Kendine Ait / Burcu Özer Katmer..

Ve an itibari ile bitti, oysa bitmesini hiç istemiyordum ki. Çünkü daha ilk sayfalarından itibaren demiyorum daha elime almadan kendisini çok severek okuyacağımı bir şekilde içim biliyordum. Eğer ki sevgili yazarımızın kitabına dair paylaşımımı okuduysanız, kendisini önce güzel Instagram yazıları, sonra yine kitabı gibi hiç bitmesini istediğim ve şükür ki halen bizimle olan podcast’leri ve ardından da dediğim gibi ilk kitabı ile tanıdım. Ne mutlu, ne kutlu ki.

O yüzden de tüm o paylaşımları hep içimde bir yerlere sevgiyle dokunduğu için Kendine Ait’i de seveceğimi daha, 2. kitabı olacağı müjdesini aldığım an bildim. Ve şimdi hem yüzümde tebessüm hem gözümde yaş ile bitirmiş bir okuru olarak ne kadar doğru bir his olduğunu Çok daha iyi anlıyorum. Sanırım lafı uzatmadan söylemek istediğim o çokça şeyi maddeleyerek ilerlemem daha mantıklı olur:

Bir kere öncelikle böylesi hislenmemin ve kitabı içimde hissetmemin sebebi bence kelimeler, daha doğrusu kelime seçimleri ya da kelimelerin sıralaması mı demeliyim? Tüm kitap boyunca benim için şöyle bir durum vakıf oldu: Normal, sade ve kendi halinde bir cümle okuyormuşçasına okuduğumuz kelimeleri ister istemez zihnimizde tamamlarız ya, mesela ‘koşarak merdivenlerden indi’. Yani ‘koşarak merdivenleri’ ifadesini görür görmez ‘indi’ kelimesi ile kafamızda o cümleyi noktalarız. Ancak kitapta, zihninizde otomatikman tamamladığınız bu kelimelerle cümlenin devam etmediğini görüyorsunuz. Ya da dediğim gibi benim için bu böyle oldu tüm kitap boyunca. İyi ki de öyle oldu. İnanılmaz keyif aldım ve tabii ki yaratıcılığından ötürü hayran kaldım. İfadeler hiç o ister istemez kafamdan geçen, otomatiğe bağlanmış kelimelerle sürmedi. Ve o sürmemişlik, bildiğimiz ama nedense kullanmadığımız sihirli başka ikameler ile yer değiştirmiş olarak beni karşıladı. Ve bu beni çok mutlu etti. Kaldı ki bu sadece hissiyatta da mutlu etmekte kalmadı, o kelimelerin bana aktarmak ile görevli olduğunu düşündüğüm hissiyatı da tam anlamıyla içime geçirmeme vesile oldu. Çünkü dediğim gibi ilk düşündüğümüz, hepimizin aklına gelen haliyle tamamlansaydı o cümleler bence durum hiç de öyle olmazdı. İşte tüm bu yaratıcı, büyülü kelimelerle bezenmiş ifadeler, ardı ardına sıralanarak tüm kitap boyunca bende o tamamlanmışlığı, memnuniyeti ve tatmini yarattı. O yüzden kurgudan önce sırf bu kelimelerin varlığı için bile yazarımıza büyük hayranlık duydum.

Ve işte dolayısıyla daha 40. sayfasında gözyaşlarıma hakim olamadım ve ilk ağlamamı yaşadım. Ara ara hikâyelerde yine devam ettim. Ve gerçekten de ne zaman ki son bölüme geldim artık tüm kitap boyunca geçen hissiyatı artarak çoğaldı ve sadece bu duyguyu değil o kapıların açılış sesini, kalp çarpıntısını duyar hale geldim. Gözyaşlarıyla ve tabii ki pekişmiş tatmin duygusuyla kitabı bitirdim.

Ancak bu bitirmem öyle kolay olmadı ki bu yüzden de buna dair aktarmak istediklerimi ayrı bi madde olarak yazıyorum. Zira bir önceki maddede bahsettiğim o 40. sayfada ilkine yaşadığım gözyaşlarıma hakim olamama durumu, o geçen hissiyatın yoğunluğu ile ilgiliydi. Şöyle ki: Bir kere yine tüm kitap boyunca iki karar arasında gidip geldim. Bir, bir an önce hepsini okuyup bitirmek ve neler yazdığını bir an önce öğrenmek isteği. Bir de ‘yok hayır ben şurada bi durmalı ve tüm bu bölüm boyunca anlatılanları içime bi sindirmeli, iyice özümsemeli, bütün bu anlatılanların içimde demlendiğine kanaat getirmeliyim ki bir sonraki bölüme geçmeliyim’ düşüncesi. Tabii bu ikincisi bağlamında kitabı hiç bitirmeme ve sona geldiğinde dahi ‘ne yan şimdi biz daha sonrasını bilemeyecek miyiz?, diğer kadın hikayelerinde neler olduğunu da ben öğrenmek istiyorum, o zaman bu kitabın devamı çıkmalı’ arzusunun içimde pır pır etmesi.

