Tek Gerçek Sensin / Ayşe Sarızeybek..
Çok gecikmiş bir post ile karşınızdayım. Ancak hemen yazmaya girişecek olursam, ilk diyeceğim çok farklı ve vurucu bir kitap olduğu olur. Zira okumaya başladığınızda, yazarımız sevgili Ayşe Hanım’ın biyografisini okuyormusçasına hayat hikayesine dalı veriyorsunuz. Evet, yaşamına dair paylaştıkları sonuna değin tüm kitap boyunca bize eşlik ediyor ancak sonrasında, özellikle kitabın ortasına gelmenizle birlikte eser çok başka bir hâl alıyor.
Şöyle ifade edebilirim; yazarın kendi öyküsüne değinmesinin sebebi, çıktığı yolculuğa nasıl bir uyanıştan geçerek vardığını anlatmak için vuku buluyor. İşte ortasından sonra da yazar, okurunu uyanmaya davet ediyor. Uyanmamız için de olabildiğince çarpıcı vurgularla bizi adeta sarsıyor. En azından kendi adıma öyle oldu. Zira kendi çapımda ancak son 4-5 senedir yola çıkabilmiş olduğumu düşünüyorum. Buna rağmen kitapta öyle güzel bakış açıları ve anlatılar yer alıyor ki, bazı dönemeçlerden geçtiğimi varsayarak onlardan tetiklenmediğimi düşünürken, diğer yandan; işte o bazı yerlerde de öyle bir vuruş hissettim ki o zaman dedim ki kendime henüz o dönemeçleri geçememişim, kodlarımı biliyor olsam da henüz dönüştürememişim. İşte bu bağlamda da kitap gerçekten etkileyici oldu kendi adıma.
Kitabın hoşuma giden niteliklerinden bir diğeri ise bizim toplumumuza ve kültürümüze dair ifadelere, kavrayışlara ve düşünce döngülerine çok güzel yer vermesi oldu. O yüzden de yerli bir yazarın kişisel gelişim kitabını okumanın da böyle keyifli bir yansıması oluyor biz okurlar için. Zira olayı çok daha iyi algılayabiliyor ve kafanızda oturta biliyorsunuz. Örneğin ülkemizdeki henüz dönüşme uğramamış ataerkil toplum yapısı bağlamında kadının yerinin nasıl olduğunu bildiğimiz için, aktarılanlar hiç yabancı gelmiyor ve öyle köklerden gelen kişiler olarak, benzer düşünce kodlarına sahip olduğumuz için de yola çıkma noktasında bizi engelleyen bakış açılarına, kitabın satırları arasında rastlıyor ve rahatlıkla onlarla ortak noktalar bulabiliyorsunuz.
Aynı şekilde kendi özelimde de, başlangıçta tasavvuf felsefesine yakınlık duysam da kelimelerin içinden henüz çıkamadığım için ister istemez uzaklaşmıştım; yazarın da benzer bir tecrübeden geçtiğini görmek, nasıl bir yöntem izlediğini okumak bu anlamda çok aydınlatıcı oldu. Ayrıca yine aynı bakış açısı çerçevesinde öyle güzel bir apartman metaforu var ki kitapta, gerçekten çok beğendim. Özellikle o çokça aşina olduğumuz çakra sistemini, tasavvufun nefs mertebeleri ile bağ kurarak anlatıyor ki. Bununla da yetinmeyip bilinçaltının nasıl işlediğini (zihnin bilinci nasıl bir manipülasyona soktuğunu) öyle güzel bir şekilde özetliyor ki.
Diğer taraftan benzer şekilde içimizdeki eril dişil dengesine de kişinin fıtratını, yani kitabın çok güzel aktardığı gibi, herkeste farklı olabilen kimyası üzerinden irdeleyerek anlatıyor ve kafamıza çok güzel oturtuyor. Yine aynı şekilde; sevgi-güven-onaylanma, irade, bilinç, ruh algısı, enerji alanları, niyet X emek, meditasyon pratiği, aileden kendimize kodladığımız düşünce örüntüleri ve inanç kalıpları mefhumu, soru sormanın önemi, nefesin gücü akıl, titreşim ve benzeri pek çok kavramı da, üst üste altını çizdiğim üzere, oldukça sadeleştirerek bizlere sunarak tüm bu olgulara dair fulu bakış açılarını da bence çok güzel netleştiriyor.
