız içsel bir çöküş yani melankoli yaşamaktadır bu sebepten ötürü. Dolayısıyla da kitabın bu yönden karanlık bir yanı vardır.
- Kadın, çok kırılgan bir çocukluk dönemi yaşamış, çocukluk çok travmatik geçmiştir. Çünkü eserde çocukluk anlatısının olmayışı söz konusu.
- Küçük küçük parçalarla anlaşılıyor öyle bir geçmişin varlığı. = parçalı, sezgisel bir geçmiş.
- Halen yankılanan, çözülmemiş bir çocukluk.
- Kitabın; rüya gibi sembolik, çok katmanlı bir yapısı var.
- Kitabın sordurduğu sorulardan biri: kadınlık kimlik mi yoksa yara olarak mı karşımızda?
- Zira kahramanımız kürkü ile biraz daha femme fatale hissediyor.
- Tilkiye duyduğu sevgi ->kadınlıkla bağ kurma çabası. = kadınlık deneyimini doğadan öğrenme çabasını gösteriyor.
- Çünkü feminizm de bu soruyu sorar: doğadan mı öğreniriz yoksa toplumdan mı öğreniriz kadınlığı diye bize sorgulatır.
- Kahramanımız aynalara bakar ancak kendini sevmez. Fakat sonra bir kırılma yaratır ve kitabın sonuna doğru kendini yok saymadan yalnızlığı seçer.
- Öyle kadınlar, günümüzde artık çok daha kabul edilebilir bir durumdadır. (kitabın yazıldığı zamanı düşününce) -> 2. ve 3. Dalga Feminizmin de yapmaya çalıştığı budur.
- Toplum dışında yaşamak bir mecburiyet mi tercih mi?
- Herkes ondan belli bir kadınlık, belli bir davranış modeli aradığı için -> yalnızlık.
- Kitapta parçalı bir yapı vardır ki bu feminist edebiyatın bir özel özelliğidir.
- Eskiden hep baskı ve kontrolle bir aidiyet oluşturulmuş.
- Kadın da o oluşturulmaya çalışılan aidiyetin kendinde olmadığını anlayınca yalnız yaşamayı öğreniyor.
- Bu nedenle kadın depresif değil melankolik. Virginia Woolf gibi intihar etmiyor sonuçta. Ondan farklı olarak kahramanımız gelişme göstermiş bir kadın.
- Modern kadın bedenini sahiplenmek istiyor. => (Kahramanımız gibi) hem anne olmak hem de arzu edilen bir kadın olmak istiyor. O yüzden de zaten bir çatışma yaşıyor.
- Tam bu noktada dünya için yeni bir önerme ortaya konuyor: yaratım yoluyla annelik ortaya konabilir.
İçinde vızıldayan arı sürüsü sakinliyor, kalbini yeniden bir sıcaklık kaplıyor, sırılsıklam sırtı kuruyor, şapkası dizlerine düşüyor, gri saçları omuzlarına dökülüyor. Bunun adı esenlik, bunun adı kendini bırakış.
Önce kollarını kavuşturup öylece duruyor, varlığını sürdürüyor. Var olmak onun için adeta bir görev. Önünden geçen hiçbir şeyi görmüyor.
Sonra kendini tamamen leziz buzuluna kaptırmış vaziyette gözlerini öyle bir kayıtsızlıkla başka tarafa çevirmişti ki kendi sefil hayatı gözüne dönemeçlerin en yumuşağı, en genişi gibi görünmüştü.
Deniz manzaraları çizerdi, oysa denizden nefret ederdi. En iyi çizdiği şeyler -hem de hiç fırça kullanmadan- beklediği, takip ettiği ve gözden kayboluşlarıyla birlikte tamamladığı o binlerce ama binlerce günbatımıydı.
***
[in ENG]
The Lady and the Little Fox Fur / Violette Leduc..
[Le Femme au Petit Renard]
- @kentkabilesi online bibliotherapy workshop’s June 2025 selection.
- This was truly one of the most fascinating books I’ve ever read.
- Both in terms of its subject matter and its writing style, it’s a profoundly unique piece.
- I must admit, I had difficulty adapting especially to its language.
- I kept waiting for it to “open up” at some point, but—despite its very short page count—that feeling of disconnection strangely persisted right through to the end.
* I came across this spot-on description of Leduc’s writing style:
It’s marked by “maddening detail” and intense dives into an interior world, almost like a stream of consciousness.
Some critics have even described the novel as “a poetic urban inner monologue.”
- The central female character, though, really broke my heart. :(
* And yes, the book has been described as “a novella that, despite its short length, carries the emotional weight of much longer works thanks to its dense atmospheric tension.”
- It strongly gave the impression of being shaped by echoes from the author’s own life.
- In that sense, it’s a deeply thought-provoking text, dealing with poverty that sits heavily on the soul—through the lens of old age and urban isolation.
- So, we are truly looking at a quintessential bibliotherapy book here—one I’m once again excited to explore with dear Funda Eryek in our upcoming Zoom discussion.



Comments
Post a Comment