Tam yerinden Altın Küre notlarım..

Bu seneki Altın Küre Ödülleri’nin benim için tek ve en önemli farkı, ilk yapıldığı yerde ve gerçekleştiği zaman diliminde, canlı canlı izlemekti. İlk defa gece uykusuz kalmama gerek kalmadan, keyifli keyifli, ablamla akşam yemeğimizi yerken ödüllerinin dağıtımını izlemek, eş zamanlı tweet’leri takıp etmek ve tweet etmek, orijinal reklam aralarını seyretmek çok ama çok eğlenceliydi. Törene dair fikirlerimi ve notlarımı, görseller eşliğinde şu şekilde sıralayabilirim:
Hemen ama hemen belirtmeliyim ki, programın sunucusu İngiliz Ricky Gervais’in Tom Cruise’a atıfta bulunduğu gün gibi açık olan esprisi! Resmen ağzımın kocaman açılmasına sebep oldu. Bruce Willis’e sözü ise bence çok saçma ve anlamsızdı. Ona karşılık olarak Willis’in cevabını ise ayakta alkışladım. Helal olsun. Ben olsam nutkum tutulur, (klasik) moralim bozulur ve ne diyeceğimi bilemezdim. Ama o bu kadar iyi bir cevap verebilirdi kanımca.
Kıyafetlere gelince; zümrüt yeşili manyağı biri olarak pek tabii ki Angelina Jolie'in Atelier Versace imzalı olduğunu öğrendiğim elbisesine bittim. Belki de elbise kırmızı veya başka bir renk olsaydı o kadar beğenmezdim ama hem yeşil hem parıltılı olunca gerçekten çok sevdim.
Zaten daha önce, Şubat 2009’daki Oscar törenlerinde taktığı, yine zümrüt yeşili olan Lorraine Schwartz tasarımı küpelerine deli aşık olmuştum. Hala da onun (pek tabii) taklidini arar dururum...
Ee aynı renk sebebi temelli olarak Catherine Zeta-Jones'un Monique L'Hullier elbisesine de hayran kaldım. Kumaşı her ne kadar annemizin zamanındaki o ağır mı ağır, üstü dikiş geçme işlemeli yorganlarının ön yüzünü andırsa da, ben 18. yy. kabarık etek delisi biri olarak bu açıdan da elbiseye tapındım. Ama gel gör ki Catherine Zeta-Jones'un o hep aynı bakış ve havasına bir türlü alışamadım ve hoşlaşmadım. Hep ama hep aynı..
Aynı şekilde ve daha da abartılı durum ise Jennifer Lopez’e ait bence. Tülleri, taşları sevmem sebebiyle beğendiğim Zuhair Murad elbisesi dışında sanırım genel anlamda, Meksikalı kadınların ne olurlarsa olsunlar üzerlerinden atamadıkları bir rüküşlük havası var. Bakış, tavır, taşıyış.. bir şekilde gitmiyor ve elbise ne kadar iyi olursa olsun kalmaya ve yapışmaya devam ediyor sanırım..üzgünüm ama bu böyle..
Bakış deyince, hemen demeden geçemeyeceğim, A. Jolie’nin, Seda Sayan gibi, her daim biri onu fotoğraf çekecekmiş gibi bakması, hep bir poz havasında olması, normal halinin bile hep poz modunda olduğu şüphesine bana gark etmesi bence çok sıkıcı... Tören boyunca paso dudak parlatıcısını yenilemesi ve sanki The Tourist bağlamında J. Depp’le yakınlaştığı dedikodularını kör közüm parmağına olaraktan yalanlamaya çalışma şeklindeki klişe kocaya yakınlaşma/ilgi yapma hareketleri bence çoook geyikti.. Hep marjinal bir havası varmış izlenimine (Haiti’ye yardım, başını örtüp oralara gitme, evlat edinme, çocukları ‘her şey serbest’ yaklaşımıyla büyütme, dövmeler, biseksüellik demeçleri vb. kaynaklı) hiç uymadı bence...
Tavır ve bakış bağlamında bir diğer notum ise Mad Men yakışıklısı Don Draper’ın bu kadar mı şımarık olur bir erkek izlenimiydi! Tamam dizi de zaten her şeyleri kal...mış izlenimini kurgusal bağlamda kabul ettik ama bunun meğersem gerçekte de böyleymiş olgusu çok fena oldu, fazla geldi bana. O şımarık gülüşler, bakışları, eşine olan vıcık ilgisi, buraların en yakışıklısı benim edaları vb. içimi daralttı, kusasımı getirtti...
Mad Men değince hemen Mad Men kadınlarına da değinmeden edemeyeceğim. Betty Draper’ın (January Jones) hali neydi diyerek başlıyorum...Bir dekolte, böyle güzel göğüslerde bu kadar mı kötü durur, bu kadar mı avam kaçar, aman Allah’ım.. çok ama çok iticiydi. Hiç yakışmamış. Tamam Versace iyi niyetle yapmış ama bence bu sefer sorun elbiseyi taşımada..
Elisabeth Moss ise Dona Karan elbisesiyle bence en şık ve zarif Mad Men kadınıydı. Her ne kadar dizide Betty’nin giysilerini beğensem de bu sefer Moss onu geçti...
