Galateia / Madeline Miller..

İlk çıktığından beri listemde olan ve yazarı ‘Ben Kirke’ isimli kitabı ile tanıdığımdan beri hayran kaldığım için, yeni çıkacak eserini merakla beklediğim Madeline Miller’ın son kitabı gerçekten de düşündüğümden oldukça farklı çıktı.

Bir kere zaten sayfa sayısından ve kapağında 'bir öykü' diye yazmasından oldukça kısa bir hikaye ile karşılaşacağımı biliyordum. Ancak bir önceki iki kitabının tamamen mitolojik bir yapıya sahip olması nedeniyle bunun da hem o sebepten hem de kapağının tasarımı ve ismi itibari ile öyle olacağını bekliyordum. Evet içerisinde tabii ki mitolojiye atıf var* ancak Galateia bir mitolojik öykü olmaktan öte, çok daha fantastik bir hikaye olarak yer alıyor kanımca. Ve bir kere, dediğim gibi kısa bir öyküyle karşılaşacağımı biliyordum, ancak her sayfasının tamamen çizimlerle süslendiği adeta bir dizaynının olduğunu tahmin etmemiştim. (Belki biraz sürprizi kaçırmak gibi olacak ancak kaldı ki böyle kasvetli ve hüzünlü bir öyküyü, kısa da olsa ancak öyle narin çizimlerle çevirmek gerekirmiş kanaatindeyim.)

Gerçekten bir çocuk kitabı havasında ama kesinlikle bir yetişkin kitabı konusuna sahip. Dediğim gibi çizimli öykü kitabı diye düşünüp çocuğunuza, yeğeninize okumaya kalkmayın. Hikaye gerçekten çok ama çok orijinal bir yetişkin öyküsü demem yeterli olur. Zira her ne kadar fantastik/mitolojik bir kurgu desem ve öyle görünse de aslında bir trajedinin sembolik olarak bambaşka şekilde anlatılmasının söz konusu olduğunu rahatça anlayabiliyorsunuz.

Kısaca nev-i şahsına münhasır, modern, mitoloji kokulu ancak bence fantastik bir öykü olduğunu bilmelisiniz. 

Meraklısına: Sonradan öğrendim ki kitap zaten e-kitap olarak İnternetten yayınlanmış. Ancak sanırım bizde de olduğu gibi, sonradan tasarımcılar ile iş birliğine gidilerek böyle illüstrasyonlu şekli de pazara sunulmuş.

* Atıfta bulunulan mitolojik öyküyü, 'Yunan Mitleri' adlı kitaptan alıntılamak isterim:

Kral Belos'un oğlu Pygmalion, Güzellik Tanrıçası Aphrodite'ye aşık ol­ muş ve bu aşk onda bir tutku halini almıştı. Ne var ki Pygmalion, Tan­rıça ile beraber olmasının imkansızlığını da biliyordu. Bir gün Tanrıça'nın fil­ dişinden yaptığı heykelini yatağına alarak, ona yalvarmaya başladı. Bunun üzerine Aphrodite bu zavallı adama acıyarak heykeli canlandırdı. Pygmali­on, Galatea adını verdiği bu kadınla hemen evlendi. Paphus ve Metharme de bu aşkın meyveleri oldu. Pygmalion'dan sonra tahta geçen Paphus'un yaptığı evlilikten, Güzellik Tanrıçası onuruna büyük bir tapınak da inşa ettiği Kıb­rıs'taki Paphos şehrinin kurucusu olan Kinyras dünyaya geldi.

Aphrodite'nin Paphos'daki rahibesiyle evlenen Pygmalion, anlaşıldığı kadarıyla Tanrıça'ya ait beyaz kült-imajını (krş. 1 Samuel xix. 13) yatağında bulundurarak bu şekilde Kıbrıs'taki egemenliğini devam ettirmeye çalışmış­ tır. Eğer Pygmalion tahtını, Tanrıça'nın dünyaya getirdiği oğluna bırakmışsa, bu ona Kıbrıslıları ataerkil yaşam düzeni ile tanıştıran ilk kral olma unvanını verir. Bundan çıkarılabilecek bir diğer muhtemel sonuç ise, Pygmalion'un ay­nı torunu Kinyras gibi sekiz yıllık hükümranlık süresi sonunda tahtı varisine vermek istememesi ve Tanrıça'nın diğer rahibesi (tahtın varisi olması nede­niyle teorik olarak kralın öz kızı) -yeniliği sembolize etmesi amacıyla Met­harme ("değişim") adı verilmiştir -ile evlenerek bu süreyi uzatmaya çalışma­sıdır.

[Robert Graves, Yunan Mitleri, Çevirmen: Uğur Akpur, Say Yayınları, İstanbul, 2010; s. 275.]

“Sonra eskiden bana ne kadar iyi baktığını, beni ipeklere sardığını, çiçeklerle, mücevherlerle süslediğini, bana deniz kabukları ve renkli toplar getirdiğini, tanrıçaya her gece dua ettiğini anlattı yine.”

Comments