Dunkirk..

Şimdi efenimmm, yönetmen Christopher Nolan olunca ben zaten bi durdum orada. Fragmanı izlediğim de bi daha bi durdum. Önümüzdeki Mart’ta verilecek olan Oscar’larda da (en iyi film ve en iyi yönetmen dahil) 9 adaylık alınca da iyice bi durdum. Nefesini tuttum. Ve izlemeye başladım. Ee noldu, sen sonucu söyle derseniz, iyi film derim. Ama böyle dolu dolu bir ‘iyi’ film söz konusu.
Bir kere şansınız varsa kesinlikle IMAX’te izleyin derim. Zira çekimler o kadar iyi, açılar o kadar manyak ki küçük ekranda bile bana bu kadar klostrofobik IMAX etkisi yarattıysa, 3D salonda düşünemiyorum.
Ve hemen lafı gelmişken söyleyim; böyle uçaktı, hele ki denizdi gemiydi, klostrofik sıkıntılarınız varsa dikkatli izleyin ya da olmadı pas geçin derim. Çünkü gerçekten ben, farkında bile olmadan, nefesimi tuta tuta kasa kasa izledim. Aslında bu filmden çok daha heyecanlı, aksiyonlu, çok daha gergin filmler izledim, tabii ki var. Hatta onların yanında bunun çok dolambaçlı bir konusu yok. Ancak harbiden (ödülü hak eder hakkıyla bence) adam öyle bir çekmiş, müzik olayını da meşhur Hans Zimmer amcama öyle bir teslim etmişler ki (sırf o arka fondaki müzik bile yeter) böööle kasıp duruyorsunuz kendinizi aynı filmdeki askerler gibi. Yani insanlar nasıl çekiyor, nasıl kurguluyor da bizde böyle bir his oluşturabiliyorlar insan hayret ediyor.
Anlayacağınız üzere kamera, açı, çekim vd ile müzik bile yeterken, amcam bir de tutmuş (tabii ki modelleri de kullanılmış ama) tonla uçağı ve gemiyi, gerçeklerini kullanarak filme katarak (müzeydi, orduydu her bir yerler seferber olmuşlar adam için.. ee kolay olunmuyor bir Nolan amca) öyle bir gerçekçi ortam yaratmış ki helal demek ‘must’ oluyor :)
Filme dair birkaç söylemek istediğim diğer nokta ise:

  • Killing of a Sacred Deer’daki veledi görmek çok mu çok sinir bozucuydu. Şahsen en azından benim için, çocuğa o tip öyle bir yapıştı ki artık ben her yerde (meleği bile oynasa) irite oluyorum tövbe estağfurullah.
  • Sahilde askerlerin, gerçekten öyle, eli kolu bağlı kapana kısılmış, kıyıda kurbanlık koyun gibi dizili hâlleri gerçekten çok içime oturdu. Çok üzücüydü. Allah kimseyi öyle bir çaresizlikte bırakmasın.
  • Minik tekne sahibi amcamın, “madem benim yaştaşlarım dikte etti, niye çocuklar gitsin ki” dediği an çok ama çok vurucuydu. O da içime oturdu.
  • Bir de o minik teknelerin ufukta, ‘lan yoksa düşman gemileri geliyo’ diye umudu tüketirken belirmesi çok mu çok iyiydi. Ona da bir helal çaktım. Ahan da dedim ordunun çağrısına hepiciği uymuş, vay be.
  • Tabii ki hem battaniye kuyruğunda hem trende o askerin dedikleri (‘sadece hayatta kaldık’) ve mahcup tavırları da çok hüzünlüydü. O hüznü bizde yaşatacak kadar gerçekçi aktarabilmeleri de ayrıca çok etkiliydi.
  • Diyeceğim o ki, Nolan amca kesin toplar ödülleri. Onun için siz şimdiden izleyin ki, ‘ayol ben onu çoktan izlediydim’ deme şansını yakalayın ;)

Not: Bizde esas ne kahramanlık öyküleri vardır, buna 1500 basan da bir Nolan çıkmıyor ki yaşatsın, cümle âleme göstersin :( insan üzülüyor be dostum, yazık :(

Comments