Only Lovers Left Alive.. gelmiş geçmiş en ama en orijinal vampir filmi..
Ne zamandır beklediğim, her yerde duydukça, okudukça ağzımın suyunu aktıran, her gün girip girip gösterimi başladı mı diye helak olduğum, son zamanlarda, şahsım için Nymphomaniac bile fazla bir şekilde, merakla, heyecanla, sabırsızlanarak beklediğim.. çok ama çooook merak ettiğim Only Lovers Left Alive'ı sonunda izledim! Ve evet çok sevdim :)
Ancak bu film çok ama çoook farklı bir film çıktı. Hani weird derler ya aynen öyle.
(Zira Seth Meyers, geçen hafta NBC'deki programında Tilda Swinton'ı konuk ettiğinde, ne kadar orijinal bir vampir filmi, bugüne kadar gördüğüm en orijinali dedi ve sonuna kadar katılıyorum)
Hani öyle bir film izlersiniz konusunu ya da çekimini, bir şekilde bir tarafını çok beğenirsiniz, etkilenirsiniz ve 'evet ben bu filme taptım, çok sevdim' dersiniz ya işte bunu bu film için söyleyemiyorsunuz! O zaman ben neden mi beğendim dedim? İşte orası çok enteresan.
Ben filmin atmosferine, akışına, kurgusuna, alt metnine, yaratıcılığına, bu yaratıcılığın ve farklılığın özgünlüğüne bayıldım! Oldum olası bir vampir sever ve vampir makaleleri yayınlanmış ex bir doktoracı olarak ezelden beridir vampirli filmleri, dizileri çok severim. True Blood, Buffy, Angel, Vampire Diaries, Dracula ve niceleri ezbere geçmişimdir ancak bu hepsinden tamamen farklı, Tamamen ayrı bir dünya çiziyor. Gerçek dünyanın, yaşamın ortasında bir Truman fanusu içinde geçiyor, gerçek dünyanın ortasında kendi özel orta dünyasını yaratıyor.
Film, öykü, konu ne derseniz değil öyle naif, öyle özgün ki bu öykü kesinlikle gerçek diyorsunuz, o hissi sonuna kadar veriyor, aktarıyor, yaşatıyor, olsun istetiyor! Öyle ki film hiç bitmesin, bu bir BBG evi gibi olsun biz istedikçe dönüp bakalım, ekranda hep açık olsun, geçip geçip önünden izleyelim, onların yaşamı, hayatı, öyküsü hiç bitmesin diyorsunuz. En azından, belki tekimdir ancak, benim için öyle. Kesinlikle öyle oldu.
Zira filmin kurgusu da bu şekilde. Öncesinde geniş bir hikaye yattığı ve finalden sonra hayatlarının devam edeceği belli ve siz öncesini en önceye, sonrasını, tee bugüne değin bilme arzusuyla yanıp tutuşuyorsunuz. Yanıp tutuşturuyor film sizi. Ama gelin görün ki bunu yapan, acayip yavaş bir tempoda, süzüle süzüle ilerleyen bir film yaptırıyor! Ne olursa olsun sakinliğini koruyan çiftlerimiz, tavırları da bunu pekiştiriyor. Onlara aşık oluyorsunuz. Onların evlerinde, onların kanepesinde kıvrılıp onları dinlemek, sabah akşam şarap içip onların öykülerini, yaşanmışlıklarını dinlemek istiyorsunuz.
Bir de hemen araya girip unutmadan söyleyeyim: filmin her şeyi gibi müzikleri de sizi sizden alıp gidiyor. Daha 8 Nisan'da çıkacak olmasına rağmen efsane olmuş durumda. Melodileri tanıyanlar listeleri hazırlamış bile. Sürekli fonda o çalsın, film ekranda paso aksın istiyor insan..
Bir de klasik vampir filmlerinden o kadar alışmışız, alıştırılmışız ki sürekli bir şeyler olacak, olay şiddete bağlayacak, kanlar oluk oluk akacak diye paso tetikte bekliyorsunuz ancak her şey o kadar sakin ki sizi o sakinlik, o olgunluk, o doygunluk deli çarpıyor..
