Utanç / John Maxwell Coetzee..
BeWater kafenin ( @bewaterbookcafe ) kitap kulübü vesilesiyle elime aldığım “Utanç” kitabı, aslında daha önce adını duyduğum ancak her nasılsa Nobel edebiyat ödülü ve de iki kez Booker ödülü kazanmış bir yazarın kaleminden çıkmış olduğunu fark etmediğim bir kitap oldu benim için. Yazarın böyle bir özgeçmişe sahip olması kendini kitabın içeriğinde oldukça açık bir şekilde gösteriyor. Baş karakterin bir edebiyat profesörü olması sebebiyle kitapta klasik İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından alıntılara yer verilmiş olmakla kalınmıyor, onların edebi atmosferi eşliğinde kurgulanmaya çalışılan bir opera eseri çerçevesinde de edebi alıntılara ve analizlere çokça yer veriliyor. Bu edebi içerik en başta kitabın genel kurgusunu zenginleştiriyor. Ayrıca sanatsal anlamda ortaya konan kurgusal anlatılar ile birlikte, kitapta anlatılan öykü bağlamında hayatın içerisinde yaşanan olayların da benzeri bir entellektüel bakış açısıyla değerlendirilerek aktarılmış olmasına rastlıyoruz. Bu da romandaki zihinsel zenginliği pekiştiriyor.
Diğer taraftan böyle detaylarla ince ince dokunarak ortaya konmuş bir öyküyü okumak okuyucunun kanımca tatmin düzeyini de artırıyor. Kaldı ki kendi adıma oldukça karanlık olarak nitelendirebileceğim bir hikayeyi okumak ancak bu şekilde aktarılması nedeniyle akıcı bir şekilde ilerleyebilmesine olanak tanıdı. (Tabii bunda çevirmenin inanılmaz başarısını göz ardı etmemek kanısındayım. O kadar temiz bir çevriye sahip ki bu da okunmayı kolaylaştırdığı gibi çok rahat bir şekilde akışın gerçekleşmesini de sağlıyor kanaatindeyim.)
Şöyle de ifade etmem gerekirse; kitap aslında ‘kötü” bir kitap. Ancak bu, kitabın kötülük olgusunu farklı farklı şekillerde aktaran bir eser olmasından kaynaklanıyor. Öyle ki karakterlerin her biri açısından olaya bakıldığında kötü kavramının da inanılmaz şekilde değişik bir biçim alıyor olması söz konusu. Farklı farklı karakterlerin, biz okur olarak baktığımızda kötü ve hatta belli bir noktada suç olarak görebileceğimiz eylemlerde bulunduğunda, o kişilerin zihninden geçenleri ve kendilerini ‘kötü’ olarak görmediklerini bilmemizi sağlanıyor. Onların da zihninde kötü olgusunun farklı bir yerde olduğunu açıklamalarına bir anlamda alan tanıyor, kitap.
Meraklısına: Hayatımda ilk kez fiziksel olarak bir kitap kulübüne katıldım bu okuma vesilesiyle. BeWater Kitap Cafe çatısı altında katılma şansına sahip olduğum toplantı gerçekten çok keyifliydi. Hem moderatörümüz eşliğinde aklıma gelmeyen noktalar çerçevesinde kitabı değerlendirmiş, hem de katılımcılara genel anlamda pek çok kitap üzerine çok değerli paylaşımlarda bulunmuş olmak inanılmaz güzeldi. Tabii kafenin sahibesi Esra Hanım’ın pek kıymetli o zarif misafirperverliği de tüm toplantıyı taçlandıran en keyifli detaydı.
- Kronos ile Rheia'nın evliliği (1): doğaya aykırı. Bütün cilalı sözler bir kenara bırakılınca mahkemenin kuruluş nedeninin bunu cezalandırmak olduğu ortaya çıkmıştı. Yaşam biçimi için yargılanmıştı Kronos. Doğaya aykırı hareketleri için: yaşlı tohumları, yorgun tohumları, contra naturam (2) rahimde hayat belirtisi göstermeyen tohumları saldığı için. Yaşlı adamlar, genç kadınlara el koyarlarsa, türlerin geleceği ne olur? Aslında, davanın temel konusu buydu. Edebiyatın yarısı bu konudan söz eder: türler kurtulsun diye yaşlı adamların altından kurtulmaya çalışan genç kadınlardan.
(1) Yunan mitolojisinde tarımla ilgili tanrı. Kız kardeşi Rheia'yla evlenmişti, bu evlilikten Zeus doğmuştu. (Y.N.)
(2) (Lat) Doğaya aykırı. (Y.N) [ss. 225-224]
- Kötü bir adam değil; ama iyi de değil. Soğuk değil ama sıcak da değil, en sıcakken bile sıcak değil. Teresa'nın ölçülerine göre değil; Byron'un ölçülerine göre bile değil. Ateşi eksik. Giyeceği hüküm bu mu, evrenin hükmü ve her şeyi gören Tanrı’nın? [s. 230]
Comments
Post a Comment