Bihter..

Çılgın Gibi kitabını (kendisi ile ilgili yazısında da uzun uzun anlattığım üzere) okuyup bitirdiğim günün hemen ertesi gün eş zamanlı olarak Bihter filmini (geç kalmışcasına! hemen çıktığı gün) izlemem, ona dair de değerlendirmemi (bence) etkiledi. Çünkü çok yoğun bir şekilde Aşk-ı Memnu öyküsüne maruz kaldığım kanaatindeyim. 

Yorumuma gelecek olursam; filme dair ilk söyleyeceğim şey, müzik eksikti! Çok bariz bir şekilde müzik kullanımından yoksun olduğunu, çok şaşırarak gördüm/duydum-duyaMAdım. Oysa ki diziden de alışkın olduğumuz ve bence öyküye çok yakışır şekilde, melodilerin arka fon oluşturması çok olması gereken bir unsur. O yüzden film de bunu yakalayamamak üzdü ve negatif olarak etkiledi açıkçası. 

Diğer taraftan öykünün olduğu hâliyle (ve hâli hazırda kitapta da geçmiş olduğu) zaman diliminde işlenmiş olması benim hoşuma gitti. Her ne kadar dizinin modern çağa inanılmaz güzellikte uyumlandırılmış olmasına hayranlıkla duymak ve hâliyle tekrar tekrar izliyor olmakla birlikte bu versiyonunu da görmek beni mutlu etti. 

Bihter başta olmak üzere tüm karakterlerin çok güzel uydurulduğunu da söylemeliyim. Özellikle de Behlül bence inanılmaz yakışmış. Çok sevdim. Çok eğlendirdi :) Aynı şekilde Firdevs hanımı da çok beğendim. Cuk oturmuştu. Dolayısıyla Beren Saat’e Bihter olarak hayran kalmış olsam ve ondan başkasını hiçbir zaman düşünmemiş olsam da, Farah’ın (ki kendisini çok beğenirim) çok güzel bir Bihter ortaya koyduğunu belirtmeliyim. Ancak filme dair asıl sorun bence, çok daha fazla detayı atmış olması gerekirken (ki başta öyle yaptığı izlenimini veriyordu) sonradan bir hızla bunları da öyküye katmış olması. Yani örneğin bir Beşir ve Matmazel karakterini, mutfaktakileri detaylı incelemediklerini görmek (dediğim gibi filmin başları itibariyle) beni mutlu etmişti. Zira sonuçta bunun iki yıl sürecek bir dizi değil de iki saatlik bir sinema filmi kıvamında olduğunu biliyordum. Ancak filmin ikinci yarısından itibaren bunları biraz daha daha kurguya katmış olmaları rahatsız etti. Çünkü bir şekilde düğüm çözülecek ve bir nihayete erecek, bunu biliyorum. Bu nedenle ister istemez arka planda ‘ben eğer ki diziyi seyretmemiş olsaydım bu karakterlerle ilgili mevzulardan hiçbir şey anlamayacaktım’ diye zihnimden geçirdim durdum. O yüzden de çok daha sade değiştirmeye gidilmesine beklerdim. 

Ayrıca mesela ‘anne ben ölüyorum’ sahnesi çok ikoniktir ve zirvededir. Onu koymamaları gerektiği kanaatindeyim, eklenmeyen karakter ve mevzular gibi. 

Sonuç itibari ile muhteşem kostümler ve dekorlar (ki ağzımın suyu aka aka izledim) ile birlikte müzik kullanımı da bu muhteşemliğe eklenmiş olarak çok daha sadeleştirilmiş bir versiyonunu izleyebilirdik diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten de Sanatçının Yolu’nda Julia yengemizin her zaman dediği gibi her ne kadar çokça ortaya konduğu için o yapmamamız gerektiğini düşündüğümüz şey bizim elimizden ayrı bi özgünlük ve biricikliktedir. Dolayısıyla vazgeçmemeliyiz düsturu paralelinde böyle bir cesaret göstererek, hele ki kendimin de dahil olduğu bir hayran kitlesi bulunan dizinin yanında yepyeni bir film versiyonunu çekmek de ayrıca çok cesurca bence. O yüzden de helal olsun demeden de geçemeyeceğim. 

Kaldı ki çok güzel yakalanmış olduğunu düşündüğüm detaylara da sahip. Bihter’in dönüp kameraya bizle konuşması ve kendi aklından geçenleri aktarması, çevresindekilere dair psikolojik tahlillere girmesi (Peyker için kendi istedikleri konusunda ’onaylanma şansı olmadığı için’ Nihat’la evlendi demesi, Firdevs için ‘hiçbir zaman anne olduğunu da kabul edemedi’) tabii ki en başta geliyor bunların arasında. Ve fakat gerçek bir köşkte değil de, bir platoda çekilmiş olmasının yarattığı bir yapaylık hissinin de etkisiyle o çok da ortaya koymaya çalıştıklarını somutlaştıramadıkları kanaatindeyim. Keşke biraz daha üzerinden geçilebilseydi diye düşünmeden edemiyorum. Hem o zaman Bihter’in Behlül’ün odasında saatlerce -kimse duymadan!- kalabilmesi, atölyesi havuzun karşısında iken Firdves’in hiç oraya girmediğini söylemesi, Pera’da bir anda pasta yerken Nihal’in Bihter’e sevgisini sunması gibi gibi -ne yazık ki çokça- senaryo boşlukları fark edilip düzeltilebilirdi hiç olmazsa.

Ancak tabii ki izleyin. Siz de kendi zevkinize göre değerlendirmiş olursunuz. Sonuçta dediğim gibi büyük cesaret gösterip bu işe soyunmuşlar. Hakkını verelim.

Comments

Popular Posts