Kâtip Bartleby / Herman Melville..

Be Water kafe bibliyoterapi atölyesi Temmuz 2024 kitabı idi. 

Ünlü Moby Dick’in ünlü yazarının bir diğer klasik olmuş bu eserini, hemen söylemeliyim ki çok sevdim. 

Sadece 50 sayfa olan öyle naif, anlatmak istediğini olduğu gibi ve çok keyifle bize anlatan bir öyküydü benim için. Gerçekten büyük keyif aldım. 

Ve çevirisini inanılmaz beğendim. Hatta seriye adını veren Hasan Ali Yücel’in girişteki çeviriye ve cumhuriyetin ilk çeviri kitaplarına dair kaleme aldığı yazıyı çok mu çok beğendim; onu da ayriyeten not etmek ve eğer oraları okumadan geçtiyseniz mutlaka dönüp okumanızı istediğimi belirtmek isterim.

Kitap ise tabii  çok sembolik bir metne sahip; o yüzden şu an bu yazıyı henüz sevgili Funda hanımın ilgili toplantısına girmeden kaleme aldığım için, onun bize vereceği cevap anahtarını dinlemeyi büyük bir merakla bekliyorum. 

Kendi çapımda alt metnine dahil düşündüğüm birtakım hususlar var (zira hiç hissettirmeden ortaya konan müthiş bir sistem ve toplum eleştirisi tabii ki söz konusu) ve fakat gerçekten de bu sefer onları çokça düşünmeden, öykünün tadını çıkararak okumayı “tercih ettiğimi” de :-) söylemek isterim. 

Zira dediğim gibi kısacık, hemen okunan, oldukça akıcı, düşündürücü, yeri geldiğinde içtenlikle gülümseten ve hatta kıkırdayarak gülmemize vesile olan ancak yeri geldiğinde de içimizi burkarak hüzünlendiren, bence çok orijinal bir öykü var karşınızda. 

En azından kendi adıma çok keyifli bir okuma tecrübesi oldu. O yüzden de çok severek öneririm.

Meraklısına: SPOILER Kitabın sonunda bahsi geçen mahkum mektupları, bana çok enteresan bir zamanlılıkla bu yaz Galataport Paket Postanesi'nde ziyaret ettiğim o hüzünlü #YüzyıllıkEmanet sergisini hatırlattı: “1. Dünya Savaşı’nda adresine teslim edilemeyen ve yüz yıldır okunmayı bekleyen 25 bin esir mektubundan oluşan”.. Belki olur da yolunuz düşerse aklınızda olsun diye not düşmek istedim. SPOILER BİTTİ. 

Meraklısına 2: Ve uzun bir aradan sonra sevgili Funda’nın notlarını zevkle sıralıyorum. 

