Kendime Notlar / Emilie Pine..
Yeni sezonumuzun ilk kitabı ‘Kendime Notlar’ ile karşınızdayım. Bu yaz kitapçıda gördüğümüz de daha dikkatimizi çok çekmişti ve ne zaman #MugaBookClub kitap kulübümüzün Kasım kitabı olarak belirlendi, çok sevindim. Kitabın ilk yarısında anlatılanlar gerçekten çok üzücü ve acıtıcıydı. Ancak özellikle ikinci yarısından itibaren (orada anlatılanlar da yine aynı şekilde hüzünlü ve acı verici olsa da) ortaya koyduğu düşünceler, kendi içinde yaşadıklarını anlatışı, analizleri (özellikle hem kendisine, hem topluma dair bakış açıları inanılmaz derecede nokta atışı değerlendirmeler şeklinde) beni çok etkiledi. Hele ki bir Kanamak ve Başka Suçlar isimli bölüm var ki akıllara ziyan.. muhteşem.. Aynı şekilde üniversite camiasındaki kadın akademisyenlere dair bölüm.. bir harika..
Zaten kitabın sonuna geldiğimde artık benim için gerçekten beğendiğim bir kitap olma vasfını çoktan kazanmıştı. Peki bu kitapta ne anlatıyor derseniz? Bu kitapta çağcıl dünyada bir kadın olmayı anlatıyor, hem de bu kadın olmayı onun çocukluğundan alıp yetişkinliğine kadar getiriyor. Kaldı ki anlattığı kadın, yazarın kendisi ve aşağı yukarı benim yaş grubumla aynı yaşlarda olan İngiliz bir kadın.
Düşündüğümüzde, (yani en azından kendi adıma söyleyebilirim ki) İngiliz kültürü veya İngiliz toplumunun sosyo-ekonomik statüsü düşündüğümüzde; çok daha ileri seviyede bir çocukluk-gençlik ve anlayışlı ebeveynlik hayatına maruz kalmış, yetişkin bir kadın okuyacağımızı düşünüyorsunuz, ister istemez. Ancak hiç de olayların öyle gelişmediğini şaşırarak okuyorsunuz. Şaka dedim ancak, vakti zamanında belki siz de denk gelmişsinizdir, Skins diye bir İngiliz gençlik dizisi vardı. Sadece 3-4 bölüm İzleyebildim. Çünkü daha fazla devam edemedim. Dayanamadım. Kasvetli, mide bulandırıcı ve çok hüzünlüydü o da. Dediğim gibi, o zaman da İngiliz gençliğinin durumunu görsel olarak o şekilde görmek şaşırtmış ve şoke etmişti. Kaldı ki bu kitabı da okurken, yazarın anlattıklarının o dizide karşılaştıklarımla birebir örtüştüğünü gördüm.
- Ve insan bu noktada, yeni nesiller için çok daha sağlıklı yaşantılar ve ilişkiler diliyor. Dilerim bunları görmek bize de nasip olur (bizim jenerasyona). Diyeceğim o ki, tam bir kadın kitabı ve de tam bizim kitap kulübüne uygun bir kitap olduğu kanısındayım. İlgili Zoom toplantımızı da, dolayısıyla iple çektiğimi belirtmeliyim.
