Ivan Osokin'in Tuhaf Yaşamı / P. D. Ouspensky..

Sevgili Funda hanımın Kent Kabilesi bibliyoterapi atölyesi Ocak ayı kitabı olarak okudum.

* İlk basımı 1947 yılında İngiltere’de yapılan ‘Strange Life of Ivan Osokin’ orijinal adlı kitabın 2003 tarihli Alteo Ltd. baskısı - Çeviren: Esra Delen.

Adını daha önce hiç duymamıştım ve fakat önsözünü okuyunca çok etkilendim. Hele ki okumamın sonunda önsözünde Stefano D'Anna’nın imzasının olduğunu gördüğümde inanamadım ve merakım iyice arttı.

Yarattığımız kabusu, bir ölümsüzlük rüyasıyla değiştirmek gerek Sadece kendisini, daha derin ve daha gerçek bir parçasını seven insan onu daha parlak kılar ve hayalinin duvarlarını genişletebilir. Sadece hayal kuran bir kimse tekrarın dışına çıkabilir ve yaşamını değiştirebilir. [s. iv]

Bizi iyileştirmek için gelen her şey deneyimdir. Her şey, başarısızlıklar, hastalıklar ve kazalar dahil her şey. [s. v]

Bu bağlamda tabii ki D'Anna’nın ön sözünü yazdığı bir kitap da, hayatın anlamı ve onu anlamlandırma üzerine yapılması gerekenlere odaklanıyor. Ve fakat bu odaklanmaya tabii ki, bir nevi bilindik bir kurgusal öykü eşlik ediyor.

Bilindik dememin sebebi ise o ‘yaşadığımız günü yeniden yaşama hissiyatı veren’ günlere dair filmlere ve hikâyelere bir şekilde kulak aşinalığımız vardır ya o anlamda işte. Ancak bunu, (uzun bir zaman dilimini ele alsa da) büyük sıçramalar şeklindeki ilerlemelerle yapıyor. Bu da zaten bildiğimiz ve yine bir anlamda tahmin edegeldiğimizde, o  ilerlemelerden sıkılmamızı engelliyor. 

Ve fakat gelin görün ki nedense son kertede, daha bir dolgun ve uzun olmasa da içi çok daha yoğun bir yönlendirme metni beklemem karşılık bulmadı. Eğer doğru anladıysam sanırım kitabın devamı niteliğinde iki kitap daha var. Ve onlar işte tam bu mevzu üzerinden yapılanıyor kanaatimce. Ancak eğer öyleyseler, tabii onları ne zaman, nasıl okurum şu an bilemiyorum. 

Dolayısıyla da sırf bu kitap üzerinden değerlendirdiğimde; dediğim gibi, keşke o kısmı biraz daha uzun olsaydı diye düşünmedim değil. 

Ancak sonuç itibari ile çok orijinal bulduğum ve keyifle okuduğum, oldukça da farklı bir kitap oldu. Hatta bir kişisel gelişim romanı gibi de yorumlamam mümkün diyip Funda hanımın harika açılımlara vesile olan notlarıyla baş başa bırakıyorum sizi:

  • Kitabın altında yoğun bir Nietzsche felsefesi yatıyor. 
  • Edebi dönüş yani diğer adıyla bengi dönüş kavrama kitabın temel olgularından biri.
  • Nietzsche’nin insan hiçbir yerde evde değildir. Evde olduğu tek yer yunan dünyasıdır ifadesi kitapta yer alan temel düşüncelerden biri. Kaldı ki karakterin Yunanca bilmemesi de yazar tarafından buna bağlanıyor.
  • Nietzsche’ye göre esas olan yaşayan insandır.
  • Nietzsche, Darwin teorisine farklı yerlerden yorum yapar. Ve ona göre Türk olarak insan ilerlememektedir. Bilgi seviyesi belki yükselir ancak ilerlemesi söz konusu değildir, Nietzsche’nin düşüncesinde.
  • İşte Nietzsche’ye göre Darwin’in insanın evrimleşerek değişmesi düşüncesi bir hatadır. Ve der ki, onun hatası bana bir problem olarak geliyor.
  • Zira kitap da bir türlü gelişemeyen bir insan üzerine kuruludur.
  • Nietzsche’ye göre ise asıl olan, insanın neslini devam ettirmesidir. (Doğal seleksiyon da buna dayanır.) Ve onun bu düşüncesi de sofistlere dayanıyor olabilir.
  • Nietzsche’de antik döneme dair bir arzu söz konusudur.
  • Ona göre modern insan, tek başına modernleşmenin getirdiği o yozlaşmayla baş edemez.
  • Bu bağlamda da yazarda da Nietzsche’nin modernleşmeye karşı olan duruşunun bulunduğunu söylemek mümkündür.
  • Kitabın kahramanı daha hassas bir karakterdir, modern insana kıyasla. Ki modern çağda bu kabul görmeyen bir insan halidir. Beni tekim kahramanımız anlaşılamamaktadır. Oysa antik dönemde yaşasaydı belki de çok daha değerli bir karakter olacaktı.
  • Nietzsche’den farklı olarak Descartes’te iste ruh beden ayrımı vardır.
  • Nietzsche ise bunu ileriye taşır. Çökmekte olan dünyanın haritasını çıkarır. Akıl ve mantığı öne alarak antik yunanı yüceltir.
  • Modern insanın inşası beraberinde pek çok soruyu getirir. Bu bağlamda Nietzsche’ye göre insanlık doğru yolu bulamamaktadır. Hiç tanrısal değildir. Kutsal değerler arasında sürekli gidip gelmektedir. Bu kapsamda da etik yitip gider.
  • Descandes: Nietzsche’nin oldukça karmaşık bir kavramıdır.
  • Nietzsche ye göre modern dünyada bir sürü ahlakı vardır. Ki bu çöküntüyü ve yozlaşmayı ifade eder. Ancak ona göre bunun da olması bir zorunluluktur, ilerleme adına.
  • Ancak aklımız rahatsız olduğu için de buna karşı çıkar (modern insan).
  • Dolayısıyla batıya göre ahlak = Marx’tır. Ama işte o da sürü olayıdır.
  • Nietzsche iyinin ve kötünün ötesinde, Platon gibi gerçi tepetaklak yapar (iki yazar da bunu yapar; öykü kurgusu içerisinde yaşanan git-gelleri, yazar bunun için yapmaktadır). Öyle ki Platon da ruhtan ve iyiden söz eder, gerçek görünüşü yadsır.
  • Nietzsche derki ahlakın canına kıyması, son ahlaki şarttır.
  • Nietzsche bu noktada yozlaşma adına modern insanın çözümü için güç istenci kavramını ortaya koyuyor. Onun için bu, oluşun ifadesi.
  • Kitapta büyücünün ‘farklı bir bilgi ve sende olmayan’ derken ifade ettiği şey de işte bu güç istenci.
  • Nietzsche’ye göre hakiki davranış bu. Yoksa gerçek denen her şey sorgulanmalı.
  • Nietzsche’de somutlaşan bir diğer kavram Nihilizm = Hiççilik. Ki ona göre bu ideallerimizin son mantıklı karışımını ifade ediyor.
  • Nietzsche’ye göre modernizm, her şeyin  anlamsız olduğu hastalıklı bir durum. Ve işte bu durum onu nihilizme götürüyor.
  • Yine Nietzsche’ye göre birey olmamız için toplumdan uzaklaşmamaz, onun kurallarını alaca etmemiz gerekiyor.
  • Nietzsche ayrıca yeni değerler ortaya çıkarıp oradan ilerlemekten bahsediyor. Herhangi bir şeyin arkasından gitmeyi reddediyor. Kişinin kendi arkasında durmasını vurguluyor.
