MedCezir / Adil Yıldırım..

Ve Adil Bey’in 3. ancak serinin ikinci kitabı yani Gecede Saklı Yalnız Aşklar’ın devamı olan MedCezir’i de nihayete erdirmiş oldum. Dolayısıyla devam olması noktasında, karakterimiz Bora’nın maceralarının devamını okumuş oldum. Aslında diğer kitabın sonuna geldiğimde, MedCezir’de olabileceklere dair kafamda çok başka şeyler belirmişti. Gelin görün ki Bora Bey’imiz! :) durumu biraz daha uzatmak niyeti taşımış! Bu nedenle de beni inanılmaz sinirlendirdiğini itiraf etmeliyim! Hatta anlattığı bazı detaylar, daha önce duyduğum ve duyduğumda beni delirttiği yetmemiş gibi her hatırladığımda da aynı dellenmeye yaşatmış bir durumu hatırlattığı için çok mu çok çıldırttı beni. Gıcık etti. (daha başka olumsuz sıfat-yüklem kullanmak istemediğim için burada kesmem en sağlıklısı sanırım :/ ) :)
Bu arada kitabın, kendi adıma en güzel sürprizi; Milano’da geçen bir sahnede Old Fashion adlı kulübün geçmesi oldu. Kitapta da dendiği gibi, oranın en popüler klasiklerinden biri olduğu için, vakti zamanında Erasmus iken Milano’da gittiğim bir MEDIALUM konferansı sonrası bizi de grupça götürmüşler ve acayip iyi vakit geçirmiştik. E tabii instagram’ı swarm’u geç iphone bile piyasaya çıkalı iki ay olmuştu o zaman. O yüzden oradan kalan tek hatıram eski usul bir dijitalle çekilmiş kareler. Şimdi bu kitaptaki atıfla o akşamı hatırlamak da inanılmaz keyifli oldu. Adil Bey’le kucak dolusu teşekkürler olsun.. :*
Sonuç itibariyle, diğer kitaplarda da sevdiğim unsur olarak bunun da İtalya’yı kendine mekân edinmiş olması niteliği, ayrıca da yine ve bu sefer niceliği artmış olarak maceralarının! arasına ilişkilere + kadın-erkek zihnine dair açıklamalar ile spiritüel açıklama-anlatımlara da yer verilmiş olması kendi adıma kitaba keyif ve okunasılık katan unsurlar oldu. Ancak gelin görün ki, diğer devam kitapta (evet şükürler olsun ki bir devamı gelebilecek şekilde nihayetleniyor hikâyemiz ;) ) Bora yine bildiği yoldan giderse çok pis dalıcam :) ve küsüp okimicimmm :)
Ve Adil Bey’e özel bir sorum olacak: Şu an, kanalınızda son yayınladığınız eski patronunuz Annabella’yı anlattığınız videoyu izledim. Adil Bey yoksa tüm anlatılanlar gerçek ve siz Bora mısınız??? (ben şok!)
  • Aslında aşk öpüşmeyle başlar. Öpüşmek, sevgilinin ruhuna temas ettiğin ilk andır. O ilk anda, o ruhun senin için tanıdık veya yabancı olduğunu anlarsın. [s. 12]
  • Belki de aşk, birbirinin ruhunda kaybolmak demekti; kendini yeniden bulmak için. [s. 12]
  • ..... ama aşka düşen insanın gözü hiçbir şeyi görmez... Elena’nın bakışlarıyla karşılaştı ruhum ve derin anlamlarında kayboldum bir an; "Benim çaresiz koridorlarımda yürüyecek kadar cesaretin var mı senin?" diye soruyordu bakışları, "Yatak odamda saklamıyorum o duyguları, eğer benimle yatmak istiyorsan, eğer tek amacın buysa benim hayatımda yerin yok. Bakışlarıma sığmayan ruhumu kucaklayacak kadar sevgi yoksa ruhunda, bedenime asla sahip olamazsın..." [s. 13]
  • ..... uzun zamandır onun teninin kokusunu çok özlemiştim. Bir kadının kokusu kullandığı parfümden bağımsızdır. ... Kendini teslim ettiğinde bu aşkın kıymetini bilen erkeğe, ruhunun kokusunu yatağa getirir.  Bir erkek için en tahrik edici koku; kadının ten kokusudur. Başka hiçbir kadında bulamayacağı koku, o kadının parmak izi, çıplak teninin kokusudur... [ss. 19-20]
  • ..... sadece keyif almaya yönelik ilişkiler... Henüz kendi ruhuyla yüzleşmemiş her erkeğin rüyasıdır... Sadece keyif almayı amaçlayan bir ilişki tarzı sadece zevki ve sefayı içerir; iki insan birbirini yoracak veya sıkacak hiçbir davranış biçimi üretmezler, içinde süzüldükleri andan keyif almak dışında hiçbir amaçları yoktur. [s. 20]
  • Keyif adamları yalnızlığı tercih ederlerken aslında sorumluluktan kaçarlar. Bir çocuğun sorumluluğu, bir kadını mutlu etmenin sorumluluğu, eve erken gelmenin sorumluluğu ... ağırlığı altında ezilirler. [s. 20]
