Kürtaj (Olay) / Annie Ernaux..

# [13.4.2023 ek bilgi] Kitap Nisan 2023 itibariyle Can Yayınları'ndan 'Olay' adıyla yeniden basıldı.

Ani bir kararla bir anda Kürtaj’ı okumaya başladım ve okuduğum gibi de aynı gece içerisinde bitirdim. Şöyle ki; yazarın okuduğum kitapları bağlamında bunda da çok sert ifadelerle karşılaşacağım için içimin kaldırmayacağını düşünmüş ve uzak durmuştum kitaptan. Ancak dördünü de yetiştirebildiğim için toplantı vaktimize kadar, bir de kitabın nedense 200 sayfalar gibi bir uzunlukta olduğunu düşünürken 65 sayfa olduğunu görünce, hazır da elimin altında e-kitap versiyonu varken okumadan geçmeyim dedim. Ve iyi ki de okumuşum diyorum şu an çünkü hiç beklemediğim bir şekilde sanırım bu kitabı beğendim. Çünkü yazarın diğer okuduğum dört kitabından farklı bir tarzda bunu kaleme aldığını düşünüyorum. Zira bende hiçbir detayı atlamadan ve anlaya anlaya giderek okuma arzusu uyandırdı ve öyle yaptım. Oysa diğer kitaplarda, hatırlayacaksınız yazılarımdan, bazı yerleri atlayarak geçtiğimi itiraf etmiştim üzülerek. Bu, Kürtaj için geçerli olmadı. 

Bir üçüncü olarak ise konusu itibariyle ve artık öğrendiğimiz üzere yazarın açık ve yazım dili itibari ile sert bir kitap var karşımızda. Kaldı ki aktardıklarını öyle kelimelerle bize sunuyor ki, her şey bir film seyrediyormuşçasına (ki sanırım bu kitabın bir filmi de var bakalım izleyebilmek kısmet olacak mı) zihninizde canlandırabiliyorsunuz. Bu noktada hüzünleniyorsunuz, acıyorsunuz (ancak bu kişiye dair bir acıma değil, acı hissediyorsunuz) ve yeri geliyor kızıyorsunuz dünyaya, topluma. Tüm bu duyguları da yazar bize kelimeler ile aktarabiliyor ki sonuçta bu tabii bir başarı. 

Tabi tüm bu duygu aktarımı noktasında Boş Dolaplar için yazara dair hissettiğim o sempati ve hüznü, Kürtaj’da çok daha fazlasıyla hissettim. Gerçekten kadınlık tarihi açısından çok hüzünlü bir durum. Yazarımız da oldukça acı bir dönemi ve kendi tecrübesini tüm yalınlığı ve sertliği ile ortaya koyabilmiş ve tabi yaşayabilmiş. O yüzden en başta bu sebeple onun için içim burkulmadı desem yalan olur.

Yazar, ilk kaleme aldığı Boş Dolaplar’da da yaşadığı kürtaja bayağı bir değinmişti. İşte bu kitap da doğal olarak konuyu/olayı iyice açıyor ve sadece onun üzerinden ilerleyen bir roman sunuyor bize. Kaldı ki diğer okuduğum kitapların her birinde kürtajla ilgili çok fazla ve belirgin kısımlar vardı. Yani demem o ki sadece ona dair bir kitap yazacağı çok belliydi. Zaten bu kitabın en başında, kürtaj yaşarken böyle bir kitabın eksikliğini hissettiğini ve bu sebepten ötürü yazmayı çok istediğini açık bir şekilde belirtiyor. Çok fazla detaya girerek sürprizi kaçırmak istemiyorum ancak sonuç itibari ile eğer tüm külliyatı okuyacaksınız bunu da mutlaka okumanızı, hatta dediğim gibi Seneler’den önce okumanızı, belki de Boş Dolaplar’dan hemen sonra okumanızı önerebilirim. Diğer taraftan ‘yok ben sadece birkaç kitap üzerinden gideceğim’ diyorsanız da, bildiğin üzere Boş Dolaplar şu an önde şahsım adına, onu okuyabilirsiniz ama mutlaka buna da bir bakmalısınız diye düşünüyorum. Çünkü diğerlerinden oldukça farklı olduğu kanaatindeyim. 