Christina Hendricks’in Romona Keveza imzalı elbisesine bir şey dememe gerek yok sanırım. Hem dizide hem gerçek hayatta artık tarzının aynı avamlıkta olduğunu anladık, onu da öyle kabul ettik!.
Şovu canlı veren NBC kanalının ertesi günü yaptığı Insider moda eleştirisinde en iyi giysi seçtiği Halle Berry’nin Nina Ricci imzalı elbisesi de benim fikrime göre oldukça güzel ama en iyi olmayı da hak edicek şahanelikte ve orijinallikte değildi.
Ancak ikinci gecenin en iyisi seçtikleri Scarlett Johansson’ın Elie Saab elbisesi bence ondan çok daha güzeldi. Bir peri kızı, prenses edasında olan ve Johansson’ın da o edayla taşıdığını düşündüğüm bir elbiseydi..
Diğer beğendiğim son 4 elbisenin ilki ise Nicole Kidman'ın beyaz Prada elbisesi oldu. Bence onun o mavi kan haline ve tavırlarına çok iyi uymuş ve yine bu havadaki elbiseyi bu anlamda güzel taşımıştı.
İkincisi Jane Fonda.. Bu yaşına rağmen (1937 doğumlu) böylesi zarif ve yaşına yakışırlığın en şık noktasında olabilmek bence çok zor. Georges Hobeika Fall 2010 koleksiyonundan bir elbise olan giysisi, bence omuz kesimi ile bir harika olmuş. Kollardaki o şerit şeklindeki ışıldı, uzun eteği ve bu mükemmel bütünü tamamlayan aynı şekilde yaşına yakışırlığın en tepe noktasındaki saç kesimi-modeli tabiri caizse cuk oturmuş..
Üçüncüsü ise Natalie Portman'ın Victor&Rolf elbisesiydi. Oldu molası beğendiğim, samimi ve sıcak bulduğum Natalie P’ın ancak yandan ve yakın bakıldığında belli olabilen minik hamile karnı ise çok sempatikti. Elbise de bence havasına çok yakışmıştı.
Son favorim ise gerçekten en beğendiğim elbise olan Olivia Wilde’ın Marchesa elbisesi oldu. o parlaklık, ışıltı, tütü, kabarak etek aldı götürdü beni. Bayıldımmmmmmmmm... renk de tam en sevdiğim kahverengi. Kahverenginin bu en güzel tonuyla altın sarısının mükemmel uyumuna diyecek söz bulamıyorum.....
Son olarak eklemek istediğim 3 detayın birincisi, Megan Fox'ın Armani Privé elbisesine dair. Neden bilinmez görür görmez bana Gossip Girl’in 4 sezon açılış bölümü Belles de Jour’da Serena van der Woodsen’ın giydiği o muhteşem George Chakra Spring 2010 Couture Swarvoski Cage Corset elbiseyi hatırlattı. Ona tapınmıştım ama Fox’ın Armani modeli için aynı şeyi söyleyemeyeceğim..
İkincisi ise şu son dönemin en ünlü ufaklığı Justin Bieber’a dair. Bence tam yaşına yakışır, ince kravatı ve takım elbisesine böylesi genç işi sportif Converse tipi bir ayakkabı giymesi harika olmuş. Kim düşündüyse helal olsun derim...
Üçüncü ve son notum ise Helena Bonham Carter... Bellatrix Lestrange karakterinin uzantısı çiçek baskılı, karakteri gibi çılgın olan tasarımcı Vivienne Westwood imzalı elbisesi bence tam onluk olmuş. Daha önceki filmleri Sweeney Todd ve Alice in Wonderland’te de çatlak bir tipi canlandıran, ona göre kostümleri süper taşıyan ve gerçekte de sankim öyle giyinmesini seven bir kadın olarak Harry Potter sonrası (her ne kadar adaylığı The King’s Speech filmine dair de olsa) tarzını bu şekilde devam ettirmesi bence çok hoş. Diyorum ya bu elbise, ikisi farklı renk olan ayakkabıları ve saç modelini ondan başka hiç kimse taşıyamaz, giyse de yakıştıramazdı.
Böylelikle, yapıldığı Beverly Hills Oteli’ne yarım saat mesafedeki bir hastanenin ekranından izleyerek 2011’in ilk ödül törenine dair notlarımı bu şekilde sonlandırıyorum. Darısı Oscar’ların başına...

Comments

  1. neredeyse her moda blogu golden globe kırmızı halıyla ilgiili haber yaptı ama seninki kadar ayrıntılı ve güzelini görmedim, blogun çok güzlemiş yeni keşfetmemm yazık, izleyicinim, benim de blogum var beklerim:)

    ReplyDelete
  2. guzel sozlerin icin cok ama coooooook sagol....beni nasil sevindirdin anlatamam....cok mutlu oldum...takipcim oldugun iicn de cooook sagol.....ben de senin bloguna baktim simdi..adi gibi kendi de cooooook guzel.......ozellikle topuz seven ve yapan biri olarak:) topuz postunu cok sevdim..ellerine saglik......:http://goncaninsepeti.blogspot.com/2011/01/top-knots-topuzlar-en-tepeden.html
    opuyorum kocamnnnnn

    ReplyDelete

Post a Comment