İnancın Biyolojisi / Bruce H. Lipton..

Adını da yazarını da hem Heal (Şifa) belgeselinden, hem de ondan 100 yıl öncesinin ünlü belgeseli ‘Biz Ne Biliyoruz Ki?’den bilmeme rağmen kitabı elime almam, şükür ki yine Niyet ve Tezahür Kodları 21 günlük eğitim kampı kapsamında mümkün oldu. Ve tabii ki çok iyi bir eş zamanlılık oldu. Hatta öncesinde Zihinden Maddeye adlı kitabı okumuş olmak ve eğitimler kapsamında aktarılan bilgileri hâli hazırda öğrenmiş olmak çok iyi bir temel oluşturdu kitap için (kendi adıma). 

Bildiğiniz ve muhtemelen tahmin edeceğiniz üzere duygularımız, düşüncelerimiz, zihniniz ve biyolojimizin nasıl büyük bir etkileşim içinde olduğunu, bir doktorun ağzından ve kendisinin birebir tecrübe ettiği bilimsel kanıtlar eşliğinde öğrenmek çok faydalıydı. Aslında bugüne kadar pek çok yerden bir şekilde duyduğumuz verilerin ve bilgilerin esas kaynağının resmen bu kitap olduğunu açıkça gördüm. Çünkü tüm o bilgiler, derli toplu ve (dediğim gibi) somut örnekleri eşliğinde bir arada yer alıyor kitapta. 

Sadece kitaba ilişkin diyebileceğim tek eleştirel nokta şu oldu: ‘Evet, tam bunu yaşıyorum ben de, tahmin etmiştim, iliklerime kadar hissediyorum’ diyerek büyük bir heyecanla okuyorsanız sayfaları benim gibi, siz de muhtemelen diyeceksiniz ki ‘zaten biliyordum ve şimdi bilimsel olarak da böyle olduğunu gördüm; o zaman ne yapmalıyım?’ İşte kitapta adım adım ilerledikçe, bu soruyu adeta ses yükselterek haykırıyorsunuz ve yazarın/kitabın bir cevap vermesini bekliyorsunuz. Ancak tam sonuna geldiğinizde, tam bir cevap vermeyeceğinin hayal kırıklığı içine doğru bir düşüşe geçiyorsunuz, desem :(. Her ne kadar son beş sayfa olduğu için bu kanıya vardığımı görüp son başlık altında, sadece tek bir öneri tekniğinin uygulanmak üzere biz okuyucusuna aktarıldığını görsem de tam bir mutluluk yaşadığım söylenemez. Çünkü bu sefer de o tekniği uygulamak için tam bir eğitimi almak ya da ilgilisinden seans almak zorunda kaldığını öğrenmek, en azından beni ‘ne yani şimdi koca kitap elimi bu anlamda boş mu bıraktı!’ diye çok fena hayıflandırdı. Ne diyeyim. Aklınızda olsun, ona göre okuyun diye not etmek istedim.

  • Genler, organizmanın öğrenilmiş tecrübelerinin fiziksel hafızalardadırlar. [s. 46]
  • Hayatınız tozpembe inançların süzgecinden geçirebilirsiniz ve bu vücudunuzun gelişmesini sağlar ya da koyu renkli filtre kullanarak her şeyi siyaha boyarsınız, bu hem zihninizi hem vücudunuzu hastalıklara karşı daha dayanıksız kılar. Korku içinde bir yaşam da sürebilirsiniz ya da sevgi içinde yaşamayı tercih edebi- lirsiniz. Seçim sizin! Ama size şunu söyleyebilirim ki eğer sevgiyle dolu bir dünya görmeyi seçerseniz, vücudunuz giderek daha sağlıklı olacaktır. Korkularla dolu, karanlık bir dünyada yaşadığınıza inanmayı seçtiğinizde ise sağlığınız da bu duruma uyum sağlayacaktır çünkü böyle bir durumda fizyolojik olarak koruma tepkisi oluşturursunuz. [s. 149]
  • Tek kişilik hücrelerin aksine, çok hücreli organizmalarda gelişim/korunma tepkileri seçenek ya da öneri değil. Elli trilyon hücrenin hepsi aynı anda gelişim ya da korunma modunda olmak zorunda değil. Bir korunma tepkisindeki hücrelerin oranı algılanan tehdidin şiddetine bağlıdır. Bu tehditler yüzünden stres altındayken bir yandan da hayatta kalmayı başarabilirsiniz ama gelişme mekanizmalarının sürekli şiddetli bir şekilde engellenmesi canlılığınızı azaltır. Şunu da özellikle belirtmeliyim ki canlılığınızı tam anlamıyla yaşayabilmeniz için yaşamınızdaki sizi strese sokan şeylerden kurtulmanız yetmez. Gelişim/ korunma ortamında strese yol açan şeyleri ortadan kaldırmak size sadece nötr bir pozisyon kazandırır. Tam anlamıyla başarılı olmak için sadece strese yol açan şeyleri yok etmemiz yetmez. Aynı zamanda gelişim sürecini tetikleyecek, neşeli, sevgi dolu, bizi tatmin edebilecek yaşamların peşinden hiç yılmadan koşmalıyız. [s. 153]
  • Şu an benim öğretmenim olan bu öğrenci, bana eğer bilinçli zihin daha önceden öğrenilmiş, bilinçaltındaki bir gerçekle çatışan bir inanca kapılırsa, bu entelektüel çatışmanın vücuttaki kasların zayıflamasına yol açacağını açıkladı. [s. 168]
  • Çevre "Olan her şeyi" (Tanrı) temsil ettiği için ve benlik reseptörleri antenleriniz tüm tayfın sadece çok dar bir şeridini yükleyebildiği için, hepimiz bütünün küçük bir parçasıyız... Tanrının küçük bir parçası... Hayatımız boyunca yaptığımız şeyler çevremizi değiştirir. Sadece orada bulunmamız bile çevreyi değiştirebilir.  [s. 201]

Comments