Anlayacağınız üzere ikinci düşüncem ağır bastı. Zira bir keresinde zorlayarak arka arkaya birkaç bölüm okumak istedim ancak hayır olmadı; kitap benim ilerlememe izin vermedi, ‘mutlaka durmalı ve tüm bunları hissetmek adına kendine alan açmalısın’ diyip durdu. Ve ben de tabii ki o sesi dinledim, bir daha da hiç zorlamadım. Her bölüm sonrasında mutlaka ara verdim. Hatta bu bazen birkaç haftayı buldu itiraf etmeliyim. Ancak zaten kitabın hiç bitmemesini istemediğim için bu benim de işime geldi açıkçası. (E tabi biter bitmez de en baştan bir daha okumak, bu sefer yolu bilerek o çemberi yeniden tamamlamak isteği duydum.)

Kitapta yer alan kadın öykülerine de denecek olursam (tabii ki biliyorsunuz ki içeriğine hiç girmiyorum zaten): Her biri öyle incelikli dokunmuş ve birbirleriyle ilişkilendirilerek bağlanmış ki buna da hayranlık duymamak elde değil. Kitabın yine genel itibari ile olduğu gibi öykülerinde de her zaman için bir Kurtlarla Koşan Kadınlar havasını hissetmedim değil ve bu beni çok mutlu etti. Zira kitabı anca yeni bitirmiş biri olarak ekstra mutluluk verdi hatta. Diğer taraftan da biliyorsunuz Dr. Nicole LePera bana çok kitap eden bir terminoloji üzerinden psikoloji aktaran uzman oldu açıkçası hem tabii ki kitabı hem online kurs serisi hem de paylaşımlarıyla. O yüzden de onun vasıtasıyla öğrendiğim ve travmalarım bağlamında kendimde bulduğum örüntülerim vd. ışığında, özellikle de kadınlar üzerinde kodlanmış; atalardan gelen, ailevi olabilen ve tabii ki toplumsal nitelikteki, neredeyse belli başlı tüm kodlamaların ayrı kadın öyküleri içinde irdelenmesi çok mu çok güzeldi. Bu bağlamda da tüm bu konulara hiç giriş yapmamış bir kadın için Kendine Ait’in çok iyi bir başlangıç kitabı, rehber olabileceği kanaatindeyim. Zira o öykülerin içinde kendinden parçalar görebilen okuyucuların onları irdeleme ve derinine inip çözümleme arzusu duymaları halinde kitabın onlara şahane ip uçları sunduğunu, tabiri caizse yollarına şifa kırıntıları serpiştirdiğini düşünüyorum. (Tabii bu bağlamda da yazarımızın bir önceki kitabında bir anlamda kuramsal bağlamda ele aldığı konuları bu kitapta pratiğe dökülmüş hikayeler üzerinden bize aktardığını da söyleyebiliriz bence.)

Dolayısıyla ben de kitabın içerisinde o yaratıcı kelime seçimleri bağlamında hayran kaldığım betimlemeleri dışında kendimden bulduğum ve bana ilham olan o kadar çok ifadeyi, cümleyi, paragrafı işaretledim ki anlatamam. Yola çıkmaksa eğer benimki de, çok yakın bir zamanda o yola adım atmış biri olarak da bu bağlamda; hep başucumda duracak ve durmasını istediğim bir kitap oldu daha şimdiden Kendine Ait.

İşte bu sebepten de ötürü kitaba dair şöyle bir hayalim de olmadı değil: hani böyle uzun soluklu bir kitap kulübü şeklinde yazarımızla birlikte kadın çemberi yaparak okusak, her ay toplandığımızda tek bir kadın öyküsünü birlikte ele alıp içindeki o psikolojiyi daha da derinlemesine irdelesek şahane olmaz mı dedim :-)

Özetle sevgili yazarımız Burcu’nun tüm yaratımlarına ulaşmamı sağlayan eş zamanlılıklara koca bir teşekkür ediyorum. İyi ki vardılar ve iyi ki de beni hem onlarla hem de bu kitapla çok geç olmadan tanıştırdılar. Belki benim de yazım sizin onlarla tanışmamıza vesile olur diye diliyorum. Çünkü kendinize çok şey katacağınızı tüm kalbimle hissediyorum.

  • Kalkıp kendime yürümenin vaktiydi. [s. 101]
  • Her kadın, bir gün bu dünyadan giderken kendini doğurmuş, kendi elinden tutup, kendi büyümesine şahit olmuş olarak gitsin isterim. Yaş almış bir kadın bedeninde küçük bir kız değil... [s. 107]
  • "Sistemi yaşatmak için değil, kendimizi yaşamak için buradayız. Ve herkesin en iyi halini yaşayabildiği, kendinde olanı katıp besleyebildiği bir sistem yaratmak için," [s. 107]
  • Belki uzaklara gidip birilerinin hayatını değiştiremedim ama bulunduğum yere, parçası olduğum topluma katkı sunmaya devam ettim. Olmam gereken yerde, yapmam gerekeni yaparken yalnız öleceğim belki, bilemiyorum. Orası belirsiz. [s. 161]
  • İçimde açmaya durmuş tüm gül goncalarının, meyveye durmuş tüm ağaçların, gelecek her yeni baharın umudu, yuvama yürüyorum. [s. 202]

Comments

Popular Posts