Uçan Tabut / Pınar Eğilmez..

İlk çıktığından, hele ki Ayşe Arman yazdığından beri benim de duyduğum ve tabii ki bayağı bir merak ettiğim bir kitaptı. Kısmet şimdiyeymiş. Ee nasıl buldun dersen, şahsen bu kadar ince bir kitap için gayet orijinal ve dolu buldum. Hatta o bayağı bağlantılı yapısı, kitap az daha uzun olsaydı da daha bir bağlantılı olsaydı dedim. Zira kendi adıma bazı ilişkisel bağlantılar uzak kalmış, sanki arada bir halka daha olsaymış izlenimi yarattı. Yani isterdim olsun. Çünkü hem karakterler, hem ilişkiler gerçekten çok orijinal, özgün geldi. En azından yerli bir yazarın kalemiyle, hem de bizden karakterle kurgulanmış olması çok güzeldi.
Dediğim gibi bu kadar kısa birer metinle sizi durdurup düşündürtmesi de cabası. Üstüme vazife değil asla, sonuçta bir okurum sadece, ancak helal olsun demeden de geri durmak istemem.
Konuya falan hiç girmiyorum, zaten öz bir kitap. O yüzden birkaç sevdiğim alıntıyla (tabii ki de :) yazmazsam eksik kalır ;) ) kısa tutuyorum. Ancak okumanızı kesinlikle öneriyorum derim :*
Bir de kesinlikle devamı gelsin çok isterim.
Tabii ki kitaba dair aklımda kalan notları sıralamazsam olmaz:

  • Ve gelince taa yetmiş üç yaşına; her ne yaptıysan, tüm yaptıklarının, yerini bulduğunu görüyorsun. Her ne yaptıysan, başka türlü yapılamazdı. Ama ya yapmadıkların? Yapmaktan geri durdukların? Bir bahane ile tecrübe etmekten tüm kaçtıkların? İşte onların hepsinin sızısıyla öleceğini biliyorsun. Açgözlülükle saldırıp hayata, tatmin olamadan hiçbir şeyden, hep daha yenisini istemek değil bahsettiğim. Sakın ha! Hani şu biricik istediğin.. Hani şu hiç olmayacak iş ama taa yüreğinde sana iyi geleceğini bildiğin? “İzah edemem, istiyorum, çünkü öyle” dediğin... Boynunu büküp vazgeçtiğin... Korkundan elini uzatmadığın... İşte bir tek onlar düğüm düğüm oluyor insanın boğazında benim yaşımda. [ss. 19-20]
  • “Nehre düşmek istemiyorsan, kıyısında gezmeyi bırakmalısın, bu kadar basit.” [s. 45]
  • "Oğlum, hikmetli oğlum, sana bir sır vereyim mi? Tanrı, başımıza gelenlerle uğraşmaz. Çünkü başımıza gelenler, gerçek değil. Biz gerçek değiliz. Tek gerçek var, o da Tanrı. Biz gerçekte Tanrı'nın kucağında uyuyor ve yaşamak sandığımız bir rüya görüyoruz. O ise, başımızı okşayarak uyanmamızı bekliyor." [s. 59]
  • Bir kâbustan uyanır "oh be rüyaymış" dersin ya, öyle güzeldi. Sarıldı bana sımsıkı. İçime aktı. içimden geçti. Döndü yine aktı. Bir girdap gibi sardı beni. Dibe çeken değil, göğe yükselten bir girdap. Dünya durdu. Çok sarsıldım kollarında. Çok da ağladım. Sevinçten ağladım. İlk defa yaşamaktı benim için, ilk defa birine sarılmak. 
  • Rüyadan uyanmak marifet değil. Elbet hepimiz bir gün uyanacağız. Aslolan “rüyayı bilmek”. [s. 61]
  • Vicdanı, çoğunluğun doğrularına uyma isteğiyle veya dışlanma korkusuyla karıştırma Didem. Uyanık ol. [s. 86]
  • Perde, senin hayatın. Al, istediğini oynat. Evet, başına gelen her şey senin yüzünden. Ama senin sandığın gibi değil. Bilmediğinden. Artık BİL. [s. 92]
  • Hayatta anlam aramak, ne nafile bir çabadır. ..... Dünyada anlam arayışının sonu gelmez. Hiçbir şeyin bir anlamı olmak zorunda değildir ve her şeyin bir anlamı vardır. Bu, neredeyse zıt iki önermenin aynı anda doğru olabileceği zemine ise, “dünya” denir. Bence öyledir. [s. 119]

Comments

Popular Posts