  • Yazarın bir diğer kült eseri olarak yer alıyor. Normal ve sıra dışı temalarını sorgulatan bir kitap. 
  • Öncelikle de normal ve anormali kamusal alanda sorgulatıyor ki o dönemde bu sorgulatmayı yaptırması çok cesurca; kitabın sonlarına ise sorgulattığı normal ve anormal temaları yer değiştiriyor.
  • Yazarın en yakın dostu, "The Scarlet Letter" (Kızıl Damga) kitabının yazarı Nathaniel Hawthorne'du. Ki her ikisi de ‘sivil itaatsizlik’ kavramının sorgulayan yazarlardır. 
  • Bu bağlamda bu kitap da bu kavramı sorgulatan bir eser. 
  • Kaldı ki kendisinden sonra da toplum nezdinde sivil itaatsizlik kavramı bu kitaptan sonra da sorgulanmaya devam etmiş. (Gezi döneminde ‘duran adam’ şeklindeki itaatsizlik de bu kavram kapsamında değerlendirilir.) 
  • Sivil itaatsizlik gereklidir. Zira toplumu değiştirir ve dönüştürür. 
  • Kitabın yazıldığı dönem olan 19. yüzyıl modernizmin hakim olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla eser boyunca yazar, modern hayatın bireysel yaşama etkisini de sorguluyor.
  • Modernizmle birlikte sınırlar silikleşiyor ve kendilik algımız kayıyor. Bir diğer ifadeyle sanayi devrimi, benlik algısını yıkıyor. (Oysa sanayi devrimi öncesinde kişi doğduğu anda ne olduğunu ve ne olacağını biliyordur. Bu durumlar bellidir.)
  • Bu bağlamda Funda hanım Netflix‘teki ‘Centilmen’ isimli kısa diziyi izleme önerisi olarak bıraktı.
  • Kitapta normal kavramı sadece zihinsel olarak değil  fiziksel olarak da sorgulatılıyor. Ki bu 19. yüzyılın getirdiği bir durum.
  • Modernite, normalin dışındakileri ötekileştirmeyi öğretiyor. Modernleşdikçe normal algımızı yitiriyoruz. 
  • Zencefil, kusmayı bastıran bir özelliğe sahip. Bu bize Sarte‘ın bulantısını hatırlatıyor. Ki burada modern hayatın yarattığı bulantı söz konusu. 
  • Avukatın katibi eve davet edişi, modern insanın yalnızlaşmasını işaret ediyor. Zira modernleşme ile taşra hayatı bırakılıyor. Kafa yapısını değiştirmek idi zaten hedef ve bu gerçekleşiyor. 
  • Kitabın sonundaki ölüler = ruhunu satanlar. Kitapta tek gerçek ismi olan tek kişi Katip. Çünkü birey olan, kendi öz saygısı bulunan tek kişi o. 
  • Modern zamanın katibi olarak ise Elon Musk söylemek mümkün. Çünkü kendini sıfırdan yaratmış = gerçek özgüven (‘yıkılsam da yeniden kendimi inşa ederim’ güveni var kendisinde)
  • Duvar = dünyanın kendisi (yazar bunu metafor olarak kullanmış)
  • “her seçim bir vazgeçiştir” anlayışa hakim kitaba.
  • Katip yapmamayı tercih ederek bize öz saygıyı hatırlatıyor ancak kitabın sonundaki kaybedişi, özsaygı azlığını gösteriyor. Zira kitabın sonunda bambaşka bir Katip var.
  • Yaratıcılıktan ziyade bir güven sorunu var. İstediği zaten gerçek temas değil. 
  • Çünkü öz saygısı az diye gerçek temastan da hoşlanmıyor. 
  • Yüksek öz sargıya sahip olanlar zorluklar olsun ister ki onları aşayım arzusundadır. Kendini ve hayatı sevme vardır onlarda. Güvenden gelir özsaygıları; korkudan geldiğinde böyle değildir.. Kitaptaki Katip’te de korkudan geldiği için gerçek bir özsaygı söz konusu olamamıştır. 
  • Deneyimler üzerine bilinç yükseltilerek zaten, bir özsaygı ortaya konabilir.


Odam Wall Street No....'da, üst kattaydı. Bir ucu binanın tepesinden dibine kadar giren geniş bir aydın­latma boşluğunun beyaz duvarına bakıyordu. Bu gö­rüntü manzara ressamlarının "hayat" dediği şeyden yoksun, hatta her bakımdan ruhsuz sayılabilirdi. 

Nippers hakkın­daki kanaatim, başka bakımlardan kusurları ne olur­sa olsun, en azından alkol kullanmayan bir delikanlı olduğuydu. Ama sanki doğa bizzat onun meyhanecisi olmuş ve daha doğumunda onu tıka basa asabi, kon­yaksı bir huyla doldurmuştu, hem de ilelebet kafa çek­meye lüzum bırakmayacak kadar. 

Ve Bartleby burayı evi yapıyor; insanlarla dopdolu gördü­ğü bir yalnızlığın tek seyircisi -bir tür masum ve dönü­şüm geçirmiş Marius, Kartaca'nın harabeleri arasında düşünceye dalmış!

Can alıcı nokta, benden ayrıldığını varsayıp varsaymamam de­ğil, onun ayrılmayı tercih edip etmediğiydi. Varsayım­lardan çok tercihlerin adamıydı o.

Gitgide, katiple ilgili dertlerimin ezelden beri kaderime yazılmış olduğu, Bartleby'nin de, benim gibi bir faninin aklının ermeyeceği, her şeye kadir bir ilahi iradenin esrarlı bir amacı uğruna başıma tebelleş edildi­ği inancına kapıldım. 

 


Comments