Top / Gulam Hüseyin Sâedi..

[ENG is below]

  • @bewaterbookcafe X @fundasakaoglu bibliyoterapi atölyesi Ocak 2025 kitabı.
  • Sanırım ilk kez İran edebiyatından bir eser ile karşınızdayım. Ve bu diğer pek çok ülke edebiyatı için olduğu üzere bibliyoterapi atölyesi sayesinde oldu. 
  • Öncelikle söylemeliyim ki böylesine net bir şekilde kendimi, adeta o savaşların vuk-u bulduğu ovalarda, yaylalarda, dağ tepelerinde imişim hissiyatı yaratan bir kitap okumamıştım. 
  • Ve yazar bunu öyle kısa ve (tam ifade nasıl olması gerek emin olmamakla birlikte) gayet normal kelimelerle bize aktarıyor ki etkilenmemek mümkün değil kanımca. 
  • Siz de o savaşta bir tarafa geçip kendinize siper oluyorsunuz. Öfkelenen komutanınızla birlikte siz de sinirleniyorsunuz. Bir an önce savaşa gidip dövüşme arzusu hissedebiliyorsunuz. 
  • Velhasıl o eski usul savaşların tüm bence hissettirmesi gereken detaylarını bize çok yalın bir yaratıcılıkla sunuyor yazar. 
  • Bu bağlamda bize hiç de uzak olmayan bir Orta Doğu coğrafyasında geçen ve yine ne yazık ki hepimizin aslında bir şekilde bu ülkede o mefhumların vuk-u bulduğunu bilmenin üzüntüsüyle okuduğumuz çok çarpıcı bir hikayeye sahip. 
  • Sadece hatta hikayeye sahip değil, çok vurucu bir ana fikri de bizimle paylaşıyor. 
  • Bu bağlamda sürprizi kaçırmamak adına çok detay paylaşmamaya gayret ederek, oldukça etkili ve düşündürücü bir romanla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim.


Kethüda, karşıdaki yıkık duvarın üstüne çıktı, uzaklaştıkça daha da belirginleşen ve bir el gecenin davulunu dövüyormuşçasına tınlayan, bütün sesleri bastırarak her yere yayılan nal seslerini dinledi.

Bak, şu değirmene bak, gördüğüm top bunun iki katı büyüklükteydi! Bir dağ gibi iki tekerin üzerinde duruyordu. Namlusu alıp başını gitmiş, göklerin kalbine kadar uzanmıştı. Ağzı o kadar büyüktü ki içine bir çocuk kolayca sığabilirdi. Tepenin bir yanında duruyordu, birkaç kişi de onu üstüne koyacakları alanı hazırlıyordu.

Çimenlerin nefes alıp verişleri, uzaklardan gelen, sanki bir testiden dökülüyormuşçasına akan suyun şırıltısı, görünmez bir kuşun kanat çırpışı ve tepenin aşağısında öksüren bir koyunun sesi dışında duyulan bir ses yoktu.

Ay doğduktan sonra kartallar taş kazanların etrafına toplanıyorlardı. Vakit gece yarısını geçtikten sonra toprak nefes nefese kalıyor, Savalan'ın damarlarında akan kan hızlanıyordu. Kartallar kazanlardan uzaklaştıktan sonra saka kuşları geliyordu. Çukurlarda kanatlarını ıslatıp sabahın müjdesini vadilere götürüyorlardı. İşte o zaman güneş yerinden kalkıyordu.

Dilmaçof'un çadırı ordunun en güvenilir noktasında kurulmuş, içlerinde renkli mumlar olan kandillerle aydınlatılmıştı. Hareketsiz bulutların etrafındaki kızıllık ve ordunun sonundaki mutfaktan gelen dumanın kokusu, enfes bir gecenin başlayacağını işaret ediyordu.


Meraklısına: Vee Funda hanımın toplantı noktalarının bir kısmını şöyle maddeleştirmem mümkün:

