Tırmanış / Ludwig Hohl..

Kent Kabilesi bibliyoterapi online atölyesi Mayıs 2024 kitabı.

Daha önce de benzer bir minvalde dağcılıkla ilgili olarak Kar Panteri’ni okumuştuk. O da tabii ki sadece görünürde dağcılıkla ile ilgiliydi!

Bunun da onun gibi oldukça sembolik bir kitap olduğunu zaten daha önsözünde çok net anlıyorsunuz. Zira çevirmen Levent Alarslan’ın kaleme aldığı önsöz kısmı  oldukça etkileyici. 

Çünkü çevirmenin kendisi, yazarın zaten çoğunlukla kendi hayat hikayesinden anıları yerleştirdiği kurmaca bir metin olduğunu açık bir şekilde ifade ediyor. 

“Hohl, görünürde dağcılığı konu ettiği öyküyü aslında kullandığı metaforlar ve kurguladığı şematik olay örgüsüyle varoluşsal zorunluluğa ilişkin bir kıssaya dönüştürür. Tırmanış motifi adeta bir "Kendini bil!" anlamı taşımaktadır: Tırmanışçılar zirveye doğru yol aldıkça kendi iç dünyalarına da daha derinlemesine girer ve nihayet kayalardan oluşan yalıtılmışlıkta kendi uçurumlarıyla yüzleşirler. 

Nitekim Hohl, öz yaşam öyküsüyle paralellikler gösteren bu eserinde karamsar bir dünya görüşünü yansıtır; insanın, tüm yeteneklerine rağmen kaderinden kaçamayacağını ve sonuçta başarısızlığa mahkûm olduğunu zıt mizaçlı iki karakter aracılığıyla anlatır.”

Zaten bu perspektiften yazılan öyküleri okuduğunuzda da daha okurken eşzamanlı olarak zihninizde çözümlemesini de yapabiliyorsunuz. Ve Buda bence eserin etkinliğini arttırıyor pekiştiriyor. 

Bu bağlamda şu an ilgili atölye buluşmasına el ve evlerinde bu yazıyı kaleme alırkenki düşüncem kişinin zihnindeki (çok çeşitli kelimelerle de ifade bulabilmekte birlikte) eril ve dişil yanlarının dengeli bir şekilde çalışmasının gerekliliği ve önemi üzerinde duran bir kısa öykü var karşımızda düşüncesindeyim. Kaldı ki o dengenin sağlanabilmesi en temel direk kişinin var oluşunun yani hayatta kalışının da sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesini sağlıyor. Zaten onu elde ettikten sonraki tüm kişisel gelişim adımları daha aynı dengede rahatlıkla ilerleyebiliyor kanımca. 

Bu nedenle de bunu gerçekçi bir şekilde göstermesi açısından oldukça iyi bir Kitap olduğu düşüncesindeyim. 

Bu bağlamda da zaten sembolik alt metnimi öğrenme açısından da heyecanla beklediğim toplantı notlarını vakit geçirmeden paylaşmaya geçebilirim.


