Prensesin Uykusu..
Bence ne fragmanı seyredin, ne konusunu okuyun, hele eleştirilere / görüşlere göz ucuyla bile bakmayın/dinlemeyin/izlemeyin/okumayın.. Sadece gidin, biletinizi alın ve yedinci sanatın o keyifli koltuklarına oturup sinema dünyasının akışına kendinizi bırakın.. Bırakın ki kendinizi, filmin içine girebilesiniz, onun âlemine adım atasınız ve Prensesin Uykusuna dâhil olasınız...
Her filmi ile içinizde bir yere mutlaka ama mutlaka dokunan ve içinize bir şeyler ‘oturtan’, tam karnınızın ortasına koca bir taş bırakıveren Çağan Irmak yine bizi o keyifli hayaller âlemine, Çağan’ın harikalar diyarına götürüyor. Dizisi ve Ulak adlı filmi hariç tüm filmlerini zevkle, keyif alarak izlediğim yönetmen bence yine beyazperdeye yakışır bir iş çıkarmış.
Her ne kadar size de önerdiğim gibi konusuna dair hiçbir şey öğrenmemek adına çabalasam da, iki gün önce Sevin Okyay’ın Radikal’deki yazısına ne yazık ki maruz kaldım. Ne yazık ki diyorum çünkü okuyup çok eğlenceli, sempatik, neşeli, sevinç dolu bir çocuk filmi olduğu iddiasına maruz bırakıldım ve dolayısıyla etkisinde kaldım. Bu nedenle de o niyetle, ya da niyet demeyim mecburi bir beklenti içerinde gittim. Ancak tamamıyla farklı bir filmle karşılaştım.. Sonuçtaysa, türü konusunda yanılgıya düşsem de muhteşem bir filmle karşılaştım...
Tüm karakterlerin rollerine bu kadar cuk oturmaları mı desem, göz yaşları arasında güldürme başarısına mı desem (ki benim için bu çok zor ve az bulunur bir nimet), Genco Erkal’ın oyunculuğuna, hüznüne, espri anlayışına, keyfine mi desem, Aziz’in muhteşemliğine, Mona Lisa ifadesine, mükemmel bir animasyonla bizi şahit kıldığı ve kifayetsiz bıraktığı acısına mı desem, Seçil’in her şeye rağmen gücünü koruduğu kaderine mi, Peri Kadın’ın başta kanat esprisi olmak üzere kahvaltı-çocuk-Redd (başka ipucu yok:)) komedyasına mı, ahtapot ve canavar çizimlerinin gerçeksiliğine mi desem, yoksa Redd Grubunun inanılmaz müziklerine ve ritmine mi desem bu filmi harika kılan bilemiyorum..ama sanırım hepsinin bir bütünü oluşturması demek zaten doğal olarak kendini koyuyor ortaya..
Son olarak da, FikriMühim ile birlikte, film öncesinde hatta yapımı sırasında başlayan iş birliğinin bizi salondan çıkışta yakalayıp devam eden aktivitesi, filmin büyüsünü ve orijinalliğini çok da iyi kanıtlar bir nitelik sergiliyor. Öyle ki, film daha tamamlanmadan afişinin alternatifleri arasından Türkiye’de bir ilk olarak halka sorularak belirlenmesi; bunun yanı sıra birkaç hafta öncesine kadar bağlantısı ifşa edilmeden ‘Kaderi Değiştirebilir Misiniz?’ forumu ile filmin özüne gönderme yapılarak bir meraklandırıcı sosyal ağ paylaşımı içerisine girilmesi ve bu paylaşıma giren FM’leri (19 Kasım’da) asıl gösterim tarihinden çok önce bir ön gösterim ile filmle buluşturmaları, buluşturmanın takibinde filmin anahtar objesi olan günlüğün izleyicilere hediye edilmesi bence gerçekten ama gerçekten çok büyük bir takdiri hak ediyor. Böylesi özenli, orijinalliği olan, ince düşünülmüş, etkileşimi kuvvetli, bağlantısı havada bırakılmayan, gerçekten özneyle nesnenin arasında güçlü bir ilginin kurulduğu etkinliklerin olması bence filmi çok daha başka bir yere koyuyor (sözde benzerlerinden)..
Hele hediye edilen günlüğün, bildik günlüklerden olmaması işi çok daha değerli kılıyor.. Zira, kapağını açar açmaz sizi filmin ana tema müziğinin videosunun yer aldığı bir DVD karşılıyor. Klasik bir günlük sayfası görüntüsünün ise Aziz’in filmde kaleme aldığı günlük yazısının birebiri ve akabinde Prensesin iki günlük yazısının aynısı ama fark edenlerin fark edebildiği bir gizem içinde sunumu ile orijinalliğine kavuştuğu çok güzel bir sürprizle arz-ı endam ediyor. Arka kapağın iç kısmında ise post’umda da kullandığım görsellerin yer aldığı filmin basın kiti CD’si bulunuyor. Geçiştirilmeden, bir beyin fırtınasının sonucu olduğu, gerçekten oturulup düşünülmüş bir obje olduğu her hâliyle bize kendini belli ediyor..