Sonuç olarak yola çıkmaya niyetli olan gillerdenseniz, iyi bir başlangıç / rehber kitap olarak ilgiyle okuyabileceğinizi düşünüyorum. ‘Yok hayır yoldayım ama henüz başlarındayım’ diye düşünüyorsanız da bence ne kadar yol kat ettiğinizi ve bundan sonrasında nerelerden ilerleyebileceğinizi değerlendirme açısından yine ilgiyle okuyabileceğiniz bir kitap olduğu kanısındayım.
- Aslında her şey hayatın içinde özümüzle var olarak kendimizi gerçekleştirmek ve kader defterimizi irademizle yazabilmemizi sağlamak için tasarlanmışken, kendimizi var etmeye değil de sadece hayatta kalmaya odaklandığımızda, zihnin labirentlerine daha fazla mahkûm oluyorduk. [s. 162]
- Kendine uyanmamış, zihin dilini kendi içinde bulamamış birinin eğer eril yönü baskınsa hayatı kâr-zarar hesabına göre değerlendirmesi olasıdır. Kâr-zarar hesapçılar, zamanla ilkel menfaatçilere dönüşürler. Yaşanmışlıkların kattığı tecrübe, o tecrübelerden sentezlenmiş dersler onlar için çok da önemli değildir, sonuçlar önemlidir. Kimyanızda dişil yön baskınsa, sonuçlardan çok, yaşadığınız duygular sizin için belirleyici olabilir. Süreci yasarken, duygusal anaforlar içinde kaybolabilirsiniz. [s. 186]
- Zihin, alışkanlıklarımızı ezberler. Ezber tembelleştirir. Zihin, merak ettiği şeyin cevabını arar. Zihin, üzerinde düşüneceği konu arar. Zihin soru sorar, ayni zamanda sorgulamak da ister. Çünkü cevabı bulmaya programlıdır. Tüm bunları yaparken daha önce bilmediği bir şeyi görürse huzursuz olur. Cevap için uğraşması gerekecektir. Seni ondan uzaklaştırmak için kafanın içinde konuşur, kaygı üretir. Ve seni tekrar bildiği şeylere götürür. Bu, BİR LABİRENTTİR. [s. 190]
- Bilinçaltı, bilinçüstü, bilinçdışı, akıl, zihin derken aslında var olan tek bir bilinçtir. Tek ve bir olan bilinci kullanabilmemiz için önce bilinçaltından algılamaya başlayan zihin, dünyayı tıpkı maymun gibi öğrendikten sonra, eğitilirse bilinç düzeyinde algılamaya başlar, eğitimden vazgeçmezseniz üst bilinçten algılamaya geçerek, maymun zihninden insan bilincine dönüşmek üzere işlev görür. Zihnimizin, maymunların davranış özelliklerini taşıdığını bilirsek, onu boş bıraktığımızda aslına geri döneceğini de unutmamalıyız. Zihnimin ipini elimden bırakırsam, hızlıca beni tekrar karanlık labirentlere sokmaya devam edecektir. [s. 194]
- İradeyi nasıl güçlendirebilirim derseniz, burada artık bedenimizi de işin içine dahil edebiliriz. Bedenimizde ortaya çıkan arzular zaafa dönüştüğünde, irademiz zayıflamaktadır. Bedenimizdeki arzular, sevgi-güven-onaylanma anlayışımızdan gelir. Bu anlayışı bilinçaltı seviyesinde tuttukça bedenimde oluşan her duygunun esiri olmaya potansiyel bir adaydan başkası değilim. Bu kısmı biraz açalım.
SEVGİ ihtiyacımı SADECE bedenimin beğenilmesinden tatmin ediyorsam, sekse, giyime, güzel görünmeye, iltifatlara zaafım vardır.
GÜVEN ihtiyacımı SADECE iş, statü, evlilik üzerinden tatmin ediyorsam, işimi, statümü, evliliğimi yaşamımdan kaldırdığımda kendimi çukura düşmüş gibi hissederim.