Son olarak şuna da değinmeden geçemeyeceğim; diğer yazılarda da belirtmiştim, bu kitabı Türkçe’ye İletişim Yayınları 2000’de kazandırmış ancak sonra yeni bir baskısı olmadığı için şu an Nadir Kitap’ta karaborsada, basılı versiyonu. Ve fakat internette PDF olarak bulabiliyoruz ki ben de onun üzerinden okudum. Yani bir anlamda şu an kitap piyasada yok, kimse bulamıyor, tükenmiş vaziyette. Ki yazar Kürtaj’ın başında çok enteresan bir şekilde; bir gün rüyasında Kürtaj üzerine yazdığını ama kitabın tükendiği için kitap evlerinde bulunmamasına dair bir imgeleme gördüğünü ifade ediyor*. Onu okuduğumda gerçekten şu an burada, bundan 23 sene sonra onu yaşıyor olarak okuyabiliyor olmak çok enteresan geldi. Bu da küçük bir not olsun :)

Meraklısına: Kitabın filmine dair yazım ise burada :)

* Bir gece, rüyamda kürtajımla ilgili yazdığım bir kitabı elimde tuttuğumu gördüm, ama kitap hiçbir kitapçıda bulunmuyor, hiçbir katalogda adı geçmiyordu. Kapağın altında, iri harflerle TÜKENDi yazıyordu. Bu rüyanın bu kitabı yazmam gerektiği anlamına mı, yoksa bunu yapmanın fuzuli olduğu anlamına mı geldiğini bilemiyordum. [s. 15]

  • (Böylesi bir anlatının öfke, rahatsızlık ya da tiksinme uyandırması veya kötü bir tat yaratmakla suçlanması muhtemeldir. Ne olursa olsun, bir şeyi yaşamış olmak, zaman aşımına uğramaksızın onu yazma hakkını veriyor. Ve eğer bu deneyimin ilişkisinin sonuna kadar gitmezsem, kadınların gerçekliğinin üstünü örtmeye katkıda bulunmuş ve dünyadaki erkek egemenliği safında yer almış olurdum.) [s. 38]
  • Tez konum, "Gerçeküstücülükle Kadın", karşımda ışıklı bir yumak olarak duruyor, ama bu görüntü bütününü fikirler halinde ayrıştırmayı, bir hayal görüntüsü şeklinde algıladığım bu şeyi başı sonu olan bir söylem halinde ifade etmeyi beceremiyordum. Zihnimdeki görüntü, sınırlan olmayan, ama buna karşılık gerçekliği su götürmeyen, hatta etraflarında şişko hademe dolanırken kartotekste kaynak arayan kızlarınkinden, kitaplara gömülmüş öğrencilerinkinden daha gerçekti. Sözcükleri olmayan bir zekanın sarhoşu olmuştum. [s. 79]
  • Bana yaşamın ve ölümün, zamanın, ahlakın ve yasağın, yasaların eksiksiz bir tecrübesi olarak gözüken, vücudun bir ucundan öteki ucuna yaşanmış bir tecrübeyi sözcüklere dökme işini bitirdim. Bu olaya dair, tek suçluluk duygusunu, başıma gelmiş olup da hiçbir şey yapmamanın suçluluğunu sildim. İsraf edilmiş bir bağış gibi. Çünkü, yaşadığım şey için bulabileceğim bütün toplumsal ve psikolojik nedenlerin ötesinde biri var ki, ondan kesinlikle eminim: bu şeyler açıklamam, ifşa etmem için başıma geldi. Belki de hayatımın hakiki amacı şundan ibarettir: vücudum, duygularım ve düşüncelerim yazıya, yani kavranabilir ve genel bir şeye dönüşsün, varoluşum başkalarının kafasında ve yaşamlarında tamamen erisin. [ss. 83-84]

Comments

Popular Posts