Öff öff çok fena, yazsam daha çok yazarım :) en iyisi durayım da siz filmi izleyin ;)
Ancak bu film çok ama çoook farklı bir film çıktı. Hani weird derler ya aynen öyle.
(Zira Seth Meyers, geçen hafta NBC'deki programında Tilda Swinton'ı konuk ettiğinde, ne kadar orijinal bir vampir filmi, bugüne kadar gördüğüm en orijinali dedi ve sonuna kadar katılıyorum)
Hani öyle bir film izlersiniz konusunu ya da çekimini, bir şekilde bir tarafını çok beğenirsiniz, etkilenirsiniz ve 'evet ben bu filme taptım, çok sevdim' dersiniz ya işte bunu bu film için söyleyemiyorsunuz! O zaman ben neden mi beğendim dedim? İşte orası çok enteresan.
Ben filmin atmosferine, akışına, kurgusuna, alt metnine, yaratıcılığına, bu yaratıcılığın ve farklılığın özgünlüğüne bayıldım! Oldum olası bir vampir sever ve vampir makaleleri yayınlanmış ex bir doktoracı olarak ezelden beridir vampirli filmleri, dizileri çok severim. True Blood, Buffy, Angel, Vampire Diaries, Dracula ve niceleri ezbere geçmişimdir ancak bu hepsinden tamamen farklı, Tamamen ayrı bir dünya çiziyor. Gerçek dünyanın, yaşamın ortasında bir Truman fanusu içinde geçiyor, gerçek dünyanın ortasında kendi özel orta dünyasını yaratıyor.
Film, öykü, konu ne derseniz değil öyle naif, öyle özgün ki bu öykü kesinlikle gerçek diyorsunuz, o hissi sonuna kadar veriyor, aktarıyor, yaşatıyor, olsun istetiyor! Öyle ki film hiç bitmesin, bu bir BBG evi gibi olsun biz istedikçe dönüp bakalım, ekranda hep açık olsun, geçip geçip önünden izleyelim, onların yaşamı, hayatı, öyküsü hiç bitmesin diyorsunuz. En azından, belki tekimdir ancak, benim için öyle. Kesinlikle öyle oldu.
Zira filmin kurgusu da bu şekilde. Öncesinde geniş bir hikaye yattığı ve finalden sonra hayatlarının devam edeceği belli ve siz öncesini en önceye, sonrasını, tee bugüne değin bilme arzusuyla yanıp tutuşuyorsunuz. Yanıp tutuşturuyor film sizi. Ama gelin görün ki bunu yapan, acayip yavaş bir tempoda, süzüle süzüle ilerleyen bir film yaptırıyor! Ne olursa olsun sakinliğini koruyan çiftlerimiz, tavırları da bunu pekiştiriyor. Onlara aşık oluyorsunuz. Onların evlerinde, onların kanepesinde kıvrılıp onları dinlemek, sabah akşam şarap içip onların öykülerini, yaşanmışlıklarını dinlemek istiyorsunuz.
Bir de hemen araya girip unutmadan söyleyeyim: filmin her şeyi gibi müzikleri de sizi sizden alıp gidiyor. Daha 8 Nisan'da çıkacak olmasına rağmen efsane olmuş durumda. Melodileri tanıyanlar listeleri hazırlamış bile. Sürekli fonda o çalsın, film ekranda paso aksın istiyor insan..
Bir de klasik vampir filmlerinden o kadar alışmışız, alıştırılmışız ki sürekli bir şeyler olacak, olay şiddete bağlayacak, kanlar oluk oluk akacak diye paso tetikte bekliyorsunuz ancak her şey o kadar sakin ki sizi o sakinlik, o olgunluk, o doygunluk deli çarpıyor..
Öff öff çok fena, yazsam daha çok yazarım :) en iyisi durayım da siz filmi izleyin ;)
Comments
Post a Comment