Külkedisi (La Cenerentola)..

Her zaman klasik eserleri ve de klasik temsillerini çok daha fazla sevdiğimi artık bugüne kadar anlamışsınızdır. Bu bağlamda da Külkedisi’nin farklı bir versiyonu seyredeceği düşünerek izlemeye başlamış olsam da bu kadar modern bir versiyonunu izleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Ancak öyle böyle bir modernlik değil yani tam bir pop art Külkedisi vardı karşımda. Zaten sonradan öğrendim ki Türkçesini her ne kadar Külkedisi olarak çevirseler de aslında sahneye konan eser bizim bildiğimiz Külkedisi’nden tamamen farklı bir konuya sahip bambaşka bir eser imiş: La Cenerentola
Yani siz hiç bunu Külkedisi olarak düşünmeyin olay tamamen yabancı isminde geçen (yani asla Külkedisi ismi taşımayan) bambaşka bir opera. Ne olduğunu yanlış anlamaya mahal vermemek adına bulduğum metni olduğu halini alıntılayarak buraya aktarıyorum:
“La Cenerentola operasını ünlü İtalyan yazar Jacopo Ferretti’nin özel olarak yazdığı libretto’ya (şarkı sözlerine) dayalı olarak G. Rossini besteledi. (Rossini 1815-1823 yılları arasında 20 opera besteledi.) Eser ilk olarak 1817 yılında İtalya’da sahnelendi. Neşeli bir drama olan Külkedisi’ni İstanbul’da Yekta Kara sahneye koydu. Yekta Kara cesur bir yaklaşımla eserin orijinalliğini koruyarak mekânı, giysileri, koreografiyi ve yaşamı günümüze taşımış. Sahne dekorunu Efter Tunç, Roy Lichtenstein’in (1923-1997) pop-art çizim ve renkleriyle düzenlemiş.”*
Dolayısıyla da tam beklediğim gibi bir eser çıkmadı karşıma ve pop art tarzını da kendime yakın hissetmediğim için beğenerek izlediğimi söyleyemeyeceğim. Ancak tabii ki ortaya konan büyük bir emek ve çaba var, onu da tabii ki taktir ediyorum ve alkışlıyorum. Diyeceğim o ki; siz benden farklı olarak bu tarz eserleri seviyorsanız ve Rossini’nin operasını da hali hazırda biliyorsanız, bu Süreyya sahnesi temsilini de keyifle izlersiniz kanaatindeyim.
* https://www.milliyet.com.tr/amp/yazarlar/gungor-uras/sureyya-da-kulkedisi-1830656



Comments