ONAYLANMA ihtiyacımı SADECE mesleğim, sosyal ilişkilerim, fiziksel özelliklerim üzerinden tatmin ediyorsam kendimi etiketlerime zincirlemişim demektir. [s. 199]
- Zaaf mı ihtiyaç mı diye baktığımda, zihin algıma göre düşüneceğimden, kendimi kandırma olasılığım da çok yüksektir. Bunun ayırdına varabilmek, zaaflarım üzerinden eksikliğimi görmek, çok değerli bir farkındalıktır. Bizi ikinci üçgenimize, özsevgi-özgüven özonay üçgenine, özümüze taşıyacak olan bu ayırt noktasına gelebilmekse, dürüstlüğümüzle doğrudan ilişkilidir. ….. Zihnimizdeki düşüncelerimizin içerdiği duyguyu, bedenimizde hissederiz. Duyumsarız. Bedenimiz aracılığıyla duyumsadığımız duygularımızı gerçek zannederiz. Eğer hâlâ bilinçaltından algılayan bir zihne sahipsek, döngüsel duygular yaşarız. Bu durum bizi labirente çeker. Arayışımız her ne ise ona ilerlememize engel olur. [s. 200]
- Kendimden bakarak, kimseyi suçlamadan, seçimlerimi nelerin etkisiyle yaptığımı dürüstçe itiraf etmek, başlangıç noktamdır. [s. 202]
- ..... en baskın duygumuzun, ruhumuzun derin arzusu olduğunu da idrak ettim. Zaman içinde kaybolmayan, hep var olan ruhun en derin arzusu, manevi bir arzudur. Bu manevi arzuyu gerçekleştirmek, bizi maddesel dünyada huzura ve başarıya götürür. [s. 203]
- Geçmişte olmuş bir olayı hatırladığınızda:
Başınız ağrıyorsa düşünce yapınızdan,
Boğazınızda bir düğüm oluyorsa, ifade edemediklerinizden,
Göğsünüz sıkışıyorsa sevgi algınızdan,
Mideniz ağrıyorsa güç ve güven algınızdan,
Karnınız ağrıyorsa bilinçaltınızda tuttuğunuz duygulardan kaynaklanıyordur. [ss. 205-206]
- Hayat hikâyenin bağlantılarını çözdüğünde, zaten gitmen gereken yolu kendin göreceksin arkadaşım. [s. 207]
- Bilinçaltındaki hafızadan etkilenen zihnimizde gereksiz anıları boşalttıktan sonra, zaten yaradılışımızda verdiğimiz söz, dünyaya gelirken yaptığımız akit ne ise, hayat bizi olmamız gereken yere, gerçek kaderimizi yaşamaya doğru, tesadüf denilen rastlantısallıklarla kendiliğinden yönlendirir. [s. 210]
- Çabada, oldurmak için baskı vardır. Emek vermekte niyetin doğrultusunda elinden gelen her şeyi gönülden sonuna kadar yapmak vardır. [s. 211]
- Kaderin sisteminde önemi olan şey, neye katkı olduğumuz, bu katkıyı sağlarken de kendimizi önemli hissetme duygusundan özgürleşip iç dengemizi korumamızdır. Kişisel önem duygusu hepimizin düştüğü en güçlü tuzaklardan biridir. [s. 214]
- Aslında dip hallerimiz, ruhun kendini hatırlatma çabalarından başka bir şey değildir. [s. 216]
- Etiketlerimiz, özirademizin asalaklarıdır. [s. 219]
- Bütünleştiğin her etiketin, kendin zannettiğin şeydir. Oysa Sen, kimliklerle sınırlanamayacak kadar engin bir varlıksın. ….. Eğer sen, öz potansiyelini ortaya çıkarmayı istiyorsan, hayat hikayendeki ipuçlarını okuyarak zamanı kendin için kullanabilirsin. Önce ne istediğini, bu isteğin kaynağının özünden mi, yoksa egonu tatmin etmekten mi geldiğini dürüstlükle ayırt etmelisin. Bunun için kendine özel zaman ayırarak keşiflerine değer vermelisin. [s. 220]
Comments
Post a Comment