  • Elena'ya mesaj attım: "akşam kaçta ve nerede?" "Old Fashion yapalım istersen, mekanı bilir misin?" diye cevapladı mesajımı hiç vakit kaybetmeden. Bildiğim bir mekandı. Üniversite yıllarımda Milano'ya geldiğimde uğradığım gece kulübü belli ki halen tercih ediliyordu. [s. 50]
  • Onu deliler gibi özlemiştim fakat ısrarla zor adamı oynuyordum. ..... Bir erkeğin savunma mekanizması devreye girdiğinde duygularına engel olabilir, kadınlar kadar duygu odaklı değildir ve kendisine engel olur. Oysa bir kadın sevdiği zaman, tüm dünyayı yakar, her şeyi ardından bırakır ve büyük bir aşkla o adama, sevdiğine koşar. İki cins birbirine bu kadar zıt olabilir mi? Oluyor işte... [s. 66]
  • Bir erkek, ilacını bilir, ihtiyacı olanı çok iyi bilir; belki bunu erteleyebilir ya da geçiştirebilir ancak tüm varlığını saran bu duygunun özünü asla değiştiremez. [s. 67]
  • Kadınlar bunu bilmezler; erkek önce kendi ruhunda verir savaşını. [s. 67]
  • İşin gerçeği şudur ki, kimi erkeklerin istediği bir başka beden değildir, sadece onu sahiplenecek ve yeniden kendisini erkek gibi hissetmesini sağlayacak, üstesinden gelemediği sert dalgalardan onu kurtarıp hayatında dalgasız bir denizi ona sunacak bir kadın arar. Ruhundaki huzuru ona sunabilecek kadına esir olur. Bazı kadınların erkekleri zarafetleriyle elde etmelerinin sebebi budur. Zarafet sakinliği getirir; sakinlik huzuru ve huzur da erkeği kadının ayaklarına kadar getirir. Bazı kadınlar bu gizli formülü bilirler; zarafet... Ne olursa olsun üsluplarını bozmazlar, kendi kalitelerinden ödün vermeden ve asla gergin bir ortam oluşturmadan bir ilişkiyi yönetmeyi çok iyi bilirler. Onlar, erkeklerin ne kadar çocuk, ne kadar yönlendirmeye muhtaç olduklarını çok küçük yaşlarda öğrenmişlerdir. Onlar bilirler ki erkek binlerce yıldır güncelleme yapılmamış bir varlıktır ve mağara döneminden bu yana aynı kafayla ilişkisini veya evliliğini sürdürmeye devam etmektedir. Bunu fark eden bazı kadınlar, erkeği değiştirmeye çalışmak yerine, bir takım sivri uçlarını incelterek onu kendi hayatına uyumlu hale getirirler. Belki de kadınların erkeklerle binlerce yıllık ilişkisinde yapılabilecekler listesinde yer alan en akıllıca yöntem budur; kim bilir? [s. 68]
  • Her erkeği hesaplaşmaya götüren en az bir kadın vardır. [s. 69]
  • Bazen bir erkeği en çok korkutan mutluluktur. Her an bozulabilecek bir mutluluk, her an sona erebilecek bir film gibidir. ..... Ne kendi ailende öyle bir sevgi gördün ne de bir başka kadın sana o mutluluğu yaşattı. Bazı erkeklerin çaresizliği çocukluklarına değil, kendi ruhlarındaki en derin karanlığa kadar gider ve hiçbir kadın o noktaya kadar inmemiştir daha önce. Oysa günün birinde doğru kadın, o adamın karanlığına uzanır ve oradaki tek ışığı, mutluluk ve huzur ışığını aniden yakıverir. Adamın kendisini sakladığı ve ciddi ilişkilerden kaçmasına neden olan o karanlık odadan çıkartır adamın çaresiz ruhunu ve onu yeniden mutlu eder; eğer aşk bir hayat öpücü değilse başka nedir ki? Aşktır insanı yaşatan, insan ruhunu ayağa kaldıran, bir erkeği yeniden hayata döndüren. Aşktır sonsuz dalgalara boyun eğmeden uzakları keşfetmek isteyen, hayat ateşiyle yanıp sönen ve asla kendi ruhundan taviz vermeyen. Hayatın anlamıdır aşk ve son duraktır ruhumuzdaki. [ss. 69-70]
  • Bağımsızlık hissi; hiçbir yere bağlı olmamanın dayanılmaz hafifliği neden bu kadar çekicidir? Bekarlık neden sultanlıktır? Çünkü kimi erkekler sevildikçe özgürleşirler, daha öncesinde tanımadıkları bu duyguyla ayakları yerden kesilir ve uzaklarda daha fazla mutluluk var mı diye merak etmeye başlarlar. Tıpkı, hayatı boyunca eli para görmemiş bir adamın aniden çok para kazanınca sürekli daha fazlasını kazanmaya çalışması gibi. Elindekiyle yetinmeyi bilmez ve sonunda elindekini de kaybeder. Hangi erkek çocukluğunda adam akıllı sevgi görmediyse, o erkek sevginin hakkını veremez. Anlamaz sevgiden. Tanımadığı bu duyguyu kabullenmekte zorlanır. [s. 217]

Comments