  • Öz disiplini olmayanın spiritüel olamayacağı düşüncesi vardır yazar da. Ve bu kitap boyunca hissedilir. 
  • Sevgilisinin sesini duyması, anlam arayışında bir levhaya yani rehberliğe ihtiyaç duyduğunun sembolüdür. 
  • Günün sonunda bu durum sevgiye bağlanır, ve yaşam sevgi ile anlam kazanır. Karakterin ağlaması, kuzeylilerin pek duygularını ifade edememesi bağlamında karakterin de ilk kez duygularıyla bağlantı kurmasının bir karşılığıdır.
  • Kitap bize ‘yaşamın bir anlamı var mıdır?’ı sorgulatır bu soruyu soranlar için ‘kim, ne kadar hayatını bu anlam arayışına feda ediyor?’ sorusu gündeme alınır. 
  • Anlam arayışı ‘yolda olmayı gerektirir’ ki bu bağlamda ‘neyin arandığı’ anlam kazanır.
  • Alman eleştirmenler nezdinde kitap, ‘insan ruhunun kompleksliliği yani çok katmanlılığı’ hakkında olarak nitelendirilir. 
  • Kitap, ihtiyaçlar piramidini bir noktada tersten tutmaktadır. 
  • Tüm katmanlar aslında birbirlerine çok bağlıdır. Ve anlam arayışında dürtüler, dayatmalar iç içedir. 
  • O yüzden denge kurmak ve anlam arayışı hiç de kolay elde edilemez. 
  • Bu yolda sürekli olarak dağılıp dağılıp toplanırız. Ki hayat da zaten böyle bir şeydir.
  • Bazen beden daha iyi durumda ve noktadadır, ruh ise orada değildir. İşte bunu dengeye getirmek kolay değildir. Hümanist psikoloji yaklaşımındakiler ve Amerikan psikologları ‘insanın parçaların toplamına indirgenemeyeceği ve parçalara indirgenerek anlaşılamayacağı’ inancındadır.
  • Ki özetle kitabın en temel ifadesi de; ‘parçaların, bütünle ilişkili olması’dır. 
  • Her bir fark ediş (kendine dair), bir yön değiştirmedir. Ki kitap da öyledir.
  • Zaten fark ediş olmadıkça sığ ve yüzeysel kalırız. 
  • Alman varoluşçularının, -diğerlerinin aksine- yaşamın içinde var olmayı bir başarı olarak görürler. 
  • Dolayısıyla duruma bütünsel bakarlar. (Yani onlar için sırf griyi alan vardır aslında; sadece siyah ve beyaz yoktur.) 
  • Bu durumu, belki de onların Pagan kültürlerinden temelleniyor olması olarak da alabiliriz.
  • Herkesin yaşam sorumluluğu farklıdır. Hayatın anlamına vardığımız ölçüde kendinizi gerçekleştirebiliyoruz. 
  • Dolayısıyla hayatın anlamı, varoluşsal bir ihtiyaçtır.
  • Ahlaka, dine, sanata da ihtiyaç vardır. 
  • Âlem de komplekstir.
  • Kendini nereye yerleştirdiği, hayata verdiği anlam da değişiyor.
  • Sayfa 46’da (kulübeden ayrılış) arzu ve irade de anlam arayışında önemli. Ki kahramanımız, ilk kez özgür iradesini kullanıyor, ayrılarak kulübeden.
  • Anlam ve Amaçlılık arasında kopmaz bir bağı vardır. (Kitaptaki iki karakter arasında ise bir kopukluk olduğu görülür.) ne zaman ki anlam ve amaçlılık arasında ilişki kurulunca, kahraman tırmanışı geçiyor = sesi de çıkıyor. (Kulübede kalan diğerinin yaşam amacı yok gibidir.)
  • Tanrı gibi olmak = bir amaca/hedefe/yaratım-üretime sahip olmak. 
  • Dağcı olup tırmanarak = ruhumuzun soyut kısmı somut bir şeye tutunuyor.
  • Zirveye ulaşmak ya da tırmanmak -> fiziksel bir şey ancak kişinin ruhunu okşayan da bir şey aynı zamanda; ona bir üstünlük kazandırıyor. Özgüven, öz değer geliyor = anlam hissi yüklüyor. Hedefe + anlama sahip olarak yaşıyor.


  • Sıradağın sonsuzlukla birleşen devasa kaya gövdeleri orada toplanmıştı; bütün dünya, dumanı tüten bir kazandı, dehşetengiz ve insanüstüydü, çıkan tek ses, bağıran Ull'un sesiydi.
  • Yalnız bir tırmanışçı açısından buzulla mücadele, tek tek zorluklara girişmekten ziyade zorluklardan sakınmak demektir.
  • Ona duyduğu aşk dağlara duyduğu aşktan daha mı büyüktü? Bu başka türlü bir aşktı. Dağlara sahipti şimdi, daha doğrusu dağlar ona sahipti; her şeye muktedir güneş ışığında parıldayarak ve zifiri karanlıklarda kaskatı kesilerek onu çepeçevre sarıyorlardı.
  • Böylesine aşırı zorlu tırmanış hiçbir hayvanın tırmanışıyla karşılaştırılamaz. Örneğin bu hususta dağ keçisini dikkate almanın gereği yoktur, çünkü o zaten hiç tırmanamaz, oysaki yürüyüş ve sıçrayış da dahil birçok alanda insandan kat kat üstündür. Tırmanış konusunda sıra dışı beceriler sergileyen sincaptaysa kuyruk etkeni kolayca gözden kaçar, nitekim kuyruğu onun havayı kullanmasına, yani kısmen uçmasına imkan verir. Peki ya maymunlar? O konuda bir bilgim yok. Ama bütün farklılığına karşın bitkiler aleminden bir karşılaştırma yapılırsa biri öne çıkar: Sarmaşık.
  • Ayın pek bir hükmü yoktu, geç yükselmişti ve o noktadan görünür değildi, varlığı yalnızca oluşturduğu belli belirsiz gölgelerden anlaşılabiliyordu. Hareket eden tek cisim yıldızlardı. Aşağının derinliklerinde zifiri karanlık hüküm sürmekteydi.
  • İliklerine kadar donar halde devasa kaya duvarlarının ortasındaki daracık bir çıkıntıda kalakalmıştı; bir yandan alçakların zifiri karanlığıyla, bir yandan gök kubbenin tepesine kadar yükselen kayalar ve buzullarla kuşatılmıştı, adeta tasavvur edilemez büyüklükteki bir hayvanın gırtlağındaydı, öyle bir hayvan ki, dişleri kuleler ve köşe sütunları, boğazı kapkaranlık uçurum ve gözleri yıldızlardı.
  • Neden dağlara tırmanıyorsunuz? ….. Asıl yanıt şuydu: Hapishaneden kaçmak için.

Comments