Kısacası başta Çağan Irmak’a bizi böyle bir hikaye – masal ile tanıştırdığı, bizlerle paylaştığı için ve FikriMühim’e bizi bu paylaşıma dahil edip özel hissettirdiği için teşekkür etmek bir borç olarak blog’umda ve sözlerimde yer buluyor...
Her filmi ile içinizde bir yere mutlaka ama mutlaka dokunan ve içinize bir şeyler ‘oturtan’, tam karnınızın ortasına koca bir taş bırakıveren Çağan Irmak yine bizi o keyifli hayaller âlemine, Çağan’ın harikalar diyarına götürüyor. Dizisi ve Ulak adlı filmi hariç tüm filmlerini zevkle, keyif alarak izlediğim yönetmen bence yine beyazperdeye yakışır bir iş çıkarmış.
Her ne kadar size de önerdiğim gibi konusuna dair hiçbir şey öğrenmemek adına çabalasam da, iki gün önce Sevin Okyay’ın Radikal’deki yazısına ne yazık ki maruz kaldım. Ne yazık ki diyorum çünkü okuyup çok eğlenceli, sempatik, neşeli, sevinç dolu bir çocuk filmi olduğu iddiasına maruz bırakıldım ve dolayısıyla etkisinde kaldım. Bu nedenle de o niyetle, ya da niyet demeyim mecburi bir beklenti içerinde gittim. Ancak tamamıyla farklı bir filmle karşılaştım.. Sonuçtaysa, türü konusunda yanılgıya düşsem de muhteşem bir filmle karşılaştım...
Son olarak da, FikriMühim ile birlikte, film öncesinde hatta yapımı sırasında başlayan iş birliğinin bizi salondan çıkışta yakalayıp devam eden aktivitesi, filmin büyüsünü ve orijinalliğini çok da iyi kanıtlar bir nitelik sergiliyor. Öyle ki, film daha tamamlanmadan afişinin alternatifleri arasından Türkiye’de bir ilk olarak halka sorularak belirlenmesi; bunun yanı sıra birkaç hafta öncesine kadar bağlantısı ifşa edilmeden ‘Kaderi Değiştirebilir Misiniz?’ forumu ile filmin özüne gönderme yapılarak bir meraklandırıcı sosyal ağ paylaşımı içerisine girilmesi ve bu paylaşıma giren FM’leri (19 Kasım’da) asıl gösterim tarihinden çok önce bir ön gösterim ile filmle buluşturmaları, buluşturmanın takibinde filmin anahtar objesi olan günlüğün izleyicilere hediye edilmesi bence gerçekten ama gerçekten çok büyük bir takdiri hak ediyor. Böylesi özenli, orijinalliği olan, ince düşünülmüş, etkileşimi kuvvetli, bağlantısı havada bırakılmayan, gerçekten özneyle nesnenin arasında güçlü bir ilginin kurulduğu etkinliklerin olması bence filmi çok daha başka bir yere koyuyor (sözde benzerlerinden)..
Hele hediye edilen günlüğün, bildik günlüklerden olmaması işi çok daha değerli kılıyor.. Zira, kapağını açar açmaz sizi filmin ana tema müziğinin videosunun yer aldığı bir DVD karşılıyor. Klasik bir günlük sayfası görüntüsünün ise Aziz’in filmde kaleme aldığı günlük yazısının birebiri ve akabinde Prensesin iki günlük yazısının aynısı ama fark edenlerin fark edebildiği bir gizem içinde sunumu ile orijinalliğine kavuştuğu çok güzel bir sürprizle arz-ı endam ediyor. Arka kapağın iç kısmında ise post’umda da kullandığım görsellerin yer aldığı filmin basın kiti CD’si bulunuyor. Geçiştirilmeden, bir beyin fırtınasının sonucu olduğu, gerçekten oturulup düşünülmüş bir obje olduğu her hâliyle bize kendini belli ediyor..
Kısacası başta Çağan Irmak’a bizi böyle bir hikaye – masal ile tanıştırdığı, bizlerle paylaştığı için ve FikriMühim’e bizi bu paylaşıma dahil edip özel hissettirdiği için teşekkür etmek bir borç olarak blog’umda ve sözlerimde yer buluyor...
Sadece bir galaya gideceğimi biliyordum;film ve ben,sonuna geldiğini hissettiğin herşeydeki burukluk ve kalbinden akan gözyaşları.Gülüm ede aldığım günlüğüme hep iyi şeyler yazacağımıza söz vererek Prensesin Uykusu ekibine teşekkürler.Belki birgün Çağan Irmak LifeCo ya gelir ve teşekkür edebilirim;"Kader" :D Jaleciğim sanada sonsuz teşekkürler.
ReplyDeleteCanım benim ben de sen eşlik ettiğin için çok ama çok mutlu oldum. esas ben çoooook teşekkür ederim. İyi ki birlikte izledik ki bu keyfi paylaştık..nicelerine ....
ReplyDelete