  • Ahlakı değil, ahlaksızlığı reddettiğini ifade ediyor.
  • İnsanın gerçek ahlakı ancak içini dinleyerek bulabileceğini söylüyor. Bu nedenle de cinselliği önemsiyor.
  • Ahlaka boyun eğmeye hükümranlara boyun eğme gibi görüyor. Ve yanlış olanın işte bu sorgusuz sualsiz ahlaklı olan şeylerin uygulaması olduğunu belirtiyor. Ahlaklı demek, bu değildir diyor.
  • Nietzsche yozlaşmanın 19. yüz yıldan beri devam ettiğini ve artık çöküşe gittiğini söylüyor. Kitapta kahramanın okula tahammül edememesi de bunun bir karşılığı olarak yer alıyor. Yani kitapta karakterin sözleri ile o havayı okuyucu alıyor.
  • Nietzsche’de somutlaşan edebi dönüş olgusu bir anlamda ‘düşünmekten korkan bir nehir gibi dur durak bilmeden akar’ ki Rusya’da da durum o şekildedir ve yazar da bundan bahseder kitapta.
  • Dolayısıyla edebi döngü düşüncesi tamamen kitabın felsefesini oluşturur (Ki Nietzsche’nin felsefesi de budur.).
  • Edebi döngü düşüncesi yıkıcı bir yaratıcı bir politik eyleme de işaret eder ki bu tehlikeli bir rasyonalizmi doğru da gidebilir. Kaldık i Nietzsche’nin kendisi de yazar da bunu onamaktadır (politik Nihilizmi).
  • Nihilizmin en uç noktası da zaten sonsuza kadar süren bir ahlaksızlık durumudur. Ki bu bizi Heraklitos’a götürür. Kitapta sürekli tekrarlanan ‘gerçekten bunu yaşadım mı?’ şeklindeki cümleler de yazarda da var olan  bu düşünceyi besleyen ifadeler olarak yer alır.
  • Zira onlar geçmektedir ve biz onları bir daha yaşayamamaktayızdır. Anlar meydana geldiği anda yok olurlar ve bu bir döngüdür, bir daha oraya dönemeyiz.
  • O anda yapmamız gereken tek şey ‘şu an’dır. Ki bu düşünceler kendimizi tanımada da çok önemlidir.
  • İşte bu sonsuz harekete varoluşsal bir atıftır, edebi döngü.
  • Bu bağlamda da yaşamın trajik özelliğinden çıkmak = hayatı onamaktır. (Bengi döngü)
  • Nietzsche’ye göre acının içinden geçilerek acıdan geçilir.
  • Ancak söz konusu döngü kısır bir yenileme değildir, yaptıklarının etkisi olumlu ve ilişkiseldir.
  • Acının içinden geçince acı artık o kadar acıtmamaktadır. Bu da bizi acıyı, tüm duyguları, hayatı olumlamaya = kabullenmeye götürür (kitabın sonunda da kahramanımız böyle yapmaktadır).
  •  Yaşamda her şey vardır ve sırtlanmak gerekir.
  • Eylemler = karakterin aynasıdır (kendi ile özdeşleşme)
  • Edebi döngü = özdeşlik, aynanın dönüşü (ki bu da kendi ile özdeşleşmedir. Ve aslında Jung’un bireyleşme kavramı da bununla eştir.)
  • Güç İstenci = varoluş (zira varoluş kabul edilince kişi benliğini dönüştürür.) = Nietzsche’nin ‘üstün insan olma’ yolundaki süreç = Üstün insan, realiteyi olduğu gibi kabul eder.
  • Ki bunu da ancak güçlü insan yapar. ‘Yaşama evet demek’tir, bu kabul.
  • Güç İstenci = yaşama kabul etme gücü
  • (Bir anlamda trajik oluşa da evet demek)
  • Öyle ki kahramanımız da yaşamı kabul edince kitap olumlu bir hâl alıyor. 
  • Kitapta sadece üç kadın karakterin olması (ve onların dediklerini hiç yapmaması) durumunu amorfati (zorunluluk sevgisi) kavramı ile açıklamak mümkün. Zira bu da Nietzsche felsefesinde insanın doğasını ifade eden bir kavram.
  • Kitaptaki ‘büyücü’ isimli karakter = güç istenci
  • Üstün insan, hep kendini gözlemleyen insandır ki kahramanımız da hep bundan bahseder kitap boyunca.
  • İstenç, arzu ya da çaba değildir; emir vermek gibi bir ifadedir.
  • Güç İstenci yaşamdan ayrılamaz. Nietzsche onu başka, özgün bir irade olarak ele alınır. O yüzden akıllı insan demek değildir. Çiçeğin güneşe dönmesi, güçlü bir şelale (kısa, dar, hızlı akan) şeklinde imgelemek mümkündür (akar durur ve önünde duramazsın).


