13 Hours: The Secret Soldiers of Benghazi..
Evet filmi izlememin, daha doğrusu benim izleme listeme girmesinin tek sebebi, geçtiğimiz Oscar sezonunda ses miksajı (sound mixing) kategorisindeki adaylığı oldu. Düşünün öyle bir tek neden ki o zamandan bu zamana hep izlemeyi ötelemişim! Ancak geçen gün bakabildim ve boşuna ertelemediğimi de görmüş oldum! Hiç öyle bol çatışmalı, hele Amerikan askerlerinin başka coğrafyalarda cirit attığı artistik hareketi bol filmlere gelemem. Nitekim 2.5 saatlik uzunluğu ile beni benden etti. Vurdulu kırdılı, savaşlı video oyunu formatlı ve bol testosteronlu filmleri seviyorsanız tam sizlik bir şenlik ancak tam tersi bir durum söz konusu ise kaçarak uzaklaşın!
Ancak tüm bunlara rağmen filme dair beni şaşırtan birkaç unsura da değinmeden geçemeyeceğim. Öyle ki hepimizin bildiği üzere bu tip yapımlarda feci Amerikan propagandası yapılır. Gelin görün ki 13 Hours da başlarında bu yolda ilerleyeceğine dair birkaç göz kırpma hareketinde bulunmuş olsa da, şaşırarak ifade etmeliyim ki pek de öyle olmadı. Toptan Amerikan askerlerini, ordusunu, Amerikan rüyasını ve liderliğini vd. öne çıkarıp övmek yerine; korkarım her ülke için geçerli olmak üzere, aslında tüm bu tarz çatışmalarda harbiden çatışıp görev alan üstün zeki ve yetenekli o birkaç askere bir övgü niteliği söz konusu olmuş. Ki haksız da değiller. Zaten sonlara doğru birkaç diyalog da ‘şu şef üstün hizmet madalyası, şu koordinatör övünç madalyası, şu terfi bu bilmem ne’ diye sayıp ‘bizim ise tek ödülümüz eve dönmek’ deniyor! Nitekim filmin en sonunda, başroldeki o 6 askerin her birinin gerçek yaşamda hemen CIA’den istifa ettikleri belirtilmiş. Kısa ve öz olarak tek buna değinilmesi de dediğim durumu kanımca kanıtlar nitelikte. Yine bir diğer kanıt da, filmin afişlerinde hep o 6 kişiye ithafen yer alan tanımlamalar kullanılması olmuş.
Bir de hep orada görev almaya gidenlerin, yine benzer yapımlardan farklı olarak, vatan millet için değil de, çok acı bi şekilde, onlara sunulan inanılmaz maddi getiri olduğu açıkça belirtiliyor diyaloglarda. Ki yine sondaki jenerikte istifa edenlerden birinin, sonradan sırf o mükemmel sağlık hizmetinden yararlansın diye yeniden asker olarak işe alındığı (muhtemelen sadece prosedür gereği) yine az ve öz olarak not düşülmüş. (Alın bir kanıt daha, derim).
Ayrıca yine idareci konumundakilerin ne kadar salak oldukları, hem kitaba uydurulmuş tavır sergiledikleri kör gözün parmağına bir şekilde birkaç kez vurgulanmış. İdeoloji anlamında da kinayeli ‘e biz özgürlük getirdik vb’ ifadelerin, sonlara doğru ‘sizin kendi içinizde halletmeniz lazım’ şeklinde daha net bir şekilde dile getirilme durumu da mevcuttu. Aynı şekilde nihayetinde, benzer filmlerinde çok büyük çoğunluğunun aksine, Amerikan bayrağının yıpranmış olarak suların içinde gösterilmesi de artık kendi gözlerinde de yaptıklarının manasızlığının açık olduğunun ‘açık’ işareti olmuş, bence.
Bir de şahsi olarak beni rahatsız eden de, biri sözel olmak üzer toplamda altı kez Türkiye atfına yer verilmesi oldu! Sinir ediyorum bizi de katmalarına, paso Türk bayrağı tişörtlü kişilere yer verilmesine.
Neyse sonuç itibariyle, dediğim gibi savaş filmi seviyorsanız zevkle izleyebilir; az biraz dikkat çektiğim farklı noktaları da görmüş olursunuz ;)
Ancak tüm bunlara rağmen filme dair beni şaşırtan birkaç unsura da değinmeden geçemeyeceğim. Öyle ki hepimizin bildiği üzere bu tip yapımlarda feci Amerikan propagandası yapılır. Gelin görün ki 13 Hours da başlarında bu yolda ilerleyeceğine dair birkaç göz kırpma hareketinde bulunmuş olsa da, şaşırarak ifade etmeliyim ki pek de öyle olmadı. Toptan Amerikan askerlerini, ordusunu, Amerikan rüyasını ve liderliğini vd. öne çıkarıp övmek yerine; korkarım her ülke için geçerli olmak üzere, aslında tüm bu tarz çatışmalarda harbiden çatışıp görev alan üstün zeki ve yetenekli o birkaç askere bir övgü niteliği söz konusu olmuş. Ki haksız da değiller. Zaten sonlara doğru birkaç diyalog da ‘şu şef üstün hizmet madalyası, şu koordinatör övünç madalyası, şu terfi bu bilmem ne’ diye sayıp ‘bizim ise tek ödülümüz eve dönmek’ deniyor! Nitekim filmin en sonunda, başroldeki o 6 askerin her birinin gerçek yaşamda hemen CIA’den istifa ettikleri belirtilmiş. Kısa ve öz olarak tek buna değinilmesi de dediğim durumu kanımca kanıtlar nitelikte. Yine bir diğer kanıt da, filmin afişlerinde hep o 6 kişiye ithafen yer alan tanımlamalar kullanılması olmuş.
Bir de hep orada görev almaya gidenlerin, yine benzer yapımlardan farklı olarak, vatan millet için değil de, çok acı bi şekilde, onlara sunulan inanılmaz maddi getiri olduğu açıkça belirtiliyor diyaloglarda. Ki yine sondaki jenerikte istifa edenlerden birinin, sonradan sırf o mükemmel sağlık hizmetinden yararlansın diye yeniden asker olarak işe alındığı (muhtemelen sadece prosedür gereği) yine az ve öz olarak not düşülmüş. (Alın bir kanıt daha, derim).
Ayrıca yine idareci konumundakilerin ne kadar salak oldukları, hem kitaba uydurulmuş tavır sergiledikleri kör gözün parmağına bir şekilde birkaç kez vurgulanmış. İdeoloji anlamında da kinayeli ‘e biz özgürlük getirdik vb’ ifadelerin, sonlara doğru ‘sizin kendi içinizde halletmeniz lazım’ şeklinde daha net bir şekilde dile getirilme durumu da mevcuttu. Aynı şekilde nihayetinde, benzer filmlerinde çok büyük çoğunluğunun aksine, Amerikan bayrağının yıpranmış olarak suların içinde gösterilmesi de artık kendi gözlerinde de yaptıklarının manasızlığının açık olduğunun ‘açık’ işareti olmuş, bence.
Bir de şahsi olarak beni rahatsız eden de, biri sözel olmak üzer toplamda altı kez Türkiye atfına yer verilmesi oldu! Sinir ediyorum bizi de katmalarına, paso Türk bayrağı tişörtlü kişilere yer verilmesine.
Neyse sonuç itibariyle, dediğim gibi savaş filmi seviyorsanız zevkle izleyebilir; az biraz dikkat çektiğim farklı noktaları da görmüş olursunuz ;)
Comments
Post a Comment