- ….. duygusal radyoaktif serpintisinden kendimi koruma güdüsü arasında sarkaç gibi gidip geldim. Yalnızca kendime zarar verdiğimi, yıllar boyunca ona empati göstermeyi reddettikten sonra anladım. [s. 19]
- İçimdeki çocuğu itiraf etmek utanç verici. Öfke nöbeti geçirmek üzere olan bir çocuk gibi hissediyorum kendimi, tepinerek ebeveynimin dikkatini üstümde toplamak istiyorum. Özellikle çevreme bakıp diğer insanların yetiştirilme biçimlerinin onlara yük olmadığını fark ettiğimde utanıyorum. [ss. 110-111]
- Bu gerçekler ve onlara eşlik eden hikâyeler hâlâ zihnimde dönüyor. Onları yazıyorum. Tek bir yerde bu şekilde toplandıklarında etkileri de hafifler belki. Bir adım geri çekilip sayfaya, kendim ve ailem hakkında yazdıklarıma, bu aile hakkında, bizim ailemiz hakkında yazdıklarıma uzaktan baktığımda hem karmaşık hem basit bir hikâye buluyorum karşımda. Anlamayı belki de asla bırakmayacağım bu hikâyede, çocukluğumun nasıl geçtiğini anımsamaya çalışıyor, neler yaptığımı, neleri farklı yapsaydım daha iyi olabileceğini sorguluyorum. Annemle babam için hayatın nasıl olduğunu, neler yaptıklarını ve neleri farklı yapsalar daha iyi olabileceğini hayal etmeye çalışıyorum. Mutlu olduğumuzu anımsıyorum, üzüldüğümüzü anımsıyorum. Ayrı kaldığımızı ve birlikte olduğumuzu hatırlıyorum. Her şeyi hatırlıyorum ve her zaman benim ötemde olacak bir bütünün yalnızca parçalarını hatırlıyorum. [s. 112]
- Çünkü en büyük toplumsal utancın regl dönemleri konusundaki sessizlik değil, üretken olmayan kadın bedenini susturan ve gizleyen sessizlik olduğunu keşfediyorum. [s. 124]
- Bedenlerimizin arzulanmaz, kabul edilmez, normal olmadığını söyleyen bu fısıltı, aleyhinizde tezahürat yaptıran bir amigo kızla yaşamak gibidir. [s. 128]
- Kendimi sürekli yargılıyorum. Bu sürekli yargılama eylemi hayatım boyunca yaptığım en anlamsız şey. Bazen, daha gösterişli kadınların yanındayken —beyaz, Batılı, orta sınıf, heteroseksüel, cis cinsiyetli bir kadın olarak— yeterince “düzgün bir kadın” olup olmadığımı da sorguluyorum. Birdenbire “Ben doğru dürüst bir kadın mıyım?” diye soruyorum, bir kendime bir çevremdeki kadınlara bakıyorum ve onlarla boy ölçüşemeyeceğimi hissediyorum. Ve bir kadın olduğumu, hem de olması gerektiği gibi bir kadın olduğumu işte o zaman anlıyorum. Çünkü yeterince dişi olmadığım, arzulanır olmadığım, iyi olmadığım yönündeki bu paranoya aslında dişiliğin nihai iflası. Bu paranoya, kadınları denetlemenin yollarından biri. Kendimizi denetlememizin de önemli yöntemlerinden biri. [ss. 131-132]
- Sonra, ona ben olmadığı için ve ben olduğu için bazı özellikleri olduğunu, olağanüstü bir yanı, sevilmeye değer bir yanı, özel bir yanı, güzel bir yanı, hassas bir yanı, güçlü bir yanı, mücadele etmeye değer bir yanı olduğunu söyleyip güven verirdim. [s. 184]
- Profesyonel görünmek istemiştim. Güçlü görünmek istemiştim. Devam etmek istemiştim. Bu yüzden kenara çekilmiştim. Ki o da bir tür sessizlikti elbette. [s. 196]
- Üzüntülü olduğumu söylemek, tehlikeli ölçüde dişi bir tavır olacaktı. İşyerinde duyguları sergilemeye duyduğum antipatiyi inceleyince, duyguların —onları hissetmenin, göstermenin ve haklarında konuşmanın— yalnızca dişiliğin işareti değil, bir zayıflık işareti de olduğunu düşündüğümü fark ediyorum. Bir entelektüel olarak ciddiye alınmak için tüm bu duyguları, dişiliği, zayıflığı inkâr etmem gerektiğini içselleştirmişim. [s. 200]
Comments
Post a Comment