  • Kitabı türkçeye çevirenlerin röportajı önemli bir dinleme önerisi. 
  • Yazar, İran modern edebiyatını oluşturanlardan biri. Farsça estetik ve artistik bir dil. 
  • Dolayısıyla Fars kültürü, edebiyatı ve sanatı estetik ve artistik açıdan gelişmiş bir kültür.
  • Yazarın Gav (İnek) isimli filmi önemli bir izleme önerisi.
  • Yazar bir süre sonra muhalif olduğu için Paris’e göçmüş. 
  • Tüm kitap boyunca, bir topluma dışarıdan gelen bir gücü görüyoruz. 
  • Modern düşünce yapısında insan merkezde iken; İran düşünce yapısında Allah merkezdedir. 
  • Din, kitap boyunca tekrarlayan bir motif. 
  • Ve fakat kitabın temeli oyun kavramı üzerine oturtulmuş. (Kaldı ki tüm sahne sanatları, sinema ve diğerlerinde de öyledir.)
  • Doğu toplumunda oyun = hayatın ta kendisi. 
  • Kitapta homo ludens kavramı ön planda. (Huizinga)
  • Kültürün temelinde oyun var. 
  • İnsan her şeye oyun oynayarak başlar. 
  • Büyüde de oyunlar. 
  • Çünkü -mış gibi yapmak söz konusu.
  • Doğu toplumlarında kültür, oyun üzerine temelleniyor. 
  • Dolayısıyla bir tekinsizlik, belirsizlik hakim. 
  • Oyun (kabile) kültürleri, kültürler dinleri, dinler devletleri meydana getiriyor.
  • dolayısıyla oyun kavramı değişmez bir parça. Oyuna sürekli hazırlıklı olma hali, doğu toplumlarının bir özelliği. 
  • İş = oyun 
  • Oyunun en önemli özelliği: seçme şansı ve özgürlük 
  • Oyunda yaşamdan soyutlanıp her şeye yukarıdan bakma söz konusu. 
  • Sayfa 50’de de görüldüğü üzere; doğu toplumlarında her zaman kadim bir şey var. 
  • Ki bu batının anlayamayacağı bir şey, mistisizm. 
  • Oyunun diğer bir özelliği özelliği; gündelik yaşamdan yer ve sürü olarak ayrılması.
  • Öyküyle bir anlamda oyun üzerinden verilen bir mesaj da; seni satanları öldür ve oyununa devam et. 
  • Eş deyişle eserde oyunbozanlar cezalandırılıyor, adalete teslim etmek yerine. 
  • Batı toplumunda, sanayi devrimi‘nden sonra oyun, tamamen kapitalizmin eline geçiyor. 
  • Kitap boyunca hep bir gerilim var. 
  • Sürekli bir şeye ulaşmak gerilim yaratıyor ki bu da oyunun bir özelliği.
  • Aynı zamanda öykü boyunca hep bir denge de söz konusu. 
  • Ayrıca denklik, karşıtlık, çözümler, inanç hep var.
  • Kararı geçerli olan tek şey top = ki bir metafor. 
  • Top kimdeyse kumanda onda. 
  • Kızlar 7 yaşında oyundan çıkıyor.
  • Ancak biyolojik, arketipsel olarak hayatımızda her daim olan bir şey. 
  • Modern insanın oyunu tek meşru devam ettirdiği yer, cinsellik. 
  • Kitap boyunca top bir karakter gibi yer aldı ve hep el değiştirdi. 
  • Oyun dışındakilerin o bilgiye sahip olmaması gerekiyor. 
  • Bu da oyunun bir özelliği. Öyle ki batı toplumunda oyunun özelliklerine dair geriye kalan tek yön belki de bu niteliği. 
  • Sayfa 90’da da görüldüğü üzere Doğanın da bir ilahi adaleti var. 
  • Funda hocanın bir diğer izleme önerisi: Guy Richie’nin The Covenant (Anlaşma) isimli filmi. Kitaptaki tüm üyelerin rahatlıkla gözlemleyebildiği için. 


[in ENG]

The Cannon / Gulam Hüseyin Sâedi..

  • @bewaterbookcafe X @fundasakaoglu bibliotherapy workshop’s January 2025 book.
  • I believe this is the first time I’m presenting a work of Iranian literature. And, as with many other national literatures, this introduction came through the bibliotherapy workshop.
  • First of all, I must say I have never read a book that so vividly made me feel as if I were truly there—on those plains, plateaus, and mountain peaks where the wars took place.
  • The author conveys this with such brevity and (for lack of a better phrase) with seemingly simple, ordinary words that it’s impossible not to be moved.
  • You find yourself taking sides in the war, taking cover for protection. You get angry along with the enraged commander. You feel the urge to go to the battlefield and fight.
  • In short, the author presents all the details that, in my opinion, old-fashioned wars are meant to evoke, with an unpretentious yet deeply creative style.
  • It’s a striking story set in the Middle East—a geography that is not distant to us at all. And, unfortunately, it’s a tale that we read with the sadness of knowing that such events have happened in this country in one form or another.
  • Moreover, it’s not just a story—it also shares with us a profoundly impactful central idea.
  • Without giving too much away to avoid spoilers, I can confidently say this is a highly powerful and thought-provoking novel.


Comments