Uğultulu Tepeler / Emily Brontë..

#MugaBookClub vesilesiyle yıllar yıllar sonra herhalde ya 20 ya 30 yıl olmuştur, hayatımda ilk okuduğum roman olan ve o yüzden de kişisel okuma yolculuğumda ayrı bir yeri olan Uğultulu Tepeler’i okumuş olmak çok heyecan vericiydi. Mart Ayı’nın seçkisi olarak okuyacağımız kararlaştırılır kararlaştırılmaz Can Yayınları’ndan çıkan son çevirisini değil de, vakti zamanında kendisini okumuş olduğum Altın Kalem Yayınları’ndan çıkan versiyonunu okumaya karar verdim. Ancak o baskı elimde olmadığı için Nadir Kitap üzerinden eşini arayıp bulmak da benim için ayrı bir güzellik oldu.

Kitaba gelecek olursam, gerçekten çok şaşırtıcı bir şekilde oldukça farklı şekilde yepyeni bir etkileşimle okudum. Bir kere konunun, kafamda kaldığından ne kadar farklı olduğunu görmek beni şaşırttı. Diğer yandan benim için gerçekten hep çok sevdiğim bir roman olarak kafamda not ettiğim bir eser olan Uğultulu Tepeler’i, şimdiki okumam sonrasında tam da ismine yakışır şekilde kasvetli ve karanlık (kelimenin tam anlamıyla ‘karanlık’) bir hikaye olarak görmek enteresan oldu. Çünkü, konuyu yanlış hatırlamamdan ziyade karakterlerin doğasına dair de ne kadar farklı bir hissiyatta olduğumu gördüm; şöyle ki meğer Heathcliff ne kadar acımasız ve aşkın a’sını bilmeyen bir karaktermiş, ve ben kafamda onu ne kadar yanlış bir şekilde romantizme etmişim.

Aynı şekilde asıl Catherine’imiz de yine onun gibi, aşkı tamamen ters yönde ele alıp o şekilde davranışlarını yönlendirmiş ki, resmen yaşanan olaylara ve tavırlara şoke oldum. Yıllarca kafamda beğendiğim o karakterlerin kötücülüğü karşısında 180° fikrimi değiştirmiş oldum değiştirdim. (Çok da iyi yaptım bence :) ) Hatta hayret ettim bunu Türk dizisi yapmamışlar diye :)

Tabii ki klasik edebiyatın bir örneği olarak pastoral tasvirler inanılmaz etkileyiciydi. Tüm çevrilmiş filmlerinden ziyade kitap bambaşka güzellikte bir görselliğe ve anlatıma sahip. Adeta bir dizi film seyrediyormuşçasına ya da çok şaşalı bir uzun metraj varmışçasına karşımızda, her sayfayı okumak ve o heyecanı yaşamak gerçekten yazarımızın büyük bir başarısı tabii ki. O yüzden de tabi şiddetle tavsiye ederim. Ancak siz benim gibi yapmayın, daha bir farkındalıkla okuyun. Zira belli ki o ergenimsi kafamla :) aklım bir karış havada okumuşum bendeniz. Ezcümle, zaten bir dünya edebiyatı klasiği olan roman için çok bile yorum yaptım :)

“Uğultulu Tepeler Bay Heathcliff'in malikânesinin adıdır. «Uğultulu» fırtına şeklinde esen rüzgârın çıkardığı sesi anlatmak için kullanılan bir sıfattır. Gerçekten de burada havanın her zaman çok temiz, sağlam olduğunu kabul etmek gerekir: İnsan burada kuzey rüzgârının kudretini evin arkasındaki birkaç köknar ağacının yana yatışından, bir sıra cılız çalılığın bütün dallarının güneşten sadaka dilenir gibi bir yöne uzanmasından anlayabilir. Bereket ki mimar bunları önceden düşünüp binayı sağlam yapmış: Daracık pencereler duvarların içine iyice oturtulmuş, köşeler de iri taşlarla sağlamlaştırılmş. Eşiği geçmeden önce durdum, ön kısma, özellikle sokak kapısının üzerine serpiştirilmiş kabartmaları hayranlıkla seyrettim. Kapının üzerinde yıpranmış ejderhalar, çıplak küçük çocuk kabartmaları arasında 1500 tarihini, bir de «Hareton Earnshaw» adını gördüm.” [s. 12]

“Benim Küçükhanım'ım ise ne çevresindekileri hoş görmesini bilen bir filozoftu, ne de canlı bir sabır örneği... Ama, ikisinin de kafası aynı noktada birleşiyordu. Biri seviyor, takdir etmek istiyor, öteki de sevilmek, takdir edilmek isteğini duyuyordu. Onun için sonunda bu işi başardılar.” [s. 349]

* Tüm fotoğrafları, imleciniz resmin üzerindeyken sağ klikle yeni pencerede tek başına açarsanız, görseldeki yazıları çok daha büyük okuyabilirsiniz.

Comments