Atlıkarıncada Bir Tur Daha / Tiziano Terzani..

MugaMag kitap kulübümüz kapsamında Haziran-Temmuz-Ağustos ayını kapsayacak şekilde okuduğumuz son kitap Atlıkarıncada Bir Tur Daha oldu. Kulübümüz sohbetlerinde çok uzun bir süredir konuşulan ve okunmak istenen bir kitaptı ve nihayet yaz seçkisi olarak belirlendi. Aslında uzunluğu nedeniyle önce, sadece Haziran ve Temmuz olarak kararlaştırılmıştı fakat okumasının yoğunluğu nedeniyle süresi bir ay daha uzatıldı. Nitekim eğer kendi başıma bu kitabı okuyor olsaydım bir yıla bile yayabilirdim. Çünkü okunma yoğunluğu olarak kast ettiğim husus, kitabın aktardıkları itibari ile pek çok yerde şöyle bir durup sindirme ihtiyacı hissettirmesi. En azından okurken kendi adıma öyle oldu.

Şöyle ki: kitabın başları yani en azından bir 200 sayfa boyunca çok akıcı bir ilerleyiş söz konusu oldu benim için. Zira yazarımızın ve dolayısıyla onun kendi hayat öyküsünü anlattığı bu kitap bağlamında kahramanımızın hem hayatına bir giriş yapıldığı, hem de bu kitabı yazma sebebinin bize aktarıldığı bölüm olması nedeniyle bir öykü tadında çok rahat bir şekilde okunuyor ilk kısımlar. Ancak daha sonra kendi kişisel şifa yolculuğunu anlatmaya başlamasıyla birlikte deneyimlediği her bir tekniği ve/veya uygulamayı anlatırken, o bilgileri özümsemek ve doğru şekilde kafamıza yerleştirmek ihtiyacı hissediyorsunuz. Dediğim gibi kendi adıma öyle oldu.

Çünkü her zaman için ilgilendiğim ve kendi şifa yolculuğumda da kullandığım ya da kullanmak arzusunda olduğum yöntemleri (alternatif/tamamlayıcı tıp anlamındaki) görünce; hep bir altını çizmek, ardından bir durup ‘evet bu böyle, şu şöyle! diye belleğime oturtmak ve iyice anlamak istedim tüm aktardıklarını. Kaldı ki olay sonlara doğru çok daha ruhsal ve bilişsel bir hal aldıkça (fiziksel, somut, ilaç benzeri çözümlerin irdelenmesinden sonra) ya da daha yerinde bir ifadeyle, çok daha ruhani bilgilere ve deneyimlere değinilmeye başlandıkça kitapta, o algılama ve sindirme ihtiyacı artarak belirginleşti. (Yani belirginleşiyor kanımca)

Tüm bunlar da haliyle kitabın okunmasının daha uzun bir zaman zarfına yayılmasını beraberinde getiriyor. Ancak öyle çok yerin altını çizdim ki, daha uzun bir sürede bu kitabı okumuş olsaydım da yine de bitirir bitirmez (ya da zaman içinde tekrar tekrar kitaba dönüp) o yerleri her hâlükârda yeniden dönüp okumayı istediğim de bir gerçek. Çünkü ansiklopedik demek istemiyorum fakat değindiği pek çok konuya dair öyle faydalı bilgiler aktarıyor ki ilerde birçok yerde referans olarak kullanabileceğimi düşündürtüyor bana. Ve o bilgileri; hem kendi kişisel deneyimleri ile, hem de belki de başka kaynaklarda bulamayacağımız diğer kişilere ait deneyimler ile harmanlayarak bizlere aktarması çok kıymetli.

Sonuç itibari ile gerçek bir yaşam tecrübesi üzerinden çağcıl bir şifa yolculuğunu (hem de içinde bulunduğumuz yüzyılın son çeyreğinde yaşanmış), birebir kahramanımızın kaleminden okuma imkanı sunan önemli (tabiri caizse) bir kişisel gelişim otobiyografisi (tabiri caizse :)) olarak yer alıyor kanısındayım. Özellikle de yazarın kendisini gerçekten çok tarafsız bir mercek altında gözlemleyip kendine dair eleştirel değerlendirmelerde de bulunması, hem çok güzeldi hem de bizim de kendimizi aynı şekilde gözlemleyebilmemiz açısından değerliydi.

O yüzden siz de (bence) her ne kadar doğru bir ifade ise ‘kişisel gelişim’ alanında okuma yapmaktan hoşlanıyorsanız, okumanızı severek önerebileceğim bir kitap oldu Atlıkarıncada Bir Tur Daha. Kaldı ki içerisinde hem muhtemelen daha önceden okuduğunuz ve bildiğiniz bilgileri şöyle bir gözden geçirebileceğiniz bölümler var, hem de belki de daha önce duymadığınız ya da içine derinlemesine girmediklerinize bir nevi giriş niteliği taşıyan başlıklar var. Çünkü kendi adıma yine öyle oldu. Mesela birçok yerde aktarılan ifadeleri nasıl olduysa ‘daha önce bunu duymuştum, demek ki bak bu kitaptanmış, bilmiyordum’ derken buldum kendimi. Ayrıca yine birçok yerde, daha yeni yeni, son 3-4 yıldır duyduğum kavramları, yazarın 20 yıl önce hem de birebir tecrübe ederek bilmesi, araştırması ve tabii uygulaması çok etkileyici geldi bana.

