La Serva Padrona...

Ve bu sene ilk kez operanın kapanışını Elhamra Sarayı’nda yaptım desem! Şu cümleyi kurduğuma resmen inanamıyorum, çünkü benim için on yıllardır süren bir hayaldi. Ortaokuldan beri yani otuz yıl sonra ilk kez Elhamra’ya ayak bastım ve her detay yıllar önce onları hatırladığım gibiydi, ne mutlu ki.

Ayrıca başımı oynatmadan tek bir karede hem sahneyi, hem orkestrayı, hem alt yazıları rahatlıkla görebilmek; görüntüyü, bakışı kesen hiçbir kusurun olmaması müthişti. 96 yıl önce 1926 senesinde tüm bu detayın düşünülmüş olması ve sadece üç yıl önce açılan yeni binada hiç kaale alınmaması da not düşülmesi gereken bir husus kanımca.

Gelelim sahnelenen oyunumuza: La Serva Padrona

Benim için biliyorsunuz ki önemli olan bir eserin sahneye konması. Her biri benim için yeni olduğu için tane tane kıymet veriyorum hepsine. Ancak bu temsil bundan da öte bir şekilde; çok mu çok beğendiğim, büyük keyif aldığım bir opera oldu.

Öyle ki itiraf etmeliyim ki, birkaç paylaşım öncesinde yer verdiğim Milliyet Sanatta’ki yazıda ifade bulan cümleler* bağlamında, çok da öne çıkmayan, küçük bir detay niteliğinde bir eseri izleyeceğim diye düşünmüştüm. Ancak gelin görün ki, tabii yine (son bale yazımda bahsettiğim) opera-bale genel müdürlüğünün yasaklaması nedeniyle artık şu an için basılmayan resmi bir kitapçık olmadığı için! öncesinde kendim bulup düzenleyerek bastığım ev yapımı kitapçığımdan okuduğum üzere hiç de öyle önem arzetmeyen, alelade bir eser değilmiş.

Çünkü evet sadece tek perdelik ve 45 dakikalık bir oyun ve evet büyük, daha kapsamlı, ağdalı bir oyunun** [Il Prigioniere Superbo (Mağrur Tutuklu)] ikinci ve üçüncü perdeleri arasında tabiri caizse çerezlik eğlence niteliğinde kurgulanmış (yani ilk etapta bu şekilde ortaya konmak üzere kurgulanmış) bir librettoya sahip. (bir başka opera eserinin temsili sırasında oynanmak üzere, yani intermezzo)

Ancak gelin görün ki o küçücük bölüm, esas büyük eser hiç beğenilmemiş ve artık hiçbir şekilde temsil edilmez iken; öyle sevilmiş ve almış başını gitmiş ki bugün biz neredeyse 300 sene sonra (içerisinde bir bölüm olarak yer aldığı eser 1733’te 🇫🇷 ve kendisi ayrı bir opera olarak 1746’da 🇮🇹 sahneye konmuş) dünyanın öbür ucunda onu izlemek üzere salonu dolduruyoruz.

Ve sadece doldurmakla kalmıyoruz inanılmaz keyif alıyoruz tüm 45 dakika boyunca. Şahsen kendim ilk sahnesinden kapanışına değin her dakikasında çok eğlendim ve çokça bir güldüm. Nitekim bu temsili türü opera terminolojisinde ‘buffa’ diye geçiyormuş [‘Comedia dell'arte’ adı verilen klasik İtalyan komedilerinin müzikal ve lirik elemanlarla pekiştirilmesi olan ‘opera buffa’ tarzı].

Tabii bu noktada sadece üç kişiden oluşan kadrosundaki her bir sanatçının alkışı hak eden performanslarının etkisini ayrıca vurgulamak yerinde olur. Çünkü sadece seslerinin ve onların o etkileyici sesinde akan sözlü melodilerin güzelliği bir yana, esprileri anlayıp keyif almamıza, tebessümlerimize vesile olan oyunculuklarının başarısı ayrı kıymetli. O yüzden hepsine yaşattıkları güzel dakikalar için teşekkürlerimi sunmak isterim.

Velhasıl La Serva Padrona ile 2022 opera sezonunu da kapatmış olduk. Tabii gönül isterdi ki La Traviata gibi şaşalı bir eserle kapanışı yapalım (siz bu senenin kapanışını Bornova sahnesinde onunla yaptıysanız o ayrı. Kaldı ki bu seneki temsilin canlı orkestrayla olup olmadığını bilmiyorum. Kendim iki sene önce izlemiştim canlı halini ve resmen büyülenmiştim). Ne diyelim dilerim önümüzdeki sene ve sonraki seneler boyunca büyük prodüksiyonlu eserleri sağlıkla, güzelliklerle, kolaylıkla görmek kısmet olsun.

  • ”İlk temsilinde henüz 23 yaşında bulunan bestecisinin de bu kısa oyunuyla müzik tarihinde elde edeceği yerin farkında olmadığı üzere operası büyük bir ilgi ile karşılanmış ve Avrupa'da temsiller için bu iki eser birbirinden ayrılmış, La Serva Padrona kendi başına sahnelenmeye başlamış.
  • Öyle ki birçok opera kritiği tarafından Barok dönemi operası ile Klasik opera dönemi arasında bir sınır taşı olarak görüldüğü belirtilmiş.
  • 18. yüzyılın başından itibaren Fransa’da yaygın olarak yapımlanan İtalyan Operası bazı Fransız müzikseverleri tarafından yabancı olmakla itham edilmiş ve bir Fransız seyircisi için bu yabancı etkilerin elenmesi istenmiş.
  • La Serva Padrona’nın başarısı da işte bu noktada ‘İtalyan Operası'nın üstünlüğünü göstermiş ve egemenliğinin sürmesine neden olmuş.
  • Hatta çağın bazı tanınmış bestecileri bu eserin etkisinde kalmış. Fransız düşünür Jean Jacques Rousseau aynı zamanda bir müzisyen olarak yeni İtalyan "opera buffa" janrı (eserimizin ait olduğu tür) yolunda deneme yapmıştır.
  • Ayrıca bu eserin izleri Mozart’ın ilk opera eserlerinde de açıkça görülür.
  • Basit, zarif ve melodik müziği, her çağa uyan konusu ile La Serva Padrona, ‘opera buffa’ janrının ilk önemli örneği olduğu ve
  • yaratıcısının da (Giovanni Battista Pergolesi) de bu janrı ortaya koyan ilk bestecisi olduğu kabul edilir.”

* 45 dakikalık La Serva Padrona , Giovanni Battista Pergolesi’nin 2 sahnelik komik operasıdır. Aslında bu eser, bestecisi Pergolesi’nin ‘Mağrur Tutuklu’ (İl Prigioniere Superbo) adlı ciddi operasının arasında seyirciyi ferahlatmak için oynanan kısa bir Intermezzo.

** Opera seria; genellikle müzikli dram veya melodram olarak isimlendirilir ki, 1710'lardan 1770'lere kadar Avrupa'da baskın olan İtalyan operasının asil ve ‘ciddi’ tarzını ifade eden bir İtalyan müzikal terimidir.









Comments

Popular Posts