Kasiyer / Sayaka Murata..

Be Water Kafe bibliyoterapi kulübümüzün Aralık kitabı olarak Kasiyer’i okuduk. Kitabı alırken onunla birlikte Doğum: 1982 ve Vejetaryen isimli diğer Japon edebiyatı eserlerinin üçlü set hâlinde satıldığını gördüm. Ne mutlu ki geçtiğimiz birkaç sene zarfında önce Vejetaryen’i çokça adını duyduğum için ve sonra da Doğum: 1982’yi Muga Mag kitap kulübümüz kapsamında okumuş idim. Bu paralelde değerlendirdiğimde sanırım üçü arasında en çok bu Kasiyer kitabını beğendim.

Çünkü gerçekten inanılmaz sade ve tekil bir yaşam üzerinden, sistem eleştirisini bu kadar nokta atışı şeklinde yapması çok şaşırtıcıydı. 120 sayfalık böylesi küçük bir kitaptan bunu beklemediğimi itiraf etmeliyim. Geçen ay okuduğum (Muga Mag’de) çokça Annie Ernaux kitabı bağlamında bunun da bir öz kurmaca olup olmadığını bilemiyorum çünkü yazarın özgeçmişi bölümünde yarı zamanlı olarak kasiyerlik yaptığı da yazıyor. O yüzden bunu bir düşünmedim değil. Kaldı ki zaten kasiyerlik konusunda bu kadar çok bilgi ve değerlendirmeyi ortaya koyabilmesi için bir tecrübesinin olması da çok normal. Zira bir gereklilik şeklinde kendiliğinden ortaya çıkıyor kanısındayım. 

Tabi diğer yandan ‘normal’ nitelendirmesi kapsamında kurgulanan kitabın baş kahramanının yaşadıklarının gerçek mi, yoksa kurgu mu olduğunu bilemiyorum. Fakat dediğim gibi hele bir de gerçek ise, hem kendine dair öz değerlendirmesi hem de toplumsal ve kültürel değerlendirmelerinin çok daha kıymetli olması durumu söz konusu. Kısacası hazır bir oturuşta bitirilebilecek kadar nicelikteki bir kitap iken, eğer fırsatınız olursa okumanızı öneririm.

Meraklısına 1: Bir de son olarak yine Muga Mag kitap kulübü kapsamında birkaç ay önce okuduğumuz Klara ile Güneş kitabını da anımsatmadı değil. Oradaki robotik anlatıları burada bir gerçek insan üzerinden okumak, kanımca Kasiyer’in bir diğer çarpıcı niteliklerinden biri. Bu arada eğer o kitabı da okumadıysanız, önerebileceğim eserlerden biri olarak yer aldığını buradan da belirtmiş olmak isterim.

Meraklısına 2: Ayrıca kitabın içinde iki yerde geçen parazit kavramı bağlamında; biliyorsunuz, aynı isimli yani Parazit adlı (birkaç sene öncesine ait) ve en iyi film Oscar’ını sonuna kadar hak ederek almış (ki benim de açık ara favorimdi o dönem) bir film vardı. Aynı kültürden olan bir diğer sanat eseri olarak Kasiyer’de belirgin bir olgu olarak parazitle karşılaşmak çok manidar oldu. Ki bu kitaptaki parazit kavramına dair ifadeler de aynı şekilde, en az o filmdeki kadar vurucu ve etkileyici şimdiden söyleyeyim.

Meraklısına 3: Tabii ki Be Water Bibliyoterapi toplantımızda derinlemesine indik. Bu kapsamda aldığım birkaç notu buradan da paylaşmak istedim:

- Düşünce ve iletişimimizi ‘benmerkezcilik, sosyal iletişim ve dış baskı’ şeklinde sıralanan üçlü doğrultusunda geliştiririz.

- Ve seçilen mesleğe göre bu üçlünün bir tarafı daha büyük olabiliyor yani eksen herkeste kayabiliyor. Örneğin doktor ve edebiyatçı birininki farklı yönde gelişiyor.,

- Kitapta ‘market’ rahim metaforudur. O yüzden kitapta karakterimiz, kendini orada güvende hissediyor.

  • İşte o zaman farkına vardım. Yaşadığımız dünya ilkel çağlardan hiç farklı değil. Köyün işine yaramayan insanlar silinir gider. Ava çıkmayan erkekler, çocuk doğurmayan kadınlar... Günümüz dünyasına bak. Sürekli bireyselliğe vurgu yapılır ama köye aidiyet göstermek istemeyen insanların yaşantılarına karışılır önce, sonra zorlamalar gelir, en sonundaysa köyden kovulurlar. [s. 73]
  • Şöyle ki herkesin içinde normal insan adlı ütopik bir canlının rolünü oynayacaksın. O markette herkesin eleman adı ütopik canlıyı oynamasıyla aynı işte. [s. 75]

Comments