  • Serin, nemli, hoş kokulu hava; yaprakların hışırtısı, uyanan kuşların ötüşleri ve ağaç tepelerindeki güneş ışığı onu sam1alar. Göğsünün kabardığını hisseder, bütün bahçeyi bir nefeste içine çekmek ister. [s. 83]
  • “Kar kırlarda, gölde ve çam ağaçlarının üzerinde taze ve yumuşacıktı. Güneş ışıldıyor ve her şey parlıyordu, özellikle ormandan çıkıp da önümüzde uzanan yola baktığımızda. Sanki dev bir beyaz kedi, güneş altında sırt üstü yatmış mırıldanarak güneşleniyormuş gibi bir hisse kapılmıştım. Bu bir anda kaçışan izlenimleri unutmadan ve en çabuk ve kesin ifade etmenin yolu, tek satırlık şiirler yazmaktır. Okuyanın ya da dinleyenin hayal gücüne ne kadarını bırakırsan o kadar iyi olur. Ben de her şeyi tek bir satırda topladım: Kışın tüylü beyaz karnı." [ss. 126-127]
  • "Biliyorsun, bir keresinde Paris'teyken, bu 'partililer' veya · gruplar' tarafından düzenlenen bir akşama katılmıştım. Sadece konuştular ve konuştular: her şeyin ne kadar kötü olduğunu: herkesin ne kadar umutsuz olduğunu ve polisler, subaylar, devlet görevlileri olmasaydı her şeyin ne kadar güzel olacağını anlatıp durdular. Ama iş çaya gelince, aynı komitenin üyeleri bütün kekleri ve portakalları silip süpürüp, çayın da hepsini tükettiler. Bizim için geriye hiçbir şey bırakmamacasına!" [ss. 128-129]
  • “Bu senin bileceğin iş. Kendin karar vermelisin. Ama bir şeyi aklından çıkarma, eğer geçmişe şu an olduğun kadar kör bir hâlde dönersen, yine aynı şeyleri yaşayacaksın ve daha önce yaşananların tekrarı kaçınılmaz olacak. Çarktan kaçamayacaksın; her şey eskisi gibi olacak. Bana ne yapman gerektiğini soruyorsun. Cevap veriyorum: Yaşa. Bu tek şansın." [s. 145]
  • "Her şeyin tekrar ettiğini ilk anlamaya başladığım zaman," diye söylenir Osokin, "bu ilginç bir macera gibi gelmişti. Ama şimdi beni korkutuyor ve bu tecrübeleri geciktirmek için elimden ne gelirse yapmaya çalışıyorum. Beni çeken macera tamamen farklı bir yönde. Hangi yönde olduğunu henüz bilemiyorum. Ama geri dönüş riskini almadan önce onu bulmalıyım." [s. 145]
  • "Rüzgâr kendi rotasına, tekrar geri döndü. … Olmuş olan olacaktır; ve yapılmış olan yapılacaktır." "Yani hiçbir şey değiştirilemeyecek mi?" diye sorar Osokin. "Asla hiçbir şey değiştirilemez demedim ben. Senin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini ve hiçbir şeyin kendiliğinden değişmeyeceğini söyledim. Bir şeyleri değiştirmek için önce kendini değiştirmen gerektiğini söylemiştim.” [s. 147]
  • “Diğer herkes gibi, gerçekte hiçbir şeyi bilecek ya da anlayabilecek durumda bile değilken, her şeyi bilebileceğini düşünüyorsun. Eğer sende yoksa ne olduğunu sana nasıl anlatabilirim ki?” ….. “Peki o zaman, bir şeyleri değiştirmeye başlamak için ne gerekiyor?" diye sorar. “Anlamalısın." der, durur. “Kendi başına hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini ve bunun için yardım alman gerektiğini anlamalısın. Ve yine anlamalısın ki, bugünü anlamak ya da yarını unutmak yeterli değildir. Kişi bunun farkına vararak yaşamalıdır." [s. 148]
  • “Hem sadece düşünmenin de bir yararı yok. Yine aynı şey, kişi bilmeli. Bilmek için öğrenmeli ve öğrenmek için kendisinden vermeli. Fedakarlık yapmadan hiçbir şey elde edilemez. Bu senin anlamadığın bir şey ve anlayana kadar da hiçbir şey yapılamaz. Eğer özveride bulunmamışsan, sana istediğin her şeyi vermek isteseydim de veremezdim." [s. 149]
  • "Fedakârlığın gerekli olmadığı yollar mı demek istiyorsun? Hayır, bu mümkün değil; ne sorduğunu bir kez daha düşün. Sebep olmadan sonuç olamaz. Fedakarlık yaparak aslında sebep yaratıyorsun. Farklı yollar var; ama onlar sadece fedakarlığın biçim, boyut ve sonucu açısından birbirinden ayrılır. Çoğu durumda, insan her şeyden bir anda vazgeçmeli ve hiçbir şey beklememelidir." [s. 150]
  • “Her şeyin devamlı tekrarlandığını biliyorsun. Aynı keşfi yaptıkları hâlde bundan yararlanamayanlar oldu. Eğer kendi içinde bazı şeyleri değiştirebilirsen, bu bilgiyi kendi yararına kullanabilirsin. Görüyorsun, ne istediğini ve ne elde edebileceğini biliyorsun." [s. 150]
  • “Kişi bu sırrın farkında olmaya başlayınca yola devam etmelidir, yoksa düşüş başlar. İnsan bu sırrı keşfettiğinde veya duyduğunda, iki ya da üç, ya da en çok biraz daha fazla hayatı kalmıştır." [s. 151]
  • “Bir şey daha eklemeliyim. Herkes gibi, sen de aynı şeyi yapmanın farklı yolları olduğunu düşünebilirsin. Bir şeyi yapmanın her zaman tek bir yolu olduğunu anlamayı öğrenmen lazım; hiçbir zaman iki yol yoktur. Ama bu noktaya varman zaman alacaktır. Uzun bir süre kendinle de münakaşa içinde olacaksın. Bütün bunların yok edilmesi, tüm bu iç kavgaların sonlanması gerekir. Ancak o zaman gerçek çalışma için hazır olabileceksin." [s. 152]
  • “Yani anlamalısın ki sana karşı çok büyük güçler kullanılacak ve sen yalnız olacaksın, her zaman yalnız. Bunu hatırla." [s. 153]

Comments

Popular Posts