Tüm bunların yanı sıra bir de son olarak not etmek istediğim bir husus var ki o da; her ne kadar kitap 640 sayfayı buluyor olsa da, yine de çok uzun bir yaşam dilimini ve oldukça fazla başlık ile o başlık altındaki bir o kadar fazla veriyi böylesi güzel bir şekilde kronolojik olarak anlatması muhteşemdi. O kadar anlatılacak konuyu, böyle iyi damıtıp kategorileştirmesi ve bunu yine böylesi sade ve anlaşılır bir şekilde yazıya dökebilmesi gerçekten takdir edilecek bir yetenek. Bu nedenle sırf böylesi bir emeği görmek adına bile okunabileceğini düşünüyorum.

Daha da fazla uzatmadan, Hasan Sonsuz’un sayfasında paylaştığı kitaba dair çok yerinde bir yorumu alıntılayarak yazıma son vereyim diyorum :-)

“Spiritüel alemin en iyi kitabı, aslında çoğunun adını ilk defa duyacakları için biraz da sürpriz bir kitap. Yazarı “Bu kitap nasılsa ulaşması gerekenlere ulaşacaktır” diyerek kitabın reklamının yapılmasını reddetmiş ve gerçekten de fısıltı gazetesiyle kitap, hiç reklam çok satanlar listesinde 1 numaraya oturmuş. Ülkemizde nerdeyse hiç bilinmeyen “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” muhteşem bir bilgelik kitabı, ama aynı zamanda doğu öğretilerinin ve tıbbının, kapitalizm ve küreselleşmenin elinde ne hale dönüştüğünü gösteren ve spiritüel konuları meslek edinmişlere gayet oturaklı eleştiriler de yönelten bir eser. Kitap, spiritüelliğin en zorlandığı alan olan ruhu akılla birleştirmek konusunu da başarıyla gerçekleştirmiş bir insanın öz-yaşam öyküsü.”*

* https://www.derki.com/kutuphane/kitaplik/spirituel-alemin-en-iyi-10-kitabi/

  • Çünkü alternatif tıp, hastaya kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sunuyor; onu bütünlüğü içinde ele alacağı izlenimini veriyor, baş ağrısının nedenini belki ayak tabanında arıyor ama böylece kendi başına iyileştirici bir gücü olan gizem ve büyü unsurunu yeniden hasta-doktor ilişkisine sokmuş oluyor. Bu yaklaşım da hastaya çok daha fazla keyif veriyor. [ss. 102-103]
  • Swami'ye göre, dinlerde insanoğlu kendi hakkında sınırlı  bir görüş geliştirip kalır, çünkü Ben'in algıladığı her şev Ben dışındadır ve insan kendi ve algıladığı, bildiği şeyler arasında var olan ayrılığı, mesafeyi tartışılamaz bir gerçeklikmiş gibi algılar. Tıpkı, okyanusu kendinden ayrı bir şey olarak gören dalganın yaptığı gibi. Oysa dalga, kendinin ve hatta öteki dalgaların da okyanus gibi sadece ve sadece su olduğunun bilincine vardığı anda, o yetersizlik, kopukluk duygusu ortadan kalkar. .....Önemli olan nokta -diyordu Swami-, dalganın okyanus haline gelmesine ihtiyaç yoktur, sadece okyanus olduğunun farkına varması yeterlidir. Olan olduğudur. Değişecek bir şey yoktur, sadece kim olduğunu anlamak yeterlidir. [s. 402]
  • Pek çok değişik tanrı yoktur; tek bir tanrı da yoktur, çünkü her şey tanrıdır. İşte bu her şey içinde, her birimizin de olduğu o Öz, yanlış anlaşılabilir çünkü insan, sınırlarından kurtulma hevesindedir, dünyadan ayrı ve kopuk olduğu hissinden sıyrılmaya çalışır. Bir kaynağı, yatağı ve adı olan ırmağın daima okyanusa doğru akmak, ona karışmak, onunla Bir olmak, böylece kendi kimliğini, formunu, ırmaklık adını yitirmek niyeti gibi Öz de, Bütün ile karışmak, Bir olmak arzusunu taşır. Bu onun doğasında vardır: O Öz'ü bilmek, onun "Tanrısal" doğasının farkında olmak: İşte insan hayatının asıl hedefi budur. [s. 405]
  • Metafizik hedefler sunan ve genellikle bunları cennet hayatına erteleyen dinlerin tersine, Vedanta'nın tek bir ruhsal hedefi vardır: insanın kendi tamlığının farkında olması. Bu hayatta. Şimdi. [s. 410